Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Habib FİDAN

BİR ÖMÜRLÜK MASKELİ HARİKALAR KUMPANYASI



Küçüktüm, alnımda biriken terimle geleceğime harç koymaya çalışıyordum. Annemden şefkati, babamdan dirayeti alıp harmanlayarak vicdanımda erittikten sonra, ruhumdan bir katre damlattığım karakterimle hayatın dev aynalarında boy göstermekti hayalim. Emeklerken kendisine açılan ellerin, ayaklandığında kendisinden yüz çevireceğini hissetmesinden midir bir çocuğun, bilmiyorum; ama sanırım yaptığımız hemen her şeyin ve anlamını bulmaya çalıştığımız soruların hemen hepsinin, zamanı geldiğinde ayakta kalabilme gayretinden başka bir şey olmadığını düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Evet, hayatın ve dahi kulluğun gâyesi ilimle olgunlaşmak, bilmek ve bilgeliğe ulaşmaktı ya, biz de emeklemekten başlayarak yürüdük ömür evinin dar koridorlarından. Geçirdiğim her dönem belli bir vakde kadar bana bahşedilmiş ömrümün birer odası sanki. Önce taşlığı tanıyorsun, oradan geçip de eşiğe yanaştıktan sonra akıl ve kalbinin kapısını aralamaya çalışıyorsun. Derken, ikisi arasında süregelen gelgitler eşliğinde ruhunu huzura kavuşturmaya çalışıyorsun. Sonunda anlıyorsun ki, bütün çabalar ömrün hemen her ânında “hatt-ı vasat” denen dengeli kişiliği “sırat-ı müstakim” denen doğru yolda dâim kılmakmış.

Şurası bir gerçek ki, karşılaştığımız hemen her durum, nesne, varlık ya da insan bizim için Piaget’in dediği şema, uyum sağlama ve dengeleme varyasyonlarını yaşatan birer vesiledir. Meselâ yedi yaşımızda, daha yeni yeni mantıksal bir sürecin içine atıldığımız ömrümüzün ilk halkasında, bir muamma gibi peşi sıra koşuştuğumuz öğretmenlerimiz gibi olmaktı hayali-miz. Hemen her gittiğimiz, her göz attığımız veyahut her yöneldiğimiz kişi için önemli bir değer olabilmekti isteğimiz. Ama yıllar geçtikçe özerklikten kurtulup da akil bâliğ olunca, anladık ki herkesin yolu da yordamı da ayrıdır. Meselâ o muamma gibi hayal ettiğimiz öğretmenlerimizin türlü türlü ve boy boy çelişen davranışları bir bir serilince önümüze, “Beni kandırmışsın öğretmenim” başlıkları altında nice sitemli nağmeler dillendirdik. Yani gençliğinde kopya çeken bir öğretmenin, suratını asarak kopya çekmenin kötülüğünden bahsetmesi, fedakâr olmamızı isteyen bir başka öğretmenimizin öğretmenliği sadece ve sadece ders saatlerine sığdırarak, o kutsal mesleği mesaî saati kapsamına indirgeyerek sade bir memur hüviyetine büründürmesi ne kadar çelişkiliyse, toplum yapımızın da benzeri davranış örüntüleriyle baştan başa çelişkili olması, elbette tesadüf sayılmazdı.

Şimdi yaş ilerledikçe, kalplerin ateşli ve akılların dumanlı olduğu o gençlik günlerinde ucundan kıyısından görebildiğim toplumsal çelişkilerin daha net bir şekilde arz-ı endam ettiğini görünce, zamanla toplumsal bir ikiyüzlülüğün kronikleştiği sosyal bir hastalığın varlığından şüphe eder duruma geldim. İşin uzmanı olan sosyolog yahut psikologlar bu durum için ne der bilmiyorum; ama bence bu durum Doğan Cüceloğlu’nun dediği “mış” gibi hayatların gittikçe bir sosyal gerçeklik hâline gelip bir hayat biçimine dönüşerek, değişim ve dönüşümü yanlış yerde aramanın ortaya çıkardığı sonuçtur.

Bence kendini değiştirmeden başkasını değiştirme, nefsini ıslâh etmeden başka bir nefsi ıslâh etme, kendini kurtarmadan dünyayı kurtarma gibi bir nev'î sosyal hastalıktır asıl sorun. Ve daha ömrümün yetişkin odasında bulunurken, Hacı Bayram Veli misali yaşadığım şehrin kenâresinde yaşananları bir bir izlerken, olması gereken değişim ve dönüşümün ilk halkasında kişinin kendisinin yer alması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de kanı deli akanların bu ayrıntıyı gözden kaçırmamaları gerekir. Aksi takdirde bu kadar çelişkiyi gören gözlerden çıkan isyan kıvılcımları, herhangi bir kıvılcım olmaktan öteye geçmeyecek ve güzelim kişilikler, değirmende öğütülen buğday tanesinden farksız kalacaktır. Anlayacağınız, “Maskeli Harikalar Kumpanyası”nın yalancı dünyasında dolanıp duracağız.

24.05.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.05.2008) - ÇOCUKLARIN ANLAYACAĞI YUNUS EMRE ARANIYOR

  (10.05.2008) - SEKÜLER HIDRELLEZ (Mİ?)

  (05.04.2008) - Devrik cümle bolluğu

  (29.03.2008) - Öyle değil, böyle demeli!

  (15.03.2008) - Âsım'ın nesli idealinin neresindeyiz?

  (08.03.2008) - Sadeleştirme hezeyanları üzerine

  (01.03.2008) - Vatan sağolsun...

  (23.02.2008) - Yazar, ne(den) yazar?

  (04.08.2007) - What about God?

  (28.07.2007) - Yollardan bir yol

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır