"Gerçekten" haber verir 25 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Haberler

 

TEKLİF EDİLEMEZLİK, 12 EYLÜL CUNTASININ MARİFETİ

Değiştirilemeyecek maddelere dair ilk hükmün 1961 anayasasında yer aldığını belirten TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, bunun sadece ''cumhuriyet'' maddesi ile sınırlı olduğunu söyledi. 1982 anayasasının bunu genişletip ''İlk üç madde değiştirilemez'' dediğini vurgulayan Kuzu, ''Bu maddelerin değiştirilmesinin teklif edilemezliğini Millî Güvenlik Konseyi koydu. Bu o zaman Anayasa Komisyonu ve Genel Kurulda tartışıldı, ama kabul görmedi'' dedi.

DEĞİŞMEZ KAPSAMINDAKİ BAŞLANGIÇ KISMI

DEĞİŞTİ

Kuzu şöyle konuştu: “Başlangıç kısmı da değişmez kapsamındaydı, ama bizden önce değiştirdiler. Meselâ, 'Kutsal Türk devleti' vardı, çıkardılar. Bugün değişmez maddelerin değişmezliğini savunurken, çifte standart uygulanıyor. Şimdi buna karşı çıkanların anayasa taslakları var elimizde. TOBB'a, TÜSİAD'a, barolara anayasa taslakları hazırlatmışlar. Bu taslaklarda 'cumhuriyet' dışındaki maddeleri değiştirmişler. Ama şimdi bu konuya karşı çıkıyorlar.”

TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Anayasanın değiştirilemez maddeleriyle ilgili tartışma konusunda, ‘’Demokrasilerde bu maddelerin kapsamına baktığınız zaman; laik, sosyal, hukuk ve demokratik devlet değişmez. Değişmez maddeler bunlar... Anayasanın başlangıç kısmı da değişmez kapsamındaydı ama bizden önce değiştirdiler. Mesela, ‘Kutsal Türk Devleti’ vardı, çıkardılar.” dedi.

Kuzu, dünyanın bazı anayasalarında da ‘’değişmez maddelerle’’ ilgili düzenlemeler bulunduğunu hatırlatarak, Almanya Anayasasında ‘’Devletin federal yapısının’’, İtalya ve Fransa anayasalarında ise ‘’Devletin şeklinin cumhuriyet olduğunun değiştirilemeyeceğinin’’ hüküm altına alındığını söyledi. Türkiye’de, değiştirilemeyecek maddelere ilişkin ilk hükmün 1961 Anayasasında yer aldığını belirten Kuzu, bunun sadece ‘’Cumhuriyet’’ maddesi ile sınırlı olduğunu ifade etti. 1982 Anayasasının bunu genişlettiğini ve ‘’İlk 3 maddesi değiştirilemez’’ diyerek, cumhuriyetin niteliklerini bu kapsamın içine koyduğunu vurgulayan Kuzu, ‘’Bu maddelerin değiştirilmesinin teklif edilemezliğini, Milli Güvenlik Konseyi koydu. Bu, o zaman Anayasa Komisyonu ve Genel Kurulda görüşüldü, tartışıldı ancak kabul görmedi’’ dedi.

‘’YAPILAN, ÇİFTE STANDART...’’

Bu maddelerin değişmezliği konusunun rahatsız edici bir tarafı olmadığını savunan Kuzu, şunları kaydetti: ‘’Demokrasilerde bu maddelerin kapsamına baktığınız zaman; laik, sosyal, hukuk ve demokratik devlet değişmez. Değişmez maddeler bunlar... Anayasanın başlangıç kısmı da değişmez kapsamındaydı ama bizden önce değiştirdiler. Mesela, ‘Kutsal Türk Devleti’ vardı, çıkardılar. Bugün değişmez maddelerin değişmezliğini savunurken, çifte standart uygulanıyor. Birileri dediğinde -buna karşı çıkanların- Anayasa taslakları var elimizde. TOBB’a, TÜSİAD’a, barolara anayasa taslakları hazırlatmışlar. Bu taslaklarda ‘cumhuriyet’ dışındaki maddeleri değiştirmişler. Ama şimdi bu konuya karşı çıkıyorlar. Bunu çifte standart olarak görüyorum ve samimi bulmuyorum.’’

‘’1970’TEKİ YORUMUNA

GERİ DÖNDÜ’’

Kuzu, bu maddelerle ilgili olarak ‘’Değişmezlik ilkesinden kaynaklanan bir sorun olmadığı’’ görüşünü dile getirerek, ‘’Sorunun temeli, Anayasa Mahkemesinin yanlış yorumundan, keyfi yorumundan kaynaklanıyor. ‘Yaptım oldu’ şeklindeki yorumundan kaynaklanıyor. 1970 yılında da aynı hatayı, aynı yorumu yapmıştı. 1982 Anayasası bu işi düzeltti. Ama maalesef YÖK kararında konuya doğru yaklaşan Anayasa Mahkemesi, ondan sonraki kararlarında ‘türbanlı öğrencilerin üniversiteye girişine imkan tanıyan Anayasa değişikliği’ tamamen 1970’teki yorumuna döndü. Bugün Anayasayı değiştirme yetkimiz maalesef elimizden alınmıştır’’ diye konuştu. TBMM’nin, ‘’şeklen Anayasayı değiştirme yetkisi olduğunu’’ kaydeden Kuzu, şunları söyledi:

‘’Ama siz bu maddelerin yorumunu, böyle geniş yaparsanız, bakın o zaman ne oluyor? Değişmez maddeleri 4 gruba topladık: Laik Devlet, Demokratik Devlet, Sosyal Devlet ve Hukuk Devleti... Açın Anayasayı bakın, 177 maddenin dörtte biri sosyal devlet, dörtte biri laik devlet, dörtte biri hukuk devleti, dörtte biri ise demokratik devletle ilgilidir.

Yapılacak değişikliklere buradan bakılır. Kim denetleyecek? Hiç kimse yok. ‘Efendim ben böyle düşünüyorum’ der, bitti... İstersen 550 kişiyle ve oy birliğiyle geçir; yüksek mahkeme bir oy farkıyla derse ki ‘ben böyle düşünüyorum’, senin işin bitmiştir. Dolayısıyla, bizim Anayasa yapma yetkimiz teorik olarak şu an mevcuttur. Uygulamada nasıl olacağı belli değildir, -daha doğrusu bellidir- meclis burada Anayasa değiştirirken, ‘Yapıyorum ama bunun akıbeti ne olacak bilmiyorum’ diyecek. Hiçbir kuralı ve güvencesi yok. Oradaki 11 üyenin yapacağı yorumla olacak.’’

Kuzu, Türkiye’deki sorunun, ‘’Anayasanın değişmez maddeleriyle ilgili olmadığını’’, Anayasa Mahkemesinin ‘’Bu ilkeleri yanlış yorumlamasından kaynaklandığını’’ ifade etti.

‘’Bırakın değiştirilemez maddeleri, biz değiştirilebilecek maddeleri değiştiremiyoruz’’ diyen Kuzu, kendilerinin de Meclisin de değişmez maddelerin değiştirilmesiyle ilgili iddiasının bulunmadığını, bundan da rahatsız olmadıklarını söyledi. Tüm milletvekillerinin Meclisin itibarının korunması için ne gerekiyorsa yapması gerektiğini ifade eden Kuzu, konuyla ilgili sempozyum düzenlenmesine yönelik eleştirilerin haksız olduğunu belirtti.

Ankara / aa

25.11.2008


 

Kriz lobisi şantaj yapıyor

Taraf gazetesi ekonomi yazarı Süleyman Yaşar, “kriz lobisinin yurt dışında batırdığı paraları Ankara’dan almak için ‘IMF’den 35 milyar dolar al, bana ver. Yapmazsan işçi çıkartırım’ diye şantaj yaptığını” iddia etti. Yaşar, Amerikan konut sektöründe on yedi ay önce başlayan ve bütün dünyayı etkileyen kredi krizinin, Türkiye’de oturan ve yatırımlarının bir kısmını yurt dışında yapanların paralarının batmasına sebep olduğunu vurguladı.

Taraf Gazetesi ekonomi yazarı Süleyman Yaşar, “kriz lobisinin yurt dışında batırdığı paraları ‘Ankara’dan almak için IMF’den 35 milyar dolar al, bana ver. Yapmazsam işçi çıkartırım’ diye şantaj yaptığını” iddia etti. Ekonomi yazarı Süleyman Yaşar, Taraf’taki dünkü yazısında Amerikan konut sektöründe 17 ay önce başlayan ve dünyaya yayılan kredi krizinin, Türkiye’de oturan ve yatırımlarının bir kısmını yurtdışında yapanların paralarının batmasına sebep olduğunu söyledi. Yurtdışında kurulan riskli fonların, yatırımcıya dolar üzerinden yıllık yüzde 20-25 oranında yüksek kazanç sağladığını dile getiren Yaşar, Türkiye’de oturan bazı zenginlerin de yüksek kazanç elde etmek için bu fonlara yatırım yaptıklarını söyledi. Yaşar, yazısında, bu iş adamlarının işler iyi giderken çok kazandıklarını ama krizde işler kötüye gidince ise kaybettiklerini belirterek, şunları kaydetti: “Bugüne dek hep Türkiye’de çıkan kriz, bu defa en güvenilen zengin ülkelerde çıktı, paralar bu sefer orada battı. Geçen 15 Eylül’de Lehman Brothers yatırım bankasının batmasıyla başlayan süreçte yurtdışında para kaybeden pek çok yatırımcı, Türkiye’de hemen bir kriz lobisi oluşturdular ve paralan sanki Türkiye’de batmış gibi bir karmaşa yarattılar. Yaşanan dünya krizinin merkezini Türkiye’ye taşıdılar. Türkiye’de gelişmiş ülkelerdeki gibi batan bir banka, finansal kuruluş, fon ya da ödenemeyen devlet garantili bir senet olmamasına rağmen, yaratılan bu olumsuz hava herkesi etkiledi. Zaten cumhurbaşkanlığı seçim süreci, genel seçimler ve kapatma dâvâsı gibi siyasal gerginliklerle bir türlü tam istikrara kavuşamayan ve dünyanın en yüksek faizini vererek gergin bir ortamda ilerleyen Türkiye ekonomisinde, tüketiciler yaratılan bu korku senaryosuyla tüketimlerini iyice kıstılar. Herkes kriz beklentisine girdi. Bu durumu fırsat bilen bazı iş adamları da harekete geçti, ‘cebimize para koyun yoksa işçileri çıkartırız’ tehdidiyle hükümeti sıkıştırmaya başladı. Biz bu ülkede bu filmi defalarca görmüştük. Dünya ekonomik krizini fırsat bilip hükümeti sıkıştıran işadamlarının, her beş-altı yılda bir ‘biz battık, bizi kurtarın’ diye karşımıza çıkan aynı kişiler olduğunu gördük. Kriz lobisi yaparak geçinen bu iş adamları, IMF’den 35 milyar dolar alınıp kendilerine verilmesini istiyorlar. Kriz lobisine göre, eğer bu para onların kasasına konursa Türkiye ekonomisi kurtulacak, aksi takdirde batacak. Halbuki bu para eğer yanlışlıkla onlara verilirse, Türkiye ekonomisi işte o zaman batacak. Çünkü onlar bu paraları yine verimsiz kullanacaklar.”

İstanbul / Yeni Asya

25.11.2008


 

“İlkelerin rehberimizdir”

24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerle birlikte Anıtkabir’i ziyaret eden Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, ‘Anıtkabir Özel Defteri’ne, “Bize hedef olarak göstermiş olduğunuz muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için olağanüstü bir gayretle çalışıyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ilkelerin rehberimiz olacaktır. Ruhun şad olsun” diye yazdı.

MİLLÎ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenlerle Anıtkabir’i ziyaret etti. Anıtkabir Özel Defteri’ni de imzalayan Çelik, deftere şunları yazdı: ‘’Başöğretmen Atatürk, yine bir Öğretmenler Günü’nde huzurundayız. Eğitim ordusunu temsil eden bir grup eğitimci, öğretmenle birlikte size minnettarlığımızı arz ediyoruz. Bize hedef olarak göstermiş olduğunuz muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için olağanüstü bir gayretle çalışıyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ilkelerin rehberimiz olacaktır. Ruhun şad olsun.’’ Anıtkabir ziyaretinin ardından Çelik ve beraberindekiler, Millî Eğitim Bakanlığı önünde düzenlenen törene katıldı.

Ankara / aa

25.11.2008


 

DP seçim startını verdi

DEMOKRAT Parti (DP) Genel Başkanı Süleyman Soylu, ‘’Önümüzdeki yerel seçimler, Türkiye’de son çeyrek asrın en önemli seçimleridir’’ dedi.

Süleyman Soylu, partisinin Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesi ve bağlı beldelerin belediye başkan adaylarını açıklamak üzere geldiği Çerkezköy’deki toplantıda, adaylık açıklamalarının ilkini ‘’kısrak başı’’ olarak gördüğü Trakya’dan yapmanın kendisine mutluluk verdiğini söyledi. 29 Mart 2009’da yapılması öngörülen yerel seçimlerin Türkiye açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Soylu, şöyle konuştu:

‘’Önümüzdeki yerel seçimler, Türkiye’de son çeyrek asrın en önemli seçimleridir. Bütün dünya değişmektedir. ABD’de değişim vardır. Çevremizdeki ülkelerde değişim vardır. Küresel ısınmayla dünyanın demografisi ve göçü değişecektir. Türkiye’de ve dünyada ciddi bir ekonomik kriz vardır. 4 yıldır Türkiye’de büyüme, sürekli olarak küçülmektedir. Cari açık sürekli artmaktadır. 29 Mart’ta yapılacak yerel seçimler, AKP’ye ‘çek git’ seçimleridir. AKP’ye ‘güle güle’ seçimleridir.’’ ‘’Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’ın tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi’ne yeni hükümlülerin gönderilecek olması kararının’’ son derece yanlış olduğunu savunan Soylu, şunları kaydetti: ‘’Hükümetin başka bir derdi var. O bebek katili Apo’ya arkadaş gönderecekmiş İmralı’ya. Ne kadar derdin var senin sayın başbakan. Barzani’yi düşünürsün, Apo’yu düşünürsün, yolsuzluk yapan arkadaşlarını düşünürsün, bir de bu milleti düşünsen, çiftçiyi, işçiyi, memuru, emekliyi, sanayiciyi, bir de bu ülkenin genç insanlarını düşünsen. İşte bütün bunların karşılığı 29 Mart’ta, milletin hür iradesiyle tecelli edecek. DP, yeniden Türkiye’nin en önemli siyasal geleneği olma noktasındaki iradesini korumaktadır.’’ Türkiye’yi karış karış gezdiklerini ve 11 aydır büyük hazırlıklar yaptıklarını ifade eden Soylu, Çerkezköy ve bağlı beldelerin gelecek yerel seçimlerdeki Demokrat Partili adaylarını kutladı. Çerkezköy / aa

25.11.2008


 

İsrail’le boru hattı buluşması

Enerji ve Tabiîi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Ceyhan-Kızıldeniz Petrol Boru Hattı için Türkiye, İsrail ve Hindistan enerji bakanlarının bir ay içinde bir araya geleceğini bildirdi. Türk boğazlarından geçen bir geminin Kızıldeniz’e 39 günde ulaştığını belirten Güler, Ceyhan’dan Hindistan’a petrolün 16 günde taşındığını vurguladı. Güler, bunun da taşıma fiyatında Hindistan’a büyük avantajlar sağlayacağını belirtti.

ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Ceyhan-Kızıldeniz Petrol Boru Hattı için Türkiye, İsrail ve Hindistan enerji bakanlarının bir ay içinde bir araya geleceğini bildirdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Hindistan programı kapsamında Bangalore’de bulunan Güler, Kampinski Otel’de gazetecilere yaptığı açıklamada, Türk boğazlarından en fazla 130 bin tonluk gemilerin geçebildiğine işaret ederek, Ceyhan Limanı’na 400 bin tonluk gemilerin yaklaşabildiğini, bunun da Hindistan için büyük bir avantaj sağladığını söyledi. Türk boğazlarından geçen bir geminin Kızıldeniz’e 39 günde ulaştığını belirten Güler, Ceyhan’dan Hindistan’a petrolün 16 günde taşındığını vurguladı. Güler, bunun da taşıma fiyatında Hindistan’a büyük avantajlar sağlayacağını belirterek, “Ceyhan-Kızıldeniz Petrol Boru Hattı için Türkiye, İsrail ve Hindistan enerji bakanları bir ay içerisinde bir araya geleceğiz” dedi. Güler, boru hattı yapılmadan önce petrolün Ceyhan’dan Hindistan’a petrol taşıyabileceklerini, boru hattının yapılmasıyla birlikte Hazar, Kerkük-Yumurtalık ve Orta Asya’dan gelen üç ayrı petrolün de Ceyhan’da harmanlanabileceğini anlattı. Hindistan’da sıkıştırılmış doğal gaz kullanımının yaygın olduğunu ifade eden Güler, özellikle küçük yerleşim alanlarında boru döşemeye ihtiyaç kalmaksızın evlere tankerlerle kurulan sistemle doğal gaz verilebildiğini kaydetti. Güler, Türkiye’de bunu da küçük yerleşim alanlarında yangınlaştırmayı düşündüklerini ifade etti. Güler, Hindistan petrol şirketiyle TPAO’nun Libya’da çalışmaları bulunduğunu hatırlatarak, buna benzer ortak faaliyetlerin başka ülkelerde de yapılabileceğini söyledi. Hilmi Güler, ziyaret kapsamında Bangalore’deki yenilenebilir enerji uygulamalarını da inceleme fırsatı bulacağını kaydetti. Bangalore / aa

25.11.2008


 

BOLU DAĞI KARA TESLİM

BOLU Dağı’nda zaman zaman etkili olan kar yağışı ve buzlanmaya karşı sürücüler uyarıldı. Bolu Dağı ve Bolu Dağı Tüneli güzergâhında önceki gece başlayan kar yağışı aralıklarla devam ediyor.

Bölgedeki kar kalınlığı 8 santimetreye ulaştı. Bolu Emniyet Müdürlüğü trafik ekipleri, güzergâhta kar yağışının yanı sıra yer yer buzlanmanın meydana geldiğine dikkat çekerek, “Sürücülerin kar yağışı ve buzlanmaya karşı dikkatli olmaları lâzım. Yola çıkacak sürücülerimiz, araçlarında zincir, çekme halatı ve takoz bulundursunlar” uyarısı yaptı.

25.11.2008


 

ALMANYA İSLÂMI BENİMSEDİ

2008 Avrupa Kupası’nda Türkiye ve Almanya rakip takımlar olarak karşı karşıya geldiğinde, her iki ülke takımının taraftarlarının birbirlerine karşı hiç de tahammülsüz olmadıkları ortaya çıkmış oldu.

Ve Almanya finale çıktığında Türklerin yükselen sesleri, Almanya’ya şans diliyordu. Türk ve Alman flamaları çarpışma için değil, birliktelik ruhunu yansıtmak için birbirini tamamlayarak bir araya geldi. Bütün bunlar, entegrasyon konusunda, hele ki Türk/Müslüman kökenli göçmenlerin entegrasyona yaklaşımları konusunda en ufak bir gelişme olmadığını savunanlara aksini ispatlayan açık bir göstergeydi. Her ne kadar İslâm’la yoğrulmuş kültürel çevrelerden gelen insanların, laikleşmiş Batılı bir topluma entegre olmalarının kolay olmadığı bir gerçek olsa da, bunu bir dogma haline getirmek de bir o kadar yanlış. Son yıllarda bu konuda ciddî ilerlemeler kaydedildi.

ALMANYA’DA, 3,3 MİLYON MÜSLÜMAN YAŞIYOR

Almanya’da 2,6 milyonla büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu 3,3 milyon Müslüman yaşıyor. Faslılar, Afganlar ve İranlılar, onları takip eden diğer büyük gruplar. Yaklaşık 800 bin Müslüman, Alman pasaportu taşıyor. Anayasa din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına aldığı için, İslâm dininin Almanya’da özgürce uygulanabilmesi yasal bir hak. Almanya genelinde Müslümanlar için yaklaşık 3000 ibadethane bulunurken her geçen gün kubbe ve minareleriyle camilerin sayısı da artıyor. En son Köln’de yaşandığı üzere ibadethanelerin inşası konusunda uzun ve gerçekten de şiddetli tartışmalar yaşandıysa da, diğer yerlerde bu konuda ciddî bir zorlukla karşılaşılmıyor. Asıl sorun bizatihi camilerin kendisinden ziyade, kimi zaman bu ibadethanelerde verilen vaazların muhtevasından kaynaklanıyor.

Almanya’da İslâm’ın kitlesel bir olgu haline gelmesi 50 yıllık tarihiyle oldukça yeni bir şey. Entegrasyon konusundaki güçlükler, entegre olması beklenen Müslüman’ın muhafazakârlık derecesiyle doğru orantılı olarak artıyor. Burada kökten dinciliğe ve siyasal İslâmcılığa kadar uzanabilen bir yelpaze söz konusu. Elbette Almanların da, göçmenlerin geldikleri ülkeler ve bu ülkelerin kültürleriyle az da olsa tanışık ve barışık olmamaları da işleri zorlaştıran bir başka boyut. Gerçekte İslâm’ın Almanya’da çizdiği tablo çok boyutlu ve çok yönlü. Müslüman nüfus içinde kültürel bakımdan Müslümanlığa bağlı ama tam uyum sağlamış olarak görülen kesim olduğu gibi, kendiliklerinden seküler bir yapıya sahip olan Alevîler veya birçok durumda entegrasyon konusunda esnek bir yapıya sahip olmayan İslâmcı kesimler de var.

ANADOLU KÜLTÜRÜ ALMANYA’DA YAŞANIYOR

Bugün Almanya Müslümanları içinde çoğunluğu oluşturan kesim Anadolu Müslümanlığı kültürüne bağlı ve Almanya’ya gelirken beraberlerinde getirdikleri gelenek ve göreneklerini sürdürüyor. Elbette entegrasyonun başarısı, kişinin dile hakimiyeti ölçüsünde ve toplumun içinde şu veya bu ölçüde yer almaya çalışmasıyla artacaktır.

Federal Alman Yönetimi, içişleri Bakanı Schauble’nin girişimiyle organize edilen İslâm Konferansıyla bu yönde yol almayı hedefliyor; bu konferansla; Müslümanlar içinde hoşgörü sahibi dindarların, laikliği benimsemiş Müslümanların ve özel dinî bağlılığı olmayan kesimlerin birbirleriyle ve Alman partnerleriyle bir araya gelerek demokratik bir toplumdaki imkân ve sınırlar konusunda görüş alış verişinde bulunup tartışmalar yapabilecekleri bir organ oluşturması amaçlanıyor.

MÜSLÜMANLAR İÇİN

DİN ADAMI YETİŞTİRİLİYOR

Burada dikkat edilmesi gereken nokta; Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi, İslâm Konseyi ve Türkiye’nin Diyanet işleri Başkanlığıyla yakın işbirliği içinde olan Diyanet İşleri Türk İslâm Birliği (Ditib) gibi büyük çatı organizasyonlarının Almanya’daki Müslümanların en fazla yüzde 15’ini temsil ediyor olması. Geri kalan Müslümanların bir kısmıysa dernekler bazında örgütlenmiş durumda, İslâm Konferansı gibi oluşumların amacı, bu inancın özünü koruyarak, ama aynı zamanda sahiplenilen değer yargılarını ve gelenekleri Alman hukuk ve değerler sitemiyle bağdaştıracak bir yol bulmak. Bu doğrultuda gelecekte Müslümanlar için adının hakkını verebilecek nitelikte bir din dersinin yapılandırılması, böylelikle İslâmiyet’in, hoşgörüden uzak vaizlerin veya kötü şöhretli kesimlerin vaazlarıyla öğretilmesinin bundan sonra önüne geçilmesi de amaçlar arasında.

(Kaynak: Deutschland Dergisi) Semtin anneleri Sİyah giysiler, kırmızı bir şal ve renkli bir çanta: Berlin’in Neukölln, Kreuzberg ve Steglitz gibi semtlerinde bu kıyafetlerle dolaşan kadınlar artık tanınıyor. Hatta kimileri onları kendi oturma odalarında misafir etmiştir. Onlar çoğunluğunu Türk ya da Arap kökenli göçmen kadınlar, kendilerine has bir misyonları olan “semt anneleri”. Diğer göçmenlere gündelik sorunlara ilişkin cevaplar sunuyorlar. “Semt anneleri” eğitimden sağlığa on farklı konuda danışmanlık yapıyorlar. 2006 yılında Neukölln’de hayata geçirilen bu proje kapsamında, bugün yaklaşık 180 kadın Berlin’in bu üç semtinin sokaklarını arşınlıyor. Çalışmalar hedefine ulaşmış. Kendilerini bu işe adayan göçmenler dil engeli olmaksızın, Alman sosyal hizmet uzmanlarının asla ulaşamayacakları insanlara ulaşabiliyorlar. Manevî anneler geleceğe hazırlıyor Almanya’da göçmen ailelerden gelen kadın ve kız çocuklarının yarısından azı meslekî bir eğitime başlayabiliyor. Bu durumu değiştirmek üzere Mettmann şehri ve çevresinin yerel yöneticileri 2006 yılında harekete geçmişler ve “ProMMi -Göçmen Kökenli Kız Çocukları için Eğitim Projesi’ni hayata geçirmişler. Amaç, bölgedeki Müslüman göçmen ailelerinden gelen kız çocuklarına meslekî entegrasyon için destek olmak. Meslek liseleri ve şirketlerle ortak çalışan yerel yönetim meslek seçiminde destek olmak ve yönlendirmek üzere 8. sınıftaki öğrencilere yönelik çalışmalar yürütüyor. Bir destekçinin teklifi ise sıra dışı bir renk katmış. Meslekî eğitim almış göçmen kökenli kadınlar ProMMi katılımcılarına gönüllü olarak danışmanlık ve rehberlik ediyorlar. Böylece hem yol gösterici olurken hem de onlar için bir tür manevi anne olarak örnek teşkil etmiş oluyorlar. www.prommi.info İlk Almanca İslâm dersi kitabı yayınlandı 2008 Mart ayında eyaletler ve Federal Hükümet’in Berlin’deki Üçüncü İslâm Konferansı’nda Müslüman sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek vardıkları görüş birliğine göre gelecekte İslâm dersi de Almanya’daki okullarda bugüne kadar Hıristiyanlık dersine uygulanana eşdeğer şekilde düzenli ve seçmeli bir ders olarak ders programlarındaki yerini alacak. 2008 Eylül ayında, ilk aşamada dört eyalette olmak üzere ilk İslâm dersi kitabı yayınlandı. İslâm dersi bugüne kadar Almanya’da başta Kuzey Ren-Westfalya eyaleti olmak üzere sadece birkaç okulda vardı. Bu eyalette 1986’dan beri İslâm dersi uygulaması yapılıyor. Almanya’daki camiler İslÂm Arşivi’nin verilerine göre şu anda Almanya’da 206 cami ve yaklaşık 2600 ibadethane ve toplantı evi bulunuyor, içlerinde 1924 yılında inşa edilmiş olup hâlâ ayakta olan en eski cami Berlin’in-VVilmersdorf semtinde yer alırken en büyükleri 2008 Ekim’i sonunda Duisburg’da tamamlanacak. En yeni cami projesi ise Köln’de uygulamaya geçirilecek (illüstrasyon): Caminin 55 metre olması planlanan minareleri tartışmalara yol açtıysa da şehir yönetimi Ağustos 2008’de yapının inşasını onayladı.

UMUT YAVUZ / İSTANBUL

25.11.2008


 

Ensarioğlu: Güneydoğu halkı faili meçhullerin aydınlanmasını bekliyor

DEVLET eski Bakanı Salim Ensarioğlu, Güneydoğu halkının Ergenekon davasının faili meçhul cinayetleri aydınlatmasını beklediğini söyledi. Eski Bakan Ensarioğlu, Türkiye’de bu yıl iki önemli hadisenin yaşandığını ifade ederek, bunları Ergenekon davası, AKP’nin kapatılmaması olarak sıraladı. Güneydoğu insanının Ergenekon’dan faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını beklediğini, fakat bu beklentinin şimdiye kadar gerçekleşmediğini anlatan Ensarioğlu, şunları kaydetti: “Bölgede bir dönem yaşanan faili meçhul cinayetler devlete mal edildi. Bunu bazı şahıslar yaptıysa cezası verilir. Devlet halkı kucaklamış, el sıkışmış olur. Faturalar devletin üzerinden kalkar. Bölgeyi rahatlatır. 1960 ihtilalinde babam sürgün edildi. Ben o zaman 5 yaşındaydım. Bizim aileden 64 kişi sürgün edildi. Sürgünden döndüğümde 8 yaşındaydım. Babam 49 yaşında kalp krizinden vefat etti. Ama ben bunu devlete fatura etmedim. Çünkü sürgünü o dönem birkaç ihtilalci yapmıştı. Ergenekon davası siyasallaştırıldı. Laik-anti laik, Cumhuriyet kavgasına dönüştürüldü. Ergenekon davasında faili meçhul cinayetler şuan bile aydınlatılsa yerel seçimde bir rahatlama olur, gerginliği azaltır. Halkın böyle bir beklentisi var.” Ankara / cihan

25.11.2008


 

Binbaşının intikamı alındı

AĞRU’DA, Binbaşı Süleyman Can’ın şehit edildiği Sinekli Yaylası’nda 2 terörist ölü olarak ele geçirildi. Teröristlerin Binbaşı Can’ın şehit edildiği çatışmada da yer aldığı belirlendi. Ağrı Valiliğinden yapılan açıklamada, 19 Kasım 2008 tarihinde İl Jandarma Komutanlığınca Ağrı-Kars ara hattında bulunan Çömçe bölgesinde icra edilen operasyon sonrasında, bölgeden kaçan teröristlerin etkisiz hale getirilmesi amacıyla çalışma yürütüldüğü belirtildi. Açıklamada, şöyle denildi: ‘’İcra edilen iz takibi faaliyeti neticesinde, 19 kasım 2008 tarihindeki aynı bölgede çıkan silahlı çatışma olayına karışan bir grup teröristin, 23 Kasım 2008’de sabah saatlerinde, Yukarı Pamuktaş köyü bölgesine geldikleri tespit edilmiştir. Bunun üzerine bölgeye sevk edilen operasyon birlikleri, teröristleri çembere almış, teröristlerin bulunduğu yerin yakınındaki evlerde yaşayan sivil halkın emniyetli bölgeye tahliyesinin ardından, ‘teslim ol’ çağrısı yapılmıştır. Teröristlerin ateşle karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada, 1 terörist ölü, 1 terörist ise ağır yaralı olarak silahlarıyla birlikte etkisiz hale getirilmiştir. Ağır yaralı terörist, en yakın sağlık kuruluşuna nakli esnasında, yolda yaşamını yitirmiştir.’’ Açıklamada, diğer teröristlerin de etkisiz hale getirilmesi amacıyla bölgede başlatılan geniş çaplı operasyonun devam ettiği bildirildi. Ağrı / aa

25.11.2008


 

KKTC’nin Katar Temsilciliği açıldı

KKTC’nİn 13. yurt dışı temsilciliği Katar’ın başşehri Doha’da resmen açıldı. ‘’KKTC Ticaret ve Turizm Ofisi’’ adıyla hizmet verecek temsilciliğin açılışı, bir heyetle birlikte Katar’da bulunan KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Türkiye’nin Doha Büyükelçisi Mithat Rende, Azerbaycan’ın Doha Büyükelçisi Eldar Salimev, Kuveyt, İran ve Sudan’ın büyükelçilik temsilcileri, Katar ve Kuveytli iş adamlarının katıldığı resepsiyonla önce gece yapıldı. Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Casim bin Cabir el Tani de açılışa çiçek gönderdi. KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Turgay Avcı , açılışın büyük bir mutluluk olduğunu ifade ederek, ‘’Çünkü Kıbrıs Türkünün dünyaya açılımının yeni bir hamlesi. Müslüman kardeşlerimizin desteğine ihtiyacımız var. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum’’ dedi. Doha / aa

25.11.2008


 

Karayalçın, SHP Genel Başkanlığı’nı bıraktı

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, yerel seçimlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı sürecine ilişkin, “Bugün (dün) itibariyle SHP Genel Başkanlığından ayrılıyorum” dedi. Karayalçın, bir süre önce TÜRMOB Genel Başkanlığına seçilen Masum Türker’i ziyaret ederek, başarı dileklerini sundu. Gazetecilerin sorularını da cevaplayan Murat Karayalçın, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına adaylığı sürecine ilişkin soruyu “Bugün (dün) itibariyle SHP Genel Başkanlığından ayrılıyorum” şeklinde cevapladı. Karayalçın, CHP’ye ne zaman geçeceğine yönelik soru üzerine, sürecin başladığını ve önümüzdeki günlerde tamamlanacağını söyledi. Ankara / aa

25.11.2008


 

En az 30 milyar dolarlık paket lâzım

FİBA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin, Türkiye’de reel sektöre devlet eliyle oluşturulacak 30 milyar dolarlık bir fonlamayla destek olunması gerektiğini söyledi. Vatan gazetesine konuşan Özyeğin, “Yanlış anlaşılmasın, bu paketle IMF ile yapılacak anlaşmanın bir ilgisi yok, o farklı bir mesele. Bu fonlamanın devlet eliyle ve kendi kaynaklarımızdan sağlanması gerekiyor. Bu destek, gerek Eximbank kanalıyla, gerekse yaratılacak diğer fonlarla iki yıla yayılacak şekilde bankalar aracılığıyla verilebilir” dedi. Özyeğin, bu sayede Türkiye’nin 2009-2010 yılında yüzde 0-1 yerine, yüzde 2-3 büyüme sağlayabileceği görüşünü dile getirdi.

25.11.2008


 

Havanın soğuması balıkçıları sevindiriyor

BU YIL deniz suyu sıcaklığının sıcak olması dolayısıyla sezon başından itibaren 15-20 mil açıkta hamsi avlamak durumunda kalan balıkçılar, havanın soğumaya başlaması ile hamsinin kıyıya yaklaşmasını bekliyor. Doğu Karadeniz Balıkçı Kooperatifleri Birliği Başkanı Ahmet Mutlu, av sezonunun iyi bir şekilde devam ettiğini, havanın soğuması halinde iyi bir sezon geçmesini beklediklerini söyledi. Hamsinin bu sezon 15-20 mil açıkta avlandığını ifade eden Mutlu, ‘’Hava soğuk olursa hamsi daha bol ve kıyıda olacak. Balıkçılar daha az masrafla yakında av yapacak, dolayısıyla vatandaş da daha ucuza hamsi satın alabilecek’’ diye konuştu. Mutlu, hava sıcaklığının mevsim normalinden daha sıcak seyretmesi halinde balık avı sezonunun ancak 1-2 ay daha devam edebileceğini, havanın soğuması halinde ise daha uzun süreceğini vurgulayarak, ‘’Biz havanın soğuyarak sezonun daha uzun ve yoğun geçmesini umut edi-yoruz. Eskiden fırtına olduğu zaman Karadeniz’den gönderdiğimiz balık büyük şehirlerde para ederdi şimdi ise fiyatların düşmesinde etkili olmuyor. Yine normal zamandaki fiyattan satılıyor. Ancak Karadeniz’de hava soğuk olduğunda bol av yapılınca herkes çok ucuza balık yiyebiliyor’’ dedi. Trabzon / aa

25.11.2008


 

50 metre uçuruma yuvarlanan araçtan sağ kurtuldular

İZMİR'İN Karşıyaka ilçesinde toprak yolda kontrolden çıkan otomobil, yaklaşık 50 metrelik uçuruma yuvarlandı. Kaza, Yamanlar Dallas Köyü Yolu üzerinde önceki gece saat 21.00 sıralarında meydana geldi. Muharrem Damga (35) ile birlikte gezintiye çıkan Nazım Zeybek (38) yönetimindeki 45 YA 2639 plâkalı otomobil, toprak yolda kontrolden çıkarak uçuruma yuvarlandı. Yaklaşık 50 metre yuvarlanarak dereye düşen otomobil hurdaya döndü. Dere yatağına uçan otomobilin sürücüsü Nazım Zeybek kazada yaralanırken arkadaşı Muharrem Damga yara almadan kurtuldu. Yaralı sürücü, hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı.

25.11.2008


 

Yabancı öğrencinin tercihi Türkiye

MİLLÎ Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Öğretim Genel Müdürü Hasan Kaplan, ‘Büyük Öğrenci Projesi’ çerçevesinde şu ana kadar 8 bin yabancı öğrencinin Türkiye’deki üniversitelerden mezun olarak ülkelerine döndüğünü, 7 bin öğrencinin de eğitimlerine devam ettiğini söyledi.

Adana Eğitim Gönüllüleri Derneği’nin 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlama programına katılmak için Adana’ya gelen Kaplan, yaptığı açıklamada, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığına kavuşan Türk cumhuriyetlerinin ihtiyaç duyduğu kadroların hazırlanması için başlatılan projenin başarıyla sürdürüldüğünü, on binlerce öğrencinin Türkiye’ye getirildiğini ifade etti.

Kaplan, mezun olan öğrencilerin bir kısmının ülkelerinde devletin çeşitli kademelerinde iş başına geçtiklerini, bir kısmının diplomat olduğunu, bazılarının da dünyanın değişik yerlerinde iş adamı olarak hayatlarına devam ettiklerini belirterek, “Proje kapsamında 22 ilde 33 seçkin üniversitemizde 7 bin öğrencinin eğitimine devam ediliyor. Bunlar lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitimlerini sürdürüyor. Bu öğrencilerimizin tüm ihtiyaçlarını biz karşılıyoruz. Sadece kayıtlarını yaptırıp burslarını vermiyoruz. Durumu müsait olan aileleri ve isteyen öğrencileri tamamen gönüllülük esasına dayanarak dost aile projesiyle bir araya getiriyoruz. Bu şekilde öğrencilerimizin bir nebzede olsa aile özlemlerini gidermeye çalışıyoruz” diye konuştu. Projenin 3 önemli amacının bulunduğunu aktaran Kaplan, “Bunlardan birincisi bağımsızlığına kavuşan Türk cumhuriyetlerinin ihtiyaç duyduğu kadroların hazırlanması. Bunun yanında insanlarımız arasında gönül köprülerini kurmak. Ayrıca Türkçenin daha geniş bir yelpazede konuşulmasına katkıda bulunmak.” dedi. Avrupa’daki gurbetçi vatandaşlarımızın eğitiminin istenilen seviyede olmadığına değinen Kaplan, “Dünyanın 130 ülkesinde Türklere rastlamak mümkün. Vatandaşlarımızın bulunduğu her yere Millî Eğitim Bakanlığı olarak el atmaya çalışıyoruz. Bugün Avrupa’da bine yakın öğretmenimiz hizmet veriyor. Sadece Almanya’da 400’e yakın arkadaşımız çalışıyor. Gençlerimize kültürlerini, dillerini unutturmama geliştirme adına çabayı gösteriyorlar” şeklinde konuştu. Kaplan, Türkiye ile Almanya arasında ortak bir üniversite kurma girişimlerinin olduğunu da bildirdi.

25.11.2008


 

Eğitim Hak-Sen’den sözleşmeli öğretmenlik eleştirisi

EĞİTİM Hak-Sen Genel Başkanı Hanifi Gökçek, geçici ve iş güvencesiz çalışmayı esas alan sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının son yıllarda başvurulan “ucuz işgücü” uygulamasının eğitimdeki yansıması olduğunu kaydetti.

Eğitim Hak-Sen Genel Başkanı Hanifi Gökçek, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, toplumsal geleceğin hazırlanmasında emek veren öğretmenlere hak ettikleri özlük hakların yanında hak ettikleri itibarın da verilmesi gerektiğini belirtti. Türkiye’de öğretmenlerin yıllardır, ağır ekonomik ve sosyal sorunlar ile savaşarak yaşamaya çalıştığını vurgulayan Gökçek, ekonomik açıdan zor durumda bulunan öğretmenlerin geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kaldığını ifade etti. Sözleşmeli öğretmenliğe son verilerek eğitimde kadrolu istihdamın benimsenmesi gerektiğinin altını çizen Gökçek, “Geçici ve iş güvencesiz çalışmayı esas alan sözleşmeli öğretmenlik uygulaması, son yıllarda başvurulan ‘ucuz işgücü’ uygulamasının eğitimdeki yansımasıdır. Öğretmenlik mesleği düzenlilik ve süreklilik gerektirir” dedi. Ankara

25.11.2008


 

Gönül Köprüsü anıları yaşayacaklar

MİLLî Eğitim Bakanlığı (MEB), Doğu-Batı kardeşliğini pekiştirmek için başlattığı “Gönül Köprüsü” projesi kapsamında bir yarışma düzenleyecek. Öğrenci ve öğretmenlerden Gönül Köprüsü gezisi sürecinde yaşadıkları olayların içinden seçtikleri bir anıyı anlatmaları istenecek. “En Güzel Fotoğraf” yarışmasında ise sadece öğrencilerden gezi sürecinde çekilen ve gezi ruhunu çok iyi yansıttığı düşünülen birlik, beraberlik, dostluk, kardeşlik adına kurulan köprüleri temsil edebilecek bir fotoğrafı seçmeleri istenecek. Türkiye’nin 81 ilinden 100 bin öğrencinin Doğudan Batıya, kuzeyden güneye geziler yaparak ülkelerini daha iyi tanımaları ve ömür boyu sürecek dostluklar kurmaları amacıyla MEB ‘Gönül Köprüsü’ projesini hayata geçirmişti.

25.11.2008


 

Açıköğretime ek yerleştirme başvuruları 1-3 Aralık’ta

ANADOLU Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinin kontenjan sınırlaması olmayan lisans ve ön lisans programlarına, ek yerleştirme için başvurular 1-3 Aralık 2008 tarihleri arasında yapılacak. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinden (ÖSYM) yapılan açıklamaya göre, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinin kontenjan sınırlaması olmayan lisans ve ön lisans programlarına 2. ek yerleştirme için başvuru alınacak. Adayların 2. ek yerleştirmede tercih yapabilmeleri için 2008-ÖSS’de ÖSS SÖZ-1, ÖSS SAY-1, ÖSS EA-1 ve ÖSS-DİL puan türlerinin herhangi birinden en az 145 puan almış veya sınavsız geçiş hakkı olması gerekiyor. Ek yerleştirme tercih işlemleri, ÖSYM’nin www.osym.gov.tr adresli internet sitesinden 1-3 Aralık 2008 tarihleri arasında yapılabilecek.

25.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır