Tarihçe-i Hayat - page 340

hilkat-i âlemin en büyük muammas› olan s›rr-› imandan
daha ehemmiyetli bir mesele-i kâinat yoktur ki, bu me-
sele-i s›rr-› iman ona alet olsun.
Ey heyet-i hâkime! E¤er bu iflkenceli tevkifim yaln›z
hayat-› dünyeviyeme ve flahs›ma ait olsa idi, emin olunuz
ki, on seneden beri sükût etti¤im gibi yine sükût edecek-
tim. Fakat, tevkifim çoklar›n hayat-› ebediyelerine ve
muazzam t›ls›m-› kâinat›n keflfini tefsir eden Risale-i
Nur’a ait oldu¤undan, yüz bafl›m olsa ve her gün biri ke-
silse, bu s›rr-› azîmden vazgeçmeyece¤im. Ve sizin eliniz-
den kurtulsam, elbette ecel pençesinden kurtulamayaca-
¤›m. Ben ihtiyar›m, kabir kap›s›nday›m. ‹flte o müthifl t›l-
s›m-› kâinat keflflaf› olan Kur’ân-› Hakîm’in o muazzam
keflfini göze gösterir bir surette tefsir eden Risale-i
Nur’un o t›ls›ma ait yüzer meselelerinden, bu herkesin
bafl›na gelecek olan ecele ve kabre ait yaln›z bu s›rr-›
imana bak›n›z ki:
Acaba, bu dünyan›n bütün muazzam mesail-i siyasiye-
si, ölüme, ecele inanan bir adama daha büyük olabilir mi
ki, bunu ona alet etsin? Çünkü, vakit muayyen olmad›-
¤›ndan, her vakit bafl kesebilen ecel, ya idam-› ebedîdir
veyahut daha güzel bir âleme gitmeye terhis tezkeresidir.
Hiçbir vakit kapanmayan kabir, ya hiçlik ve zulümat-›
ebediye kuyusunun kap›s›d›r, veyahut daha daimî ve da-
ha nuranî bâkî bir dünyan›n kap›s›d›r.
‹flte, Risale-i Nur, keflfiyat-› kudsiye-i Kur’âniyenin fey-
ziyle, iki kere iki dört eder derecesinde kat’iyetle gösterir
âlem:
dünya, cihan.
alet:
vas›ta.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gelmez,
bitip tükenmez, ölmez, sonsuz.
daimî:
sürekli, devaml›.
ecel:
her mahlûkun ve canl›n›n
Allah taraf›ndan takdir edilen
ölüm vakti, insan ömrünün belli
vakti.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
de¤erlilik.
elbette:
kesinlikle, mutlaka, flüp-
hesiz.
emin:
flüpheye düflmeyen, kesin
olarak bilen.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayat-› ebediye:
ahiret hayat›.
heyet-i hâkime:
hâkimler heyeti,
hakimler kurulu.
ihtiyar:
yafllanm›fl kimse, yafll›.
iflkence:
eziyet, azap, bir kimse-
ye verilen maddî-manevî s›k›nt›,
zulüm.
kabir:
ölüleri defnetmek için ka-
z›lan çukur, mezar, sin, merkad.
büyük, ulu.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
keflfiyat-› kudsiye-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n kudsî keflifleri.
keflif:
gizli bir fleyi bulma, gizli bir
fleyi bulup meydana ç›karma.
340 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
E
SK‹fiEH‹R
H
AYATI
keflflaf:
keflfeden, keflif sahibi,
gizli bir fleyi meydana ç›ka-
ran, keflifçi.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve
suresinde say›s›z hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
mesele:
konu.
mesele-i kâinat:
kâinat me-
selesi.
mesele-i s›rr-› iman:
iman›n
s›rr› meselesi.
muayyen:
tayin edilmifl, belli,
belirli.
muazzam:
ulu, muhteflem.
müthifl:
flaflk›nl›k uyand›ran,
hayret edilecek, flafl›lacak ka-
dar de¤iflik.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›, parlak,
münevver.
s›rr-› azîm:
büyük s›r.
s›rr-› iman:
iman s›rr›, iman
hakikati.
suret:
tarz, yol, gidifl.
sükût:
susma.
flah›s:
insan›n kendi nefsi,
kendi varl›¤›, nefis, zat.
tefsîr:
aç›klama, tamamen
aç›klama, izah.
terhis:
izin verme, müsaade
etme, serbest b›rakma.
tevk
if
:
cezaî tahkikat s›ras›n-
da, zanl›n›n mahkeme karar›-
na kadar geçici olarak hapse-
dilmesi.
tezkere:
k›sa yaz›, pusula.
t›ls›m:
herkesin bilip çözeme-
di¤i gizli s›r, bilmece.
t›ls›m-› kâinat:
kâinat›n t›ls›-
m›, evrenin gizli s›rr›.
zulümat-› ebediye:
ebedî,
sonsuz karanl›klar.
1...,330,331,332,333,334,335,336,337,338,339 341,342,343,344,345,346,347,348,349,350,...1390
Powered by FlippingBook