"Gerçekten" haber verir 17 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Çelik: Bir dahaki sezon değişecek

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ilköğetimde okutulan İnkılâp Tarihi kitabında askerî darbelerin haklı gösterilmesi skandalıyla ilgili olarak gerekli kanunî işlemleri derhal başlattığını söyledi. Çelik, “Önümüzdeki eğitim sezonunda böyle bir kitap olmayacak” dedi.

MİLLÎ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ilköğetimde okutulan İnkılâp Tarihi kitabında askerî darbelerin haklı gösterilmesi skandalıyla ilgili olarak gerekli hukukî işlemleri derhal başlattığını ve böyle bir kitabın bir daha öğrencilere verilmeyeceğini söyledi. Bakan Çelik, yaptığı açıklama, kitabı incelediğini ve gerçekten de, darbeleri, antidemokratik müdahaleleri meşrulaştırmaya yönelik çağdışı bir zihniyetin, kitapta ifadeleriyle yer aldığını tespit ettiğini belirtti. Çelik şunları söyledi: “Benim gibi Demokrat Parti geleneğinden gelen bir siyasetçinin, 27 Mayısları, 12 Eylül’leri, 28 Şubatları meşru müdahalelermiş gibi gösteren bir mantığı kabullenmesi sözkonusu olabilir mi? Darbeler birer insanlık utancıdır. Benim bütün okul kitaplarını satır satır incelemem mümkün değil. Bunları yazanlar da öğretmen. Ve maalesef içlerinden bu tür antidemokratik yaklaşımlara destek verebilecek zihniyete sahip olanlar çıkabiliyor. Dikkat çektiğiniz kitapta, gerçekten de bu kabul edilemez zihniyeti ortaya koyan son derece yanlış ifadeler yer alıyor. Ben bununla ilgili olarak gerekli kanuni işlemleri derhal başlattım. Önümüzdeki eğitim sezonunda böyle bir kitap olmayacak!” Demokrasinin sağlam temellere oturması için bütün kesimlerle işbirliği yapmaya hazır olduklarını belirten Çelik; kendilerinin gözünden kaçmış birtakım hususlar olması halinde, yapılan ve yapılacak bütün uyarıları dikkate aldıklarını, alacaklarını ifade eden Çelik; okullarda “demokrasi karşıtı birtakım çalışmaların tespit edilmesi halinde” de gerekli hukuki işlemleri derhal yerine getireceklerini sözlerine ekledi.

17.09.2008


 

NE DEMEK TOPLAYAMAYIZ? DERHAL TOPLATIN

“Kitaplar bir an önce toplatılsın. Bu şekilde en fazla bir ay kaybedersiniz, fakat kitaplarda o yanlış bilgiler olursa bir nesli kaybedebiliriz” diyen Öğretmen-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi, Bakanın ve Talim Terbiye Kurulu Başkanının çözümü bir yıl sonrasına havale eden sözlerine “Ne demek toplayamayız? Yanlış bilgileri nasıl çocuklara bir yıl okutursunuz? Bu tam bir rezalet, bir an önce bu hatadan dönülmeli” diye tepki gösterdi.

BAKANLIK OLAYIN VAHAMETİNİN FARKINDA DEĞİL

Tanrıverdi şöyle konuştu: “Adnan Menderes'i idam sehpasına götüren darbeciler meşru görülüp, Menderes ve arkadaşları nasıl gayri meşru gösterilebilir? Kitapları toplattırıp yenisini basmak kaç gününü ve ne kadar parasını alacaktır ki Millî Eğitimin? Ayrıca maliyeti ne olursa olsun, bu yanlış bilgilerin çocuklara okutulmasından daha mı önemli? Tekrar basmamalarının nedeni, olayın vahametinin farkında olmamalarıdır.”

Bir yıl beklemeyin

2008-2009 eğitim-öğretim yılında, ilk öğretim 8. sınıflara okutulacak olan “İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” kitabında, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat müdahalelerini meşru gösteren ve milletin seçtiği siyasetçileri kötüleyen bir üslûpla işlenmesine Öğretmen-Sen Genel Başkanı Yusuf Tanrıverdi’den tepki geldi. Tanrıverdi, konuyla ilgili Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı.

İlköğretim 8. sınıfların İnkılâp Tarihi ve

Atatürkçülük kitaplarına bu yıl darbeler meşrulaştırılarak eklendi. Türkiye demokrasisi 10 yılda bir yapılan darbelerle çıkmaza girmiş durumda. Sizce bu icraat, demokrasinin bu kıskaçtan kurtulmasına engel olmuyor mu?

Türkiye Cumhuriyeti zaten çeteler ve darbeler tarihidir. Şu anda yapılması gereken en önemli şey de Türkiye’yi seksen yıldır devam eden darbe sürecinden çıkarmaktır. Türkiye’de darbenin sürekliliği mevcut. Bu sürekliliği kırmanın yolu da öncelikle eğitim sistemini özgürleştirmekten geçiyor. Ama maalesef Bakan’ın hazırlattığı kitaplara bakıyorsunuz, darbe övgüsü yapılıyor, darbeler normalleştiriliyor. Halbuki tam tersinin yer almasını istiyorduk biz. Diyorduk ki, darbenin bu ülkeye, ekonomik, siyasî ve insan hakları açılarından yol açtığı sıkıntılar, baskılar deşifre edilsin, meclisin üstündeki kimi askerî unsurların yaptığı dayatmalar ve vesayetler yazılsın. Tüm bunların da ülkeyi normalleştirmediği yazılsın. Darbelerin bilânçoları çıksın, kaç bin tane insan bu ülkeyi terk etmiş, ölmüş öldürülmüş, işkence edilmiş, bunlar yazılsın. Meselâ 28 Şubat’ın maliyetinin 200 milyar dolar olduğu söyleniyor bu ülkeye. Bu ülke her on yılda bir aynı rakamı kaybetti. Bunu kaybettirenler de ideolojik saplantılarından dolayı ülkeye bunları çektirdiler. Eskimiş, pörsümüş ve bu çağda karşılığı kalmamış bir ideolojiyi bu millete dayatacağız diye, ülkemizi yıllardır geri bırakıyorlar.

Hükümet uzun süre sivil anayasa çalışmaları yaptı. Ders kitaplarında darbelerin övülmesi, sivil bir anayasa isteyen anlayışla çelişmez mi?

Türkiye’de öteden beri gelen asıl sorun zaten özgürleşme ve demokratikleşme konusudur. Bu noktada da biz eğitimciler olarak ülkede özgürlükçü bir demokrasinin yolunun eğitimden geçtiğini düşünüyoruz. Eğer eğitimi ve müfredatı özgürlükçü, demokratik bir içerikle hazırlarsanız, gelen nesil o şekilde yetişir. Zaten sivil bir anayasa da sivil bir eğitim anlayışıyla dizayn edilmiş bir sistemle mümkün olabilir ancak. Fakat siz bir taraftan sivil anayasa yapar, öteki taraftan da resmî ideolojinin otoriter doktrinleriyle kafaları şekillendirilmiş nesiller yetiştirirseniz bu anayasayı da zaten uygulayamazsınız. Bu anayasa yaşayamaz da zaten. Onun için öncelikli olarak yapılması gereken, eğitimin özgürleştirilmesi ve demokratikleştirilmesidir. Fakat bakıyorsunuz 8. sınıf kitapları içerisinde, darbeler anlatılırken, sanki çok gerekliymiş ve asker çok masumca bir müdahale yapmış gibi bir izlenim uyandırılıyor. Bu da tamamen okullarda genç nesillerin darbeyi meşru, normal ve hatta halkın faydasına gördükleri bir anlayışın yetişmesine hizmet eder. Hâlbuki bunun tam tersi geçerlidir, bu ülke ekonomik açıdan da, siyasi açıdan da, inanç özgürlüğü açısından da ne kadar geri kalmışsa, bunun temel müsebbibi darbelerdir.

Herhangi bir Milli Eğitim Bakanlığı yetkilisiyle görüştünüz mü? Darbelere karşı bir çizgide görünen hükümetin ders kitaplarına darbeleri gerekliymiş göstererek eklettirmesinin gerçek nedeni nedir sizce?

Hükümet genel olarak darbelere karşı bir pozisyonda gibi görünüyor fakat işi sözle değil de icraatla yapmak ayrı bir şeydir. Mesela bundan önceki Talim Terbiye Kurulu Başkanı bir televizyonda Milli Eğitim Müfredatının konu olduğu bir tartışma programına katılmıştı. Orada tartışmacılardan biri, Milli Eğitimin hazırladığı kitapların neden Genelkurmay’a gidip onay aldığını soruyordu. O da, ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Talim Terbiye Başkanıyım, sınırımı bilirim” cevabını verdi. Yani, ders kitaplarına ekleneceklerin, çıkarılacakların askere sorulmasının mantığı nedir? Orası sizin denetleme kurulunuz mu? Darbeye söylemde karşı olmak ayrı bir şey fakat iş icraata gelince darbelere karşı durma iradesini göstermek çok ayrı bir olay. Maalesef bu noktada hükümetin gerekli tavrı gösteremediğini düşünüyoruz. Siz ders kitaplarıyla gençliği yetiştiriyorsunuz. Ama geleceğe darbelerin gerekli olduğu için yapılan şeyler olduğunu söylüyorsunuz, bu çelişki değil midir? Bu çelişkiye hükümetin cevap vermesi gerekmektedir, biz cevap veremeyiz.

Talim Terbiye Kurulu Başkanı, İnkılâp Tarihi kitabındaki darbeleri meşru gösteren bilgilerin yanlış olduğunu fakat artık öğrencilere dağıtıldığını, kitapların toplattırılamayacağını ve yanlışlıkların seneye düzeltileceğini söyledi. Ne söyleyeceksiniz bu konuda?

Ne demek toplayamayız? Bu ülkede Adnan Menderes’i idam sehpasına götüren darbeciler meşru görülüp, Menderes ve arkadaşları nasıl gayr-ı meşru gösterilebilir. Bu gibi yanlış bilgileri nasıl çocuklara bir yıl okutursunuz? “Bakan da bizim haberimiz olmadı” diyor. Bakan’ın haberi olmadıysa Talim Terbiye Başkanının da mı haberi olmaz? Peki, bu yıl basılan kitaplardan kimin haberi var? Bundan haberlerinin olmaması zaten en büyük hataları. Talim Terbiye Kurulunda 3–5 kişi kitapları yazıyor hiç denetimi olmadan gidip basılıyor o halde. O zaman Talim Terbiye Başkanının görevi ne orada?

Kitapların toplattırılması için çalışacağım. Gerekirse sivil toplum ve siyasi partiler nezdinde bir kampanya başlatılarak bu kitapların toplattırılması sağlanmalıdır. Bu noktada Demokrat Parti Genel Başkanıyla görüşeceğim ve Ona, “Adnan Menderes’in mirasına sahip çıkmayacak mısınız?” diye soracağım.

Kitaptaki bilgilerin yanlış olduğu kabul edilmesine rağmen neden bir yıl beklemek gerektiğini belirtiyor Bakan? Kitapların maliyetinden dolayı mı?

Ne gibi bir maliyeti olacak ki? Kitapları toplattırmak ve yenisini basmak kaç gününü ve ne kadar parasını alacaktır ki Millî Eğitimin? Ayrıca maliyeti ne kadar olursa olsun, bu yanlış bilgilerin çocuklara okutulmasından daha mı önemli? Tekrar basmamalarının nedeni, olayın vahametinin farkında olmamalarıdır. Bakan olayın şeditliğinin farkında değil henüz. Bu hadise tam bir rezalet, bir an önce bu hatadan dönülmelidir.

Cemil YÜZER / ANKARA

17.09.2008


 

‘Kitap dağıtıldı, toplatamayız’

Talİm ve Terbiye Kurulu Başkanı Merdan Tufan, “Darbelerle ilgili kelime ve cümleler seçilirken daha hassas davranılabilirdi. ‘Yakın tarihimiz’ ünitesini gözden geçireceğiz” dedi, ancak kitaplar dağıtıldığı için bunların toplanıp yeniden dağıtılmasının mümkün olmadığını savundu.

TALİM ve Terbiye Kurulu Başkanı (TTKB) Merdan Tufan, “Darbelerle ilgili kelime ve cümleler seçilirken daha hassas davranılabilirdi. ‘Yakın tarihimiz’ ünitesini gözden geçireceğiz” dedi. Tufan, ancak kitaplar dağıtıldığı için bunların toplanıp yeniden dağıtılmasının mümkün olmadığını savundu. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, kitaplardaki ifadelerin düzeltilmesi için Talim ve Terbiye Kurulu ile İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne talimat verirken, kitapta yakın tarihin anlatıldığı ünite yeniden ele alınacak. Kendisi bu göreve gelmeden önce onaylanan ders kitabıyla ilgili Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Merdan Tufan, “Darbelerle ilgili kelime ve cümleler seçilirken daha hassas davranılabilirdi. ‘Yakın tarihimiz’ ünitesini gözden geçireceğiz.” dedi. Ders kitapları dağıtıldığı için bunların toplanıp yeniden dağıtılmasının mümkün olmadığını savunan Merdan Tufan, “Geçen hafta oluşturulan bir komisyon aracılığıyla üniteyi yeni baştan düzenleyeceğiz, arkadaşlarımız çalışıyor” diye konuştu. İlköğretim 8. sınıf inkılap tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında; “Artan ekonomik ve siyasi sıkıntılar 27 Mayıs 1960 tarihinde askerî müdahaleye yol açtı... Laiklik karşıtı söylem ve eylemlerin artması üzerine Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 tarihinde hükümeti uyardı... 24 Ocak 1980’de uygulamaya konulan istikrar programı, ülkede yaşanan sıkıntıya çözüm olmadığı gibi huzursuzluklara da sebep oldu... 1980 12 Eylül’üne gelindiğinde TSK geçici bir süre için yönetime el koydu.” ifadeleri yer alıyor. Kitap, kamuoyunun tepkisini çekmişti.

17.09.2008


 

Ders kitabı mı, kırmızı kitap mı?

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve lise öğrencilerine okutulan Millî Güvenlik Bilgisi ders kitabında, “Bugün de irticaî unsurların, din perdesi altında her alanda Atatürk’e ve onun inkılaplarına saldırısı devam etmektedir. Bizlere düşen görev, Atatürk ilkelerine sımsıkı bağlanarak, cumhuriyetimizin temel kazanımı olan laikliği her türlü tehdide karşı korumaktır” deniliyor.

Mıllı Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve lise öğrencilerine okutulan Millî Güvenlik Bilgisi ders kitabında, irticaî ve bölücü faaliyetlere vurgu var. Kitapta, irticaî faaliyetlerle ilgili bölümde, “Bugün de irticaî unsurların, din perdesi altında her alanda Atatürk’e ve onun inkılaplarına saldırı devam etmektedir. Bizlere düşen görev, Atatürk ilkelerine sımsıkı bağlanarak, cumhuriyetimizin temel kazanımı olan laikliği her türlü tehdide karşı korumaktır” deniliyor.

Radikal'in haberine göre, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının lise öğrencilerine okutmak için hazırladığı ve askeri bir yetkilinin de katkı yaptığı Milli Güvenlik Bilgisi ders kitabında, irticai faaliyetlere dikkat çekiliyor. Kitapta, irticanın tanımı, “Dinî değerlerin istismar edilerek siyasî emellere alet edilmesi, yanlış düşünce ve inanışların din adına halka benimsetilerek mevcut devlet ve toplum hayatını yıkıp onun yerine daha geri bir düzen kurma amacına yönelik faaliyetlere verilen ortak isimdir” ifadeleriyle yapılırken, irticaî faaliyetlere ilişkin şu ifadelere yer veriliyor:

Dinî siyasete alet eder: Dinî siyasete alet ederek hedeflerine ulaşmaya çalışan gruplar devlet düzenini dinî kurallara dayandırmayı, buna göre mevcut düzeni değiştirmeyi esas almıştır. Söz konusu grupların ideolojileri, milliyetçiliği reddederek millet yerine ümmeti koymakta, halk iradesini reddetmekte, beşerî hukuk yerine, dinî kuralları esas almakta, vatandaş yerine kulu, din ve vicdan özgürlüğü yerine dini kuralların esas alındığı çağdışı bir yaşam zorunluluğunu dayatmaktır

İrticanın panzehiri laiklik: İrticaî faaliyetlerin ülkemizdeki amacı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin demokratik, laik, sosyal ve hukuk sistemlerinde dinî kuralları esas kılarak, teokratik düzene dayalı devlet kurmaktır. İrtica laikliğin karşıtıdır. İrticanın panzehiri laikliktir. Laiklik, siyasî otoritenin dinî otoriteden ayrılması, kişilerin dinî inancından veya inançsızlığından dolayı baskıya maruz kalmasının önlenmesi ve bunun devlet tarafından güvence altına alınmasıdır

Saldırı devam ediyor: Bugün de irticaî unsurların, din perdesi altında her alanda Atatürk’e ve onun inkılâplarına saldırısı devam etmektedir. Bizlere düşen görev, Atatürk ilkelerine sımsıkı bağlanarak, cumhuriyetimizin temel kazanımı olan laikliği her türlü tehdide karşı korumaktır. Unutmamalıdır ki bu topraklarda yüzyıllardan beridir yönetime egemen olmak isteyen irtica, bugün olduğu gibi gelecekte de halkımızın masumane dini inançlarını kullanarak çok farklı yöntemlerle iktidarı ele geçirmeye çalışacaktır.

Kitapta, bölücü faaliyetler adı altında da PKK’ya ilişkin bilgiler ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün maç ziyaretiyle farklı bir boyut kazanan Ermenistan’la ilişkiler de var.

17.09.2008


 

Dinî özgürlüklere baskılar artt

ABD’de Din ve Kamu Politikası Enstitüsü tarafından Başkan Bush’a gönderilen bir mektupta, Türkiye’de dinî özgürlüklere ilişkin problemlerin arttığı vurgulandı ve bu problemler, “Türklüğe hakarete ilişkin yasal kısıtlamalar, başörtüsü ve Heybeliada Ruhban Okulunun fonksiyonuna ilişkin kısıtlamalar” olarak sıralandı.

ABD'DE Din ve Kamu Politikası Enstitüsü adlı kuruluş, dini özgürlükler bakımından endişe kaynağı ülkelere ilişkin yıllık raporunu sunarken, Amerikan Dışişleri Bakanlığına, gelecek yıl bu listeye girmesi olası olarak gösterdiği Türkiye’yi de yakından izlemesi tavsiyesinde bulundu. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a gönderilen bir mektupla, ‘’Enstitü, ABD Dışişleri Bakanlığına, 2009 yılında özel endişe kaynağı listesine girmesi muhtemel ülkeleri yakından izlemesini tavsiye ediyor’’ denilirken, yakından izlenilmesi gereken bu ülkeler, ‘’Irak, Bangladeş, Kazakistan, Pakistan ve Türkiye’’ olarak sayıldı. Enstitü tarafından ABD Başkanı George W. Bush’a gönderilen bir başka mektupta ise, Türkiye’de dini özgürlüklere ilişkin problemlerin arttığı savunuldu ve bu problemler, ‘’Türklüğe hakarete ilişkin yasal kısıtlamalar, başörtüsü ve Heybeliada Ruhban Okulunun fonksiyonuna ilişkin kısıtlamalar’’ olarak yer aldı. Mektupta ayrıca Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapalı kalmasının, Türkiye’deki Rum Ortodoks toplumunun varlığını tehdit ettiği savunuldu.

/ Washington

17.09.2008


 

Anayasada yine fırsat kaçmasın

“Türkiye, AB katılım müzakereleri kapsamındaki reformlara tüm enerjisiyle yeniden dönsün” diyen AB’nin genişlemeden sorumlu temsilcisi Olli Rehn, “Anayasa reformu fırsatının tekrar kaçırılmamasını” istedi.

AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’nin, AB katılım müzakereleri kapsamındaki reformlara tüm enerjisiyle yeniden dönmesi gerektiğini belirterek, “Anayasa reformu fırsatının tekrar kaçırılmamasını” istedi.

Türkiye-AB Troykası bakanlar toplantısı, Ali Babacan, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu Üyesi Olli Rehn, dönem başkanı Fransa’nın AB işlerinden sorumlu Bakanı Jean-Pierre Jouyet ve gelecek dönem başkanı Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Karel Schwarzenberg’in katılımıyla yapıldı.

Babacan, Türkiye-AB Troykası’nın ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Türkiye’nin üyeliği halinde diplomatik ve siyasi gücünü pekiştirecek AB’nin ‘’dünyada başat bir rol oynayacağını’’ söyledi. ‘’Biz üzerimize düşeni kararlılıkla yerine getireceğiz’’ diyen Babacan, AB üyeliği sürecinin sadece Türkiye’nin çabasıyla sonuçlandırılamayacağına dikkat çekerek AB’den destek beklentisini dile getirdi.

Olli Rehn, de özellikle Gürcistan’daki son gelişmelerde Türkiye’nin bölgesel stratejik öneminin AB tarafından bir kez daha anlaşıldığını vurgulayarak “AB ve Türkiye’nin sorunları birlikte ele almasının her iki tarafın stratejik ortak çıkarına hizmet edeceğini” söyledi.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki hareketlenmenin tam normalleşmeyle sonuçlanması beklentisini dile getiren Rehn, bu sayede Kafkaslar’daki enerji arzı güvenliğinin güçlendirilmiş olacağını ifade etti.

Rehn, Kıbrıs’taki görüşmelerin AB prensiplerine uygun şekilde çözümle sonuçlanmasını umduğunu belirterek, gerek duyulması halinde her türlü yasal ve teknik yardıma hazır olduklarını kaydetti.

“Türkiye, AB katılım müzakereleri kapsamındaki reformlara tüm enerjisiyle yeniden dönsün” diyen Rehn, “Anayasa reformu fırsatının tekrar kaçırılmamasını” istedi.

Rehn, bütün vatandaşlar için temel hakların güçlendirilmesi, demokratik istikrar ve siyasi krizlerin engellenmesi için anayasa reformuna ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Türkiye’den bekledikleri diğer öncelikli reformların yargı ve sendikal haklarla ilgili olduğunu anlatan Rehn, istenilen reformların aynı zamanda müzakerelere açılacak yeni fasılların açılış kriterlerinin karşılanması anlamına geldiğini kaydetti.

/ Brüksel

17.09.2008


 

Balkanlar’da 500 yıllık gelenek

Osmanlı’nın Balkanlar’da bıraktığı en önemli eserlerden biri olan ve UNESCO tarafından koruma altına alınan Makedonya’daki tarihî Alaca Camiinde Kur’ân-ı Kerimi hatmeden çocuklar için 500 yıldır geleneksel olarak tören düzenleniyor.

OSMANLI'NIN Balkanlar’da bıraktığı en önemli eserlerden biri olan ve UNESCO tarafından koruma altına alınan Makedonya’daki tarihi Alaca Camii’nde Kur’ân-ı Kerim’i hatmeden çocuklar için 500 yıldır geleneksel olarak tören düzenleniyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1389 yılında 1. Kosova Savaşı’yla Balkanlar’daki varlığının kalıcı hale gelmesinin ardından, bu coğrafyaya yaptırdığı eserlerin yanı sıra bıraktığı zengin miras, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen halen yaşatılıyor. Şar Dağı’nın eteklerinde, Vardar Ovası’nın üzerinde kurulan ve nüfusunun çoğunluğunu Arnavutların oluşturduğu Kalkandelen şehrinde, Osmanlı’dan kalan miras yaşatılmaya devam ediyor.

Balkanlar’da Osmanlı’nın en önemli eserlerinden birisi olan, 1495 yılında Hurşide ve Mensure Hanım adlarında iki kız kardeş tarafında yaptırılan, 1833 yılında Abdurrahman Paşa tarafından yeniden inşa edilerek genişletilen tarihî camide, Arnavut ve Türk çocuklar için her yıl Kur’ân eğitimi veriliyor. Yıl boyunca verilen eğitimin ardından Kur’ân-ı Kerim’i hatmeden çocuklar için yüzyıllardır geleneksel olarak törenler düzenleniyor. Kalkandelen’de yaşayan Türk ve Arnavut ailelerin katılımıyla bu yıl da Kur’ân-ı Kerim’i hatmeden yaklaşık 60 çocuk için tören düzenlendi. Cami bahçesinde düzenlenen törene, Makedonya Diyanet İşleri yetkilileri, Türk ve Arnavut siyasetçiler ile çok sayıda Arnavut ve Türk aile katıldı. Törende Kur’ân’ı hatmeden çocuklara diplomaları verildi. Kur’ân-ı Kerim’i hatmeden çocukların minik kardeşleri ise törene katılanlara evlerinde hazırlanan tatlı, lokum ve şeker ikram etti.

Makedonya Diyanet İşleri yetkilileri, her yıl geleneksel olarak düzenlenen törenlerin 500 yıldır devam ettiğini kaydettiler. Kendilerinin de yeni yetişen nesillere İslâm’ı en güzel şekilde öğretmek için çaba gösterdiklerini ifade eden yetkililer, ‘’çocuklarımız dinlerini en güzel şekilde öğrenerek asimile olmaktan kurtulacaklardır’’ diye konuştu.

/ Kalkandelen

17.09.2008


 

Erdoğan: İslamofobia insanlık suçu ilan edilsin

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, ‘’adına İslamofobia denen vehmin, adı üstünde patolojik bir ruh hali olduğunu’’ ifade ederek, ‘’Belli merkezlerden üretilen bu paranoya, özellikle bizler antisemitizmi insanlık suçu ilan ederken, İslamofobiayı bir insanlık suçu ilan etmesini farklı medeniyetlerin mensuplarından bekliyoruz’’ dedi.

Erdoğan, partisinin İstanbul İl Başkanlığınca Wow İstanbul Otel’de düzenlenen ve edeniyetler İttifakı Eş Başkanı ve İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero’nun da katıldığı iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu, Irak’a Komşu Ülkeler Toplantıları, Medeniyetler İttifakı, Orta Doğu’da barış için yürütülen yoğun diplomasi ve AB’ye tam üyelik için yürütülen yoğun çabaların olduğunu anlattı. Bu gökkubbe altında insanoğlunun tarihi birikiminin ürünü olan her kültürün saygın ve değerli olduğunu anlatan Erdoğan, şunları söyledi: ‘’Medeniyetler ittifakının temel misyonu, birbirini doğru anlama çabasıdır. İşbirliğinin temeli birbirini anlama, önyargısız diyalog kurma, karşısındakini öteki olarak dışlamamaktır. Adına İslamofobia denen vehim, adı üstünde patolojik bir ruh halidir. Belli merkezlerden üretilen bu paranoya, özellikle bizler antisemitizmi insanlık suçu ilan ederken, İslamofobiayı bir insanlık suçu ilan etmesini farklı medeniyetlerin mensuplarından bekliyoruz. Bizler eksiksiz bir demokrasiyle tecrübelerimizi birbirimize aktararak, hukukun hakimiyetini sağlayarak, hem bölgesel krizlerin aşılacağını hem de uluslararası ilişkilerin, insanı merkeze alan politikalar eksenine oturmasını sağlıyoruz.’’

Yeni Asya / İstanbul

17.09.2008


 

Tersanelerdeki işçi ölümleri ILO’ya bildirildi

DİSK, tersanelerde yaşanan iş kazaları ve işçi ölümleri ile Tekirdağ’da bir fabrikada sendikaya üye oldukları için işçilerin “konteynıra hapsedildikleri” iddiasını Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) bildirdi.

Alınan bilgiye göre, DİSK, Türkiye tarafından imzalanmış ILO sözleşmeleriyle ilgili ihlallere ilişkin değerlendirmelerini bir rapor halinde ILO'ya iletti. Konfederasyonun bu yıl ki raporunda, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda yapılması planlanan, ancak henüz gerçekleşmeyen değişikliklere dair değerlendirmeler ile sendikal yasaların 87 ve 98 sayılı ILO sözleşmelerine aykırılığı, Tuzla’daki tersanelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği şartlarının bu konudaki 155 sayılı ILO sözleşmesine uygun olmadığı yönündeki görüşlere yer verildi. Ayrıca sendikal faaliyetler dolayısıyla bazı iş yerlerinde yaşanan olumsuzluklar ve 1 Mayıs’ta yaşanan olaylar aktarıldı. ILO sözleşmelerine aykırılıkların daha önce çeşitli defalar ILO’ya iletildiği belirtilen raporda, ancak hükümetlerin, sözleşmelere uyum konusunda gerekli düzenlemeleri yapmadığı savunuldu. Raporda, 2821 ve 2822 sayılı kanunlar için hazırlanan değişiklik çalışmasının, “Hükümet içinde çıkan görüş ayrılıkları” sebebiyle, hükümet tasarısına dönüşemediği ve kanun teklifi olarak TBMM gündemine getirildiği dile getirilen

17.09.2008


 

Genelkurmay'da ''iletişim toplantısı''

BASIN kuruluşu temsilcilerinin çağrılı olduğu iki günlük ‘’İletişim Toplantısı’’nın ilki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da katılımıyla dün başladı.

Toplantının dünkü bölümüne gazetelerin temsilcileri katılırken, bugün de ajans ve televizyon temsilcileri Genelkurmay Karargâhında olacak.

17.09.2008


 

Nüfus işlemleri durdu

NÜFUS ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ana sisteminde meydana gelen arıza sebebiyle Türkiye genelinde yaklaşık 24 saat nüfus hizmetleri verilemedi.

Yetkililerden alınan bilgiye göre, merkezde meydana gelen elektrik kesintileri sonrasında vatandaşların nüfus kayıtlarının bulunduğu ana sistemde arıza meydana geldi. Arıza nedeniyle yaklaşık 24 saat Türkiye genelindeki tüm nüfus müdürlüklerindeki işlemler yapılamadı. Vukuatlı nüfus kayıt belgesi, nüfus cüzdanı çıkartılması gibi merkezi sistem üzerinden yapılan işlemlerdeki aksamanın giderilmesi için çalışmalar gün boyu sürdü.

17.09.2008


 

ÜAK yarın toplanacak

ANKARA Üniversitesi Morfoloji binasında gerçekleştirilecek toplantıda, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Ceylan, Kurul Başkanlığını Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğünden devralacak ve bu görevi 1 yıl süreyle yürütecek.

Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı, üniversitelerin kuruluş tarihi sırasına göre 1 yıl yapılıyor. Üniversitelerarası Kurul’un yarınki toplantısı bir anlamda yeni rektörlerin tanışma toplantısı da olacak. Yeni kurulan üniversitelerle birlikte toplam 44 üniversiteye geçen ay ve bu ay yeni rektör atanmıştı. Devlet ve vakıf üniversiteleri Üniversitelerarası Kurul’da rektörleri ve birer temsilcileriyle temsil ediliyor.

17.09.2008


 

TOKİ’den memura kurasız konut

TOPLU Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), 4 ilde, toplam 200 konutu, memura “kurasız” satacak. TOKİ’den yapılan açıklamaya göre, Mersin-Silifke, Gaziantep-Islahiye ve Mardin-Midyat projelerinden 48;er konut ile Samsun-Çarşamba projesinden 56 konut, memurlara satılacak.

Konutlar için başvurular, 6 Ekim’de başlayacak. Aylık taksitleri 431 YTL;den başlayan söz konusu konutlardan almak isteyen memurlarda; konutların satılacağı ilde görev yapma ya da o ilin nüfusuna kayıtlı oldukları halde başka bir ilde görev yapma şartı aranacak. Konutlar, sözleşme tarihinden itibaren 24 ayda teslim edilecek.

17.09.2008


 

Mumcu, 18 Ekim’de siyaseti bırakıyor

ANAVATAN Partisi 6. Olağan Büyük Kongresi, 18 Ekim’de toplanacak. Genel Başkanı Erkan Mumcu kongrede siyaseti bıraktığını açıklayacak. Kongre, partinin kurulduğu 1983’ten bu yana ilk kez parti genel merkezinde gerçekleştirilecek.

Açıklanan gündeme göre, kongre, başkanlık divanının oluşturulması, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayacak. Açılış konuşması yaparak partililere son kez seslenecek olan Mumcu, siyaseti bıraktığını açıklayacak. Kongre, yeni genel başkanın kapanış konuşmasıyla çalışmasını tamamlayacak. Anavatan Partisi kongresi, iki gün yapılan önceki kongrelerin aksine ilk kez tek gün de çalışmalarını tamamlayacak.

17.09.2008


 

Süleyman Hilmi Tunahan duâlarla anılıyor

SON devirin din âlimlerinden Süleyman Hilmi Tunahan, vefatının 49. sene-i devriyesinde sevenleri tarafından duâlarla anılıyor.

Süleyman Hilmi Tunahan’ın soyu Fatih Sultan Mehmed’in “Tuna Hanı” olarak tâyin ettigi ve kendi kız kardesi ile evlendirdiği İdris Bey’e dayanmaktadır. 1888 yılında şimdi Bulgaristan sınırları içinde olan Silistre’nin Ferhatlar Köyünde doğdu. İlk dersini babası müderis Hafız Osman Efendiden aldı. Babası müderis Hafız Osman Efendi, eğitimini İstanbul’da tamamladıktan sonra Silistre’ye giderek meshur Satırlı Medresesinde yıllarca müderrislik yaptı. İlk tahsilini Silistre Rüşdiyesinde ve Silistre Satırlı Medresesinde tamamlayan Süleyman Hilmi Tunahan, yüksek eğitimini İstanbul Fatih Medresesinde 1916 yılında tamamladı. Süleymaniye Medresesinde devam ettiği eğitimin sonucunda müderislik mevkine ulaştı. Mezuniyetini müteâkip Istanbul’da dersiâm olarak vazifeye başlayan Süleyman Hilmi Tunahan bir müddet sonra medreselerin kapatılması üzerine vaizliğe tayin edildi. Uzun müddet İstanbul’un Sultanahmet, Süleymâniye, Yeni Câmi, Sehzâdebaşı ve Piyâle Paşa gibi büyük câmilerinde halka vaaz ederek irşad hizmetinde bulundu. İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğrenmek, öğretmek ve Kur’ân eğitimi vermek için çalışan Tunahan 16 Eylül 1959 senesinde Istanbul’da Kısıklı’daki evinde vefât etti. Karacaahmet Kabristanlığına defnedildi.

Yeni Asya / İstanbul

17.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır