Tarihçe-i Hayat - page 341

ki, eceli idam-› ebedîden terhis vesikas›na ve kabri dipsiz
hiçlik kuyusundan müzeyyen bir bahçe kap›s›na çevir-
meleri, flüphesiz, kat’î bir çaresi var. ‹flte bu çareyi bul-
mak için bütün dünya saltanat› benim olsa, bilâtereddüt
feda ederim. Evet, hakikî akl› bafl›nda olan feda eder.
‹flte, efendiler, bu mesele gibi yüzer mesail-i imaniyeyi
keflf ve izah eden Risale-i Nur’a evrak-› muz›rra gibi
—hâflâ yüz bin defa hâflâ!— siyaset cereyanlar›na alet
edilmifl garazkâr kitaplar nazar›yla bakmak, hangi insaf
müsaade eder, hangi ak›l kabul eder, hangi kanun iktiza
eder? Acaba istikbal nesl-i atisi ve hakikî istikbal olan
ahiretin ehli ve Hâkim-i Zülcelâli, bu suali müsebbiplerin-
den sormayacaklar m›?
Hem, bu mübarek vatanda bu f›traten dindar millete
hükmedenler, elbette dindarl›¤a taraftar olmas› ve teflvik
etmesi, vazife-i hâkimiyet cihetiyle lâz›md›r. Hem ma-
dem, lâik cumhuriyet prensibiyle bîtarafâne kal›r ve o
prensibiyle dinsizlere iliflmez; elbette dindarlara dahi ba-
hanelerle iliflmemek gerektir.
Salisen:
Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, ‹n-
gilizlere karfl›
Hutuvat-› Sitte
nam›ndaki mücahedat›m›
takdir edip, beni oraya istediler. Gittim. Gidiflatlar›, be-
nim ihtiyarl›k hissiyat›ma uygun gelmedi.
“Bizimle çal›fl” dediler.
Dedim: “Yeni Said öteki dünyaya çal›flmak istiyor, si-
zinle çal›flamaz; fakat size de iliflmez.”
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 341
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
hakikî:
gerçek, sahici.
Hâkim-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haflmet sahibi olan, her fle-
ye hükmeden, Allah (c.c).
hâflâ:
asla, katiyen, hiç bir vakit.
hissiyat:
hisler, duygular.
Hutuvât-› Sitte:
‹stanbul’u iflgal
eden ‹ngilizlerin Müslüman halk›
Osmanl› idaresinden so¤utmak,
halk› k›flk›rtmak, halka ümitsizlik
afl›lamak için girifltikleri hileli fa-
aliyetleri yok etmek için Bediüz-
zaman Said Nursî’nin yazd›¤› bir
risâle.
hüküm:
hakimiyet, hakim olma.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
insaf:
adaleti ve hakk› düflünerek
davranma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman,
ati.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
z›lan çukur, mezar, sin, merkad.
büyük, ulu.
kat’î:
kesip atan, flüpheye ve te-
reddüde mahal b›rakmayan, ke-
sin, flüphesiz.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana ç›karma.
lâik:
dünya ifllerini din ifllerinden
ay›ran, din ifllerini devlet ifllerine
kar›flt›rmayan, lâdinî, seküler.
mesail-i imaniye:
imanî mesele-
ler.
mesele:
konu.
mübarek:
hay›rl›, mutlu, kutlu,
u¤urlu.
mücahedat:
mücahedeler, savafl-
malar.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
müsebbip:
sebep olan, ortaya
ç›kmas›na yol açan.
müzeyyen:
ziynetlendirilmifl,
süslenmifl, süslü, bezenmifl, do-
nanm›fl.
nam:
ad, isim.
nazar:
düflünme, fikir, mülâhaza,
niyet.
nesli ati:
gelecek nesil.
prensip:
temel fikir, temel bilgi,
esas, ilke.
reis:
bafl, baflkan, âmir, bir toplu-
lu¤un en üst idarecisi.
salisen:
üçüncü olarak.
saltanat:
sultanl›k, padiflahl›k,
hükümdarl›k.
siyaset:
politika.
sual:
soru.
takdir:
be¤enme, be¤endi¤ini
belirtme.
terhis:
izin verme, müsaade et-
me, serbest b›rakma.
vazife-i hâkimiyet:
hakimiyet
vazifesi.
vesika:
inan›lacak, dayan›lacak,
güvenilecek sa¤lam delil, hüccet,
belge.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, k›yametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
alet:
vas›ta.
bahane:
yalandan özür, as›l
sebebi gizlemek için ileri sü-
rülen uydurma sebep.
bilâtereddüt
:
tereddütsüz.
bîtarafâne:
tarafs›zca, her-
hangi bir taraf›, kimseyi ve
yan› tutmaks›z›n.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset
hareketi.
cihet:
sebep, vesile, mucip,
bahane.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
mas› seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlü¤üyle te-
mel hak ve hürriyetleri sa¤la-
may› amaçlayan idare flekli.
dindar:
dinî kaidelere hakk›y-
la riayet eden, dininin emirle-
rini yerine getiren, mütedey-
yin.
ecel:
her mahlûkun ve canl›-
n›n Allah taraf›ndan takdir
edilen ölüm vakti, insan öm-
rünün belli vakti.
ehil:
bir yerde oturan.
elbette:
kesinlikle, mutlaka,
flüphesiz.
evrak-› muz›rra:
zararl› ev-
rak, k⤛tlar, yapraklar.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
bafllangݍ.
fedâ:
gözden ç›karma, u¤ru-
na verme.
f›traten:
f›trî olarak, yarat›l›fl-
tan, yarat›l›fl itibariyle.
garazkâr:
kinli, düflmanl›k
güden, garaz› olan, kötü kas›t
sahibi.
1...,331,332,333,334,335,336,337,338,339,340 342,343,344,345,346,347,348,349,350,351,...1390
Powered by FlippingBook