Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sami CEBECİ

Bugünün küçükleri, yarının büyükleri



Risâle-i Nur tefsirleriyle iman kurtarma ve kuvvetlendirme hareketini başlatan ve taklidî imanları tahkik mertebesine yükselten Bediüzzaman Hazretlerinin en önemli hedef kitlesi, çocuklar ve gençler idi. Gâfil büyüklerden ziyade çocuklarla ilgilenir, onlara ciddî selâm verir ve selâmlarını alırdı. Çünkü onlar yaşadıkları zamanın küçükleri, yarının ise büyükleriydi.

Çocuklar ve gençler bizim kışta açan çiçeklerimiz, karanlıkta ışık, yoklukta varlık, çaresizlikte ümidimiz, onlar bizim her şeyimizdir. Çocuklara küçük değil, yarınların büyükleri nazarıyla bakılmalı ve o nazarla değer verilmelidir. Zira, gençliği olmayan cemaatlerin ve milletlerin geleceği de olmaz.

Cenâb-ı Hak, çocuklar için “Onlar, dünya hayatının ziynet ve süsüdür” (Kehf Sûresi: 46) ferman eder. Çocuklar geleceği temsil ederler. Bundan dolayı onlara ciddî bir eğitim ve dînî terbiye verilmelidir. Çocuk eğitimi anne karnında başlar. Helâl kazanç ve helâl beslenme onun ilk adımıdır. Bu hususta, büyük zatların ve Bediüzzaman’ın hayatı ibretlerle doludur. Diğer çocuklardan onun çok farklı bir özelliğe sahip olduğunu anlayan küçük Said’in hocaları, onun doğduğu evi ziyaret ederler. Annesine onu nasıl yetiştirdiğini sorarlar. Annesi “Ben, Said’e hamile kaldığım zaman, hiçbir vakit abdestsiz yere basmadım. Dünyaya geldiği zaman da hiçbir zaman abdestsiz emzirmedim” der. Bu konuşma esnasında, hayvanları ile aşağıdan yukarıya doğru gelen babası Sofi Mirza’nın hayvanlarının ağzı bağlı olduğu görülür. Neden bağlı olduğu sorulduğunda “Efendim, bizim tarlalarımız köyden biraz uzaktadır. Başkalarının tarlalarından yiyip, rızkımıza haram lokma karışmaması içindir” cevabını verir. Hocalar “Elbette böyle bir anne ve babadan, böyle bir evlât yetişir” diyerek, hayranlıklarını ifâde ederler.

Bediüzzaman der ki: “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinât ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, âdetâ maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o dersler üzerine binâ edildiğini aynen görüyorum.” (24. Lem’a, s. 462) Evet, anne ve baba tarafından ciddî bir dînî terbiye ve eğitim çocuklara verilmeli ki, vefatlarından sonra da, kendilerinin amel defterlerine çocukları sayesinde hayır, hasenât ve nurlar yağsın. Anne ve babasını dindar olarak örnek göremeyen çocuklar, alabildiğine dine yabancı olmaktadırlar. Zamanında yeterli bir İslâm bilgisi ve eğitimi almayan bir gencin, sonradan dînî bilgi alması, yabancı bir gence din anlatmak gibi zor olmaktadır.

Fen ilimlerini öğrenmek, din ilimlerini öğrenmeye mâni olmamalıdır. Oğlum paşa olsun, profesör olsun diye onu dinden uzak tutmak, dünya hayatındayken bile başa belâ olmasına sebep olmaktadır. Bir anne, otuz beş yaşındaki oğlunu sabaha karşı saat üç buçukta telefonla arar. Adam, annesini, “Bu saatte neden rahatsız ettin, sabahleyin arasaydın ya!” diyerek hiddetle azarlar. Annesi “Otuz beş sene evvel, aynı saatte, sen de beni rahatsız etmiştin. Doğum günün kutlu olsun, oğlum” der ve gözyaşlarıyla telefonu kapatır. Anne ve babasına sitem edip azarlayan evlâtlara sahip olmamak için onlara zamanında yeterli İslâm bilgisi ve terbiyesi verilmelidir.

Cenâb-ı Hak “Mâl ve evlâtlarınız sizin için bir fitne ve imtihan vesilesidir” buyurmaktadır. Allah kimseyi evlâtları yüzünden çok şiddetli imtihanlara tâbi tutmasın. Hazret-i Âdem (as) hem katil, hem de maktul olan iki çocuğu Kabil ve Habil’in babasıydı. Hazret-i Nuh’un (as) oğlu Kenan, kâfir olarak Tufan olayında boğulmuştu.

“Karşımda büyük bir yangın var. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum” diyen Bediüzzaman’ın gayretini rehber edinmemiz lâzım. Gençlik hizmetlerine çok önem veren merhum Zübeyr Ağabey, elinde Cevşen okuyarak yakındaki okulların etrafında dolaşır, gençlerin kurtulmaları için duâ edermiş. O mekteplerden de çok kahraman ve faal gençler yetişmiştir.

Kültür Merkezimizde yüzden fazla katılımcıya bahsi geçen seminerini âdetâ yaşayarak sunan Ömer Faruk Topçu, bir Pazar akşamını daha değerlendirmiş ve herkesi memnun etmişti.

05.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (27.02.2008) - Internet’in gücü ve seyrinur.com

  (20.02.2008) - Risâle-i Nur’da melekler

  (13.02.2008) - Yüzüncü yılında Meşrûtiyetten Cumhuriyete Demokrasi serüveni

  (06.02.2008) - Günah psikolojisi

  (30.01.2008) - Kur’ân’a göre başarının sırları

  (23.01.2008) - Güneşler güneşine yolculuk

  (16.01.2008) - Mutluluğun doğru adresi

  (09.01.2008) - Yeni Asya Vakfı’nda güzel bir buluşma

  (02.01.2008) - Nazar ve dikkat

  (26.12.2007) - Dünyevîleştirme projeleri

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri