Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Selim GÜNDÜZALP

“Andıkça Sen’i büyür hayalim”



Bunca güzelliğin ve onca zenginliğin içinde, herkes gibi ben de ‘sevgi fakiriyim,’ diye yakınıp durmaktayım. Nefsim, söylenip duruyor: “Seni seven kim? Biri var mı ki, acaba seni düşünen?” diye delleniyor işte, susturamıyorum. Bari sen konuş, ey kalbim! Ne oldu bu bahar, ne oldu böyle? Duygularım söz dinlemiyor…

Bir küçük el, kapımı tıklasa diyorum, bu bahar sabahlarının birinde. Kimin geldiğini bilmesem, yüzünü de görmesem. Bir avuç çiçekle bir çocuk, kapımda belirse, gülümsediğini hissetsem yeter. Elindeki bahar hediyelerini kokusundan tanısam, bu falan çiçek, şu filan filan çiçek diye tek tek ayırabilsem bu sevgi demetini.

Bir farkında olabilsem… Küçük elin avuçlarında bir bahçeyi tuttuğunun. Kapıma kadar gelen baharla bir uyanabilsem bu rüyadan… Ama olmuyor işte, olmuyor bir türlü, kapım örtülü kaç bahardır. “Sorulmayı sorulmayı, adım neydi unuttum” diyen ozan gibi bencileyin de, bir an yaşamak, hayatı bir nefes gibi içime çekmek ve o nefes ile sevgimin ateşini tutuşturmak isterdim, ama olmadı. Bu bahar da olmadı…

Olmadı, diye hüzünlendiğim bir sabah, penceremde kuşlar, rızkın kokusunu almışlar. Serptiğim küçük kırıntıları, neşeyle yiyip cıvıldaşıyorlar. İçlerinden biri, nöbetçi edasıyla çevreyi kolluyor. Arada bir başlarını uzatıp, camımı tıklıyorlar. Bir yandan rızıkları topluyor, bir yandan da sert zemine o küçük gagalarını ard arda vurup, keyif verici, ahenkli sesler çıkarıyorlar. Görülmeye değer. Neşeden çıldırmışlar. Yerlerinde duramıyorlar. Önce odamın önündeki küçük çınar ağacımın dallarına konuyorlar. Güvende olduklarını hissedince, oradan da hemen penceremin kenarına iniyorlar. Buraya güven duyup gelmeleri, günler sürdü. Yemyeşil bahçelerin gerisinde ise, kurnaz kargalar var. Onlar da telâş içindeler. Ne bulsalar, yuvalarına taşıyorlar. Kelebekler çeşit çeşit, sayıları da az değil. Ard arda sanki resmigeçitteler bu bahar bayramında.

Her şey olması gereken boyda ve boyada. Her şey birbiriyle müthiş bir uyumda. Çiçeklerdeki bin bir renk, kelebeklerdeki âhenk, ne güzel de yakışıyor. Dallardaki yapraklar ve çiçekler hepsi İlâhî bir uyum, bir denklik içinde. Ve penceremde kuşlar. Birbirine çok yakışmışlar. Bir şeyler oluyor buralarda, bu baharda. Bu oluşun habercisi sanki her şey. Adam gibi bir baharı, cennet gibi bir baharı görmeyeli, kim bilir kaç yıl olmuş?

Dağıstanlı o garip adamın yolu buralara düşseydi eğer, çiçeklerle donanmış ovaları, ormanları görünce, çılgına dönüp attığı o hayret nidasını, eminim bu manzara için de söylerdi: “Boyacı!.. Boyacı!.. Sen nerdesin?.. Nerdesin?..” diye.

Şuurla ve dikkatle bakınca, bir el bu esrarlı perdeyi açıyor, eşyayı gözlerimizin önüne seriyor. Dur ve düşün diyor. Düşünmek ve deşmek gerek. Tarlalar, bahçeler coşmuş her yer. Kokusu sinmiş baharın dört bir yana. Gelin gibi beyazlara bürünmüş, çiçek açmış ağaçlar. Bahar ayaklarımızın altına, rengârenk halılarını sere kaldıra geliyor. Öyle bir halı ki, üzerindeki bütün canlılarla beraber renkleri de her an yenileniyor. Kimin için acaba bu hazırlıklar? Kimin için olacak, elbette bizim için. Bu dünyada Rahman’ın, insandan daha seçkin bir misafiri yok ki. Ve penceremde kuşlar. Gör bunları, gör bu baharı diyorlar…

Penceremi tıkladılar bir sabah, “Bu bahar, senin için ve hisseden herkes için özel” dediler. Kapımı çalmayan küçük bir ele inat, bahar, gümbür gümbür girdi odacığıma. Penceremde kuşlar, baharı müjdelediler. “Böyle haksız ve yersiz niye üzülüyorsun ki? Koskoca baharı bir deste gül yapıp, önüne koyan ve dünya kadar büyük o sofranın başına takan bir Sevgilin var, bir Rabbin var ya,” dediler.

Kimse gelmese kapına, çalmasa hiçbir el, gam çekme gönül. Bahar, O’nun adına çiçekleriyle konuşuyor benimle. Çiçekler ki, Rabbimizin hediyeleri. Baharın elleriyle sunuyor. O, kapımızı çaldı mı böyle çalar işte. Bir çiçekle değil; bir baharla, bin bir baharla…

Bir şeyler oluyor bu bahar, buralarda. Bir şeyler oluyor, görmek gerek. Bizi seven Biri var, mesele O'nu fark etmek.

Güzelliklerini hiç esirgemeden sunan Rabbime, bu bahar hediyeleri için şükrediyorum. Topraktan odun, odundan yaprak, yapraktan çiçek, çiçekten meyve çıkaran Sani’im, Hâlıkım, Rezzak’ım, Sevgili Rabbim benim. Kullandığın renkler, açtırdığın çiçekler, seyrettirdiğin bütün güzellikler adedince Sana sonsuz hamd ediyorum.

Ey kalbim artık üzülme, boş yere kederlenme. Kısmetine razı ol. Bak, bu bahar, kırk senenin veremediklerini bir defada verdi. Bütün bu güzellikler senin için değilse, kimin için ey kalbim? Allah’ım dünyan çok güzel. Allah’ım, Sana olan sevgimi coşturuyorsun. Aşkımı arttırıyorsun. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Sen hangi dilden ve ne şekilde kabûl ettiysen katındaki makbul bir duâyı, benimkini de lütfen öylece kabûl et.

Kararmıştı dünyam, sönmüştü kalbimde bütün ışıklar. Dalların ucunda beliren tomurcuklar gibi, kalbim bu sabah sevginle uyandı. Sen’in sonsuz nimetlerine ve hediyelerine karşı, kırık dökük bir dille ne diyebilirim ki… Gözyaşlarımı yağmur gibi çiçeklerine akıtsam, sonra da zikreden her çiçeğin diliyle adını ansam, biliyorum azdır ne düşünsem, ne yapsam.

“Allah, gönderdiği çiçekler için bir cevap bekler” diyen Tagore, haksız değilmiş. Beni yarattığı her şeyden, herkesten çok seven Allah’ım! Sana cevabım budur: Dünya sergisi açıldığından beri, yarattığın her çiçek, her çiçekteki bin bir güzellik için sonsuz şükürler ediyorum.

Derdimin dermanı Sevgilim. Sana binler ruhumla ve kalbimle secdeler olsun, şükürler olsun. Bu küçücük ama, yarattığın kocaman kâinattan daha büyük olan kalbimi, sevginle rızıklandır. Ruhumuzu bu baharda doyurduğun gibi, ebedî baharın olan Cennette de doyur. Sevgilinin, Habibinin sofrasında, sevdikleriyle beraber bulundur. Senin için kimi sevdimse, kim varsa kalbimde ve dünyamda, bütün o sevdiklerimle beraber hepimizi orada da buluştur.

Bu susuzluk, bu açlık, bu hüzün başka türlü dinmez biliyorum. Yanlış yollardan ve yerlerden aklımı, kalbimi, ruhumu koru Allah’ım. Bu bahçelerdeki çiçeklerin ümitle beklediği Nisan yağmurları kadar, ben de hasretim, kuruyan kalbim de hasret Senin rahmetine. Rahmetini esirgeme lütfen. Şimdiye kadar hiç esirgedin mi ki? Dilimden öylesine çıktı işte, affet.

Sana ait bu kalpte, Sana ait bir sevgiyi hissetmek ne güzel Allah’ım. Gerçeği de böyle ise, bu güzel rüyadan hiç uyandırma beni. Meleklerinin zikrettiği dillerle, seyrettiği gözlerle şu kâinatta görünen ne varsa, onların adına Sen’i, bu baharda bir de ben anayım dedim… Kim varsa bu duyguyla duâlarıma katılan, onların da selâmını, sevgisini Sevgili Peygamberimin Mi'rac’taki ‘ibadekessalihin’ selâmı gibi, benim de duâmın içinde kabûl et Rabbim.

Bu bahar, bir şeyler oluyor buralarda, evet evet bir şeyler oluyor. Penceremde kuşlar, baharı müjdeliyorlar. Yüreğinizin penceresini siz de açın. Görün, yaşayın bu güzellikleri. Kim bilir kaç bahar oldu? Böylesine bir vuslata hiç ermediğim. Kaçırmayın derim. Sizi bahar kadar, kâinat kadar, belki ondan daha fazla seven biri var. Şefkatli bir Yaratanınız var. Ölümsüz baharı olan Cenneti, sizin için hazırlayan bir Rahman var. Hatırlatıyor kendini, kaçırmayın bu fırsatı, hiç olmazsa bu bahar… Kim bilir belki de bu bahar, son baharımızdır? Belki de dünyaya yeniden doğacağımız, ilk baharımızdır.

Bu yazıyı yazdığım gecenin sabahı, erkenden kapım çalındı. Alt kattaki komşumun, dünya tatlısı sevimli mi sevimli küçük kızı Rumeysa, gülümseyen yüzü ve her zamanki nezaketiyle karşımda duruyordu. Ellerinde sakladığı sürpriz bir hediyeyle beraber. “Aman Allah’ım!..” dedim. “Ne sabırsızmışım. Duâlarıma ne de çabuk cevap veriyorsun.”

Rumeysa, elinde tuttuğu çok sevdiğim o sarı çiçekleri uzatırken, ancak ikimizin duyacağı kadar yavaş bir sesle: “Yazar amca, bunları sana getirdim, alır mısın? Saksına diker misin?” demez mi. Kapıda donakaldım. Gözyaşlarımı zor tuttum. Mini mini elleriyle uzattığı bu hediyeleri, Rabbimden bilip aldım. Hiç unutmamak ve soldurmamak üzere onları gönül bahçeme diktim. Rumeysa’nın ardından odacığıma kapandım, doya doya ağladım.

07.06.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (31.05.2008) - ÇLeylekler niye gelmiyor?

  (24.05.2008) - Allah'ım, dünyan ne güzel!

  (17.05.2008) - Severim baharı, hem de beyazı

  (10.05.2008) - Duâların anası, anaların duâsı

  (26.04.2008) - Cihana bedelsin Sultanım

  (12.04.2008) - Allah'ım, Sana'dır duâlarım

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır