21 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Dondurma yerken dikkat'

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gaip Ekuklu, dondurmanın besleyici özelliğinin yanı sıra sağlıksız üretilmesinin önemli sağlık sorunlarına yol açabilecek bir gıda olduğunu belirterek, şunları söyledi: “İçindeki mineraller ve vitaminlerle zengin ve besleyici olan dondurma üretim şartlarının sağlıksız ve kurallara uygun olmaması durumunda önemli sorunlara sebep olabilir.

Bu sebeple sağlıklı şartlarda üretilen, ambalajlanan, taşınan, saklanan ve korunan dondurmanın tüketilmesi çok önemlidir. Gelişen besin teknolojisiyle birlikte üretim aşamasındaki riskler azalmakla birlikte taşınma ve saklama hâlâ önemli sorun durumundadır. Üretim aşamasındaki en önemli konu sağlığa uygun şartlarda ve pastörize edilmiş sütten dondurma üretimidir. Burada temel neden dondurma yapımında kullanılan sütün mikroorganizmalar için iyi bir üreme ortamı olmasıdır. Dolayısıyla pastörizasyon bu riski ortadan kaldırmaktadır.” Dondurmanın, protein, karbonhidrat, yağ ve A, B, C, D, E vitaminleri, kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve çinko gibi mineraller sebebiyle besin ögeleri bakımından oldukça zengin olduğunu belirten Ekuklu, bütün bu maddelerin dondurma içinde hangi miktarlarda bulunacakları Türk Gıda Kodeksi’nce karar verildiğini söyledi. Ekuklu, çocuklar yaz aylarında daha az süt tükettikleri için kalsiyum ihtiyaçlarını karşılamanın daha zor olduğunu vurgulayarak, “En iyi kalsiyum kaynağı olarak bilinen süt, yoğurt, peynir gibi besinlerin yanı sıra sütten hazırlanmış olan dondurmayı tüketmek çocukların ve anne adaylarının kalsiyum gereksinmesine katkı sağlar. Ancak dondurmanın süte göre 3-4 kat daha fazla yağ, 3-4 kat daha fazla karbonhidrat ve yüzde 15 daha fazla protein içerdiği de unutulmamalıdır” diye konuştu.

TÜKETİMDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Doç. Dr. Ekuklu, sağlık sorunu olmayan herkesin, her mevsimde dondurma yiyebileceğini belirterek, “Ancak besinlerle yeni tanışan ve alerji riski yüksek olan çocuklarda dondurma sorun oluşturabilir. Özellikle inek sütüne ve yumurtaya alerjisi olan çocuklara dondurma yedirilmemelidir” dedi. Ekuklu, dondurma tüketiminde dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle bildirdi: “Dondurma üzerindeki etiket, üretim ve son kullanma tarihi mutlaka okunmalıdır. Üretim yeri ve üretim izni kontrol edilmelidir. Saklanma koşulları, eriyip tekrar dondurulup dondurulmadığı bilinmelidir. Özellikle açıkta satılan, güvenilir olmayan yerlerden, sokak satıcılarından dondurma satın alınmamalıdır. Bu tür ürünler çok ciddî sağlık sorunlarına, zehirlenmelere sebep olabilmektedir. Dondurmanın içinde buz kristallerinin olması uygun olmayan üretimin göstergesidir. Ambalajı yırtılmış, bozulmuş dondurmalar asla tüketilmemelidir.”

21.05.2010


Resimli uyarı, sigarayı bıraktıracak

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl, sigarada resimli uyarı uygulamasına ilişkin olarak, ‘’Sigara içenler her gün onlarca kez bu resimleri görecek. Bir tiksinti uyansın, sigara alınmasın, çocuklar sigaraya başlamasın istiyoruz.

En büyük hedefimiz bu’’ dedi. Erdöl, sigarada resimli uyarı uygulamasının 01 Mayıs itibariyle başladığını hatırlattı. Resimsiz paketlerin yıl sonuna kadar resimlilerle birlikte satılabileceğini ifade eden Erdöl, 01 Ocak 2011’den sonra ise üzerinde yazılı ve resimli uyarı bulunmayan tek bir paket sigaranın dahi satışına izin verilmeyeceğini kaydetti. İnsanların gördüklerinden çok daha fazla etkilendiğini, sigarada resimli uyarı uygulamasının da bu mantıktan hareketle hazırlandığını ifade eden Erdöl, ‘’Burada da yapılacak olan sigaranın zararlı etkisini görsel olarak anlatmak’’ diye konuştu. Özellikle genç ve çocukların sigara paketi üzerinde kanserli bir ciğeri gördüğü zaman ‘’bak demek ki sigara böyle yapıyor insanı’’ diyeceklerini belirten Erdöl, şöyle devam etti: ‘’Çocukların, gençlerin sağlıklı büyümeleri temel amacımız. Sigara paketlerindeki resimler de sigaraya başlamayı engelleyecek en önemli unsurlardan biri. Sigara içenler her gün onlarca kez bu resimleri görecek. Bir tiksinti uyansın, sigara alınmasın, çocuklar sigaraya başlamasın istiyoruz. En büyük hedefimiz bu.’’

‘ÇOCUKLARIN YANINDA SİGARA İÇMEYİN’

Özellikle anne babalara çocuklarının yanında sigara içmemeleri uyarısında bulunan Erdöl, ‘’Anne baba ‘zevk alıyorum’ diye sigara içiyor. Çocuğun yanında içildiğinde adeta onun burnuna egzoz gazı, bütan gazı, tüp gaz, böcek zehiri sıkılıyor. Sırf zevk alıyorsunuz diye çocuğunuza o kötü gazları solutuyorsunuz. Biz diyoruz ki anne babalara, evlerinizde sigara içmeyin. Çocuk bilmiyor ki zehirlene zehirlene büyüyor. Biz bunu engellemeye gayret ediyoruz. Kapalı ortamlarda sigara içilmesinin yasaklanması da bu amaçla yapıldı’’ dedi. Erdöl, sigara yasağıyla satışların yüzde 15 oranında azaldığını da kayetti.

21.05.2010


KKKA’da ölüm oranı yüzde 5

Cumhurİyet Üniversitesi (CÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı teşhisiyle tedavi gören hastalar üzerinde yapılan bir araştırmada, hastalıkta ölüm oranının yüzde 5 olduğu tespit edildi. CÜ Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Acil Tıp ve İlk Yardım Anabilim Dalı öğretim üyeleri kene cinsi ve teşhis koyma konulu iki ayrı araştırma yaptı. Kene çıkarılan kişilerin geldikleri yerleşim birimlerine bakıldığında köy ve ilçelerden kene tutma şikâyeti ile gelenlerin oranının yüzde 74,8 olduğunun belirlendiği araştırmada, ilden gelenlerin yüzde 21,5 olduğu ortaya çıktı. Öğretim üyelerinin 2002-2008 yılları arasında hastanede Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı teşhisiyle tedavi gören 687 hasta üzerinde yaptığı ‘’Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığında tanı koyma durumu ve kriterler’’ konulu diğer araştırmada da çeşitli tespitlere yer verildi. Araştırmada, hastaların yüzde 37’sinin Ağustos, yüzde 24’ünün Temmuz, yüzde 15’inin ise Haziran ayında hastanede tedavi altına alındığı saptandı. En fazla bulgunun halsizlik, ateş, ağrı, kanama olduğunun belirlendiği araştırmada, hastalığın en çok kırsal alanda yaşayan tarım ve hayvancılıkla uğraşanlarda görüldüğü tespit edildi. Yıllar içinde vaka sayısının giderek arttığı, ancak ölüm oranının aynı hız ve oranda artmadığının belirlendiği araştırmada, hastalarda ölüm oranının yaklaşık yüzde 5 olduğu ortaya çıktı.

21.05.2010


100 kişiden 4’ünde Hepatit B var

Uzmanlar, ‘Türkiye’de her 100 kişiden 4’ünde Hepatit B görüldüğü’ uyarısında bulundu, virüsün hastaların yüzde 10’unda kronikleştiğini ve ölümcül sonuçlar doğurduğunu bildirdi.

MSD ilâçlarından yapılan açıklamada, Dünya Hepatit Günü nedeniyle düzenlenen ‘’Bugünden Yarına Hepatoloji’’ konulu toplantıda, hastalığın Türkiye’de ve dünyada izlediği seyrin ele alındığı kaydedildi. Barcelona’daki Vall D’Hebron Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rafael Esteban ve Prof. Dr. Maria Buti’nin konuşmacı olarak katıldığı toplantıda, söz konusu uzmanların erken teşhisin önemine işaret ettikleri belirtildi. Dr. Maria Buti’nin, ‘’Türkiye’de 1997 yılından bu yana ulusal aşı programında olan Hepatit B aşısının, hastalıktan korunmada en önemli nokta olduğunu’’ belirterek, ‘’Türkiye’de her 100 kişiden 4’ünde Hepatit B görüldüğü, aşılanma daha yaygın olduğu için bu rakamın İspanya’da yalnızca yüzde 0.5 olduğunu’’ dile getirdi. Dr. Buti’nin, ‘’Hepatit B’nin hastaların yüzde 10’unda kronikleştiği ve ölümcül sonuçlar doğurduğu, virüsün tıraş bıçağı, manikür-pedikür aletleri, tırnak makası gibi yaralanmaya sebep olabilecek aletlerin ortak kullanımı ve kulak delinmesi gibi uygulamalar sırasında bulaşabileceği’’ uyarısında bulunduğu da belirtildi. Dr. Rafael Esteban’ın ise Hepatit C ile ilgili bilgi verirken ‘’Hastalığın hastaların yüzde 70’inde kronikleştiğini, bunun sonucunda da siroz ve kansere neden olduğunu’’ ifade etti.

21.05.2010


Kan testi ile anomali tespiti yapabilecek

Yurt dışında geliştirilen ‘’FISH’’ isimli yöntemle, düşük riski olmadan bebeğin DNA’sına bakılarak cinsiyet ve anomaliler belirlenebiliyor. ‘’FISH’’ isimli bir kan testi geliştirildiğinı kaydeden Prof. Dr. Demir’in verdiği bilgiye göre, İtalya’nın Perugia Üniversitesi’nde hasta kontrollerine başlayan bilim insanları, anne kanında buldukları bebeğin DNA’sını kültürde çoğaltarak, anomali tespiti yapabiliyor.

Jinekoloji ve Obstetrik Uzmanı İtalyan Prof. Dr. Gian Carlo Di Renzo, ‘’artık, 11 ile 16 haftalar arasında bu yöntemle eksik kromozomlar ile bebeğin cinsiyeti belli olacağını, ayrıca down sendromu gibi rahatsızların da içinde yer aldığı Trizomi 13, 18 ve 21. haftalarda belirleneceğine’’ dikkati çekiyor ve girişimsel yöntemlere ihtiyaç duyulmadan bazı hastalıkların tanısının anne karnında tespit edilebileceğini ifade ediyor. Düşük riskini ortadan kaldıran bebeğin DNA’sına bakılarak cinsiyetinden anomalilere kadar birçok konuda bilgi verebilen sistemin, Türkiye’ye gelmesinin ise birkaç yıl sürebileceği belirtiliyor.

21.05.2010


Çevre dedektifleri işbaşında

Denİz Temiz Derneği/TURMEPA’nın İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti faaliyetleri kapsamında hayata geçirdiği ‘’Mavi Yunus Çevre Dedektifleri’’ projesi, Sultangazi, Esenyurt, Maltepe, Pendik ve Sultanbeyli’deki 10 ilköğretim okulunda uygulanmaya başlandı.

DenizTemiz Derneği/TURMEPA Genel Müdür Yardımcısı Dr. Jülide Ergin, projenin uzun zamandır hayata geçirmek istedikleri bir proje olduğunu, çocukları biraz daha aktif hale getirerek birer çevre elçisi ve gönüllüsü yapmayı hedeflediklerini söyledi. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın, bu projede kendilerini desteklediğini belirten Ergin, ‘’İstanbul’un dezavantajlı bölgelerindeki 5 ilçede 10 ilköğretim okulu seçildi. Çünkü, diğer bölgeler denize daha yakınlar. Bu ilçelere baktığımızda çok göç alan ilçeler. Asıl bu çocukların çevre elçisi olması gerektiğini düşündük ve onlara biraz da pozitif ayrımcılık yaptık. İçlerinde, bugüne kadar denizi görmeyen çocuklar da var. Çevre dedektifliği onlara emanet olacak, çünkü bazı kavramları ilk defa hayatlarında görüyorlar.’’ ‘Mavi Yunus Çevre Dedektifleri’’ projesinin interaktif bir proje olduğunu anlatan Ergin, ‘’Sadece bizim eğiticilerimiz gidip de onlara eğitim vermiyorlar. Her okulda, o okulun ya da o bölgenin ihtiyaçlarına göre çeşitli farkındalık yaratma projeleri geliştiriyorlar. Sultangazi’deki bir okul, Büyükada ya da Heybeliada’ya kıyı temizliğine gidecek. Öğrencilerin bir kısmı belki de hayatlarında ilk defa vapura binecek. Başka bir okul, atık arıtma tesisini ziyaret etti. Çöplerin nasıl ayrıştırıldığını gördü. Bir diğer okul, ağaç ve çiçek dikme etkinliği düzenleyecek. Böylece her bir okulda farklı farklı çalışmaları başlatmış oluyoruz’’ diye konuştu.

Projenin, ilköğretim 4 ve 5’inci sınıf öğrencilerine yönelik hazırlandığını belirten Ergin, ancak çevreyle ilgili projeleri, çocukların kendilerinin hazırladığını dile getirdi.

DENİZ KİRLİLİĞİNE ACİL MÜDAHALE TATBİKATI

‘’Çanakkale Bölgesel Deniz Kirliliğine Acil Müdahale Tatbikatı-2010’’ Çanakkale Boğazı’nda gerçekleştirildi. Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı tarafından düzenlenen tatbikat öncesi, Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sedat Kadıoğlu, Kolin Otel’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olduğunu ve yaklaşık 8 bin kilometrelik kıyı şeridi bulunduğunu hatırlattı. Kıyı şeridinin korunması, kirlilikten arındırılması ve muhtemel kazalara karşı gerekli tedbirlerin alınabilmesi için, kurumların ve bireylerin sorumluluğuna dikkati çeken Kadıoğlu, şöyle konuştu: ‘’İşte bu sorumluluk duygusu çerçevesinde Denizcilik Müsteşarlığımızla birlikte bu tatbikat geliştirildi. Denizlerimiz sadece, denizdeki olası kazada kirlenmiyor. Denizlerimizi kirleten diğer unsurlar da var. Bu unsurların başında, hiç şüphesiz ki kara kökenli kirleticiler geliyor. Hem karadan gelen kirleticilere karşı mücadele etmek, hem de olası bir deniz kirliliği ya da deniz kazasında gerekli önlemleri alabilmek için kurumlarımız bir araya gelerek bu çalışmayı başlatmışlardır. Bu konuyla ilgili mevzuatların ülkemizde muhakkak uygulanması gerekiyor. Güçlerimizi birleştirmek, kaynaklarımızı bir araya getirmek açısından, bu tatbikatları yapmak, ülkemiz açısından gerçekten önemli bir konudur.’’

21.05.2010


Meksika Körfezi'ndeki petrol toplanıyor

İngiliz petrol grubu BP, hafta sonunda yerleştirilen deniz altı boru sistemi sayesinde Meksika Körfezi’nin tabanından sızmaya devam eden petrolün yüzde 60’ını pompalayarak toplamayı başardığını açıkladı.

BP’den yapılan açıklamada, deniz tabanına yerleştirilen künk sistemi sayesinde toplanan ham petrol miktarının günlük 3 bin varil civarında ve doğal gaz miktarının da günlük yaklaşık 400 bin metre küp olduğu belirtildi. Kaçağı kapatmak için sıvı ürünler ve başka malzemeler enjekte edilerek yapılacak bir girişim için de hazırlıkların sürdüğünü ve operasyonun gelecek günlerde yapılacağını bildiren BP, şimdiye kadar yüzeyden 187 bin varil ham petrolün toplandığını kaydetti. BP, sistemin yerleştirilmesinin ardından geçen pazartesi 1000 varil ve salı da 2 bin varil ham petrol pompalandığını açıklamıştı. Louisiana sahillerinin 80 kilometre açıklarındaki Deepwater Horizon platformunun 22 Nisanda bir patlamanın ardından batmasının ardından her gün denize 5 bin varil (800 bin litre) ham petrol sızması büyük bir çevre felaketi tehdidi oluşturuyor. Petrol sızıntısından kaynaklanan kirlilik örtüsünün, ABD’nin Louisiana kıyısına ulaştığı bildirilmişti. Sızıntının güçlü okyanus akıntısına kapılan bir bölümünün de Küba’ya ulaşma ihtimali bulunuyor.

21.05.2010


Azap Gölünde tehlike çanları

KuşadasI Eko Sistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), koruma statüsü bulunmayan, ancak Ege Bölgesi için en önemli sulak alan niteliği taşıyan ve yaban hayatı koruma alanı olabilecek kritere sahip Azap Gölü’nde, tekrar tehlike sinyallerinin çalmaya başladığını bildirdi.

EKODOSD tarafından yayımlanan bildiride, Azap Gölü’nde sığ ve köklü su bitkilerinin yoğun olarak bulunduğu ve gölün yüksek biyolojik çeşitlilik barındırdığı belirtildi. Sazlıkların göldeki biyolojik çeşitliliğin en önemli parçası olduğuna dikkat çekilerek, hem kuşlar, hem de değişik canlılar için göldeki sazlıkların hayati önem taşıdığına işaret edildi. Bildiride şunlar kaydedildi: ‘’Göl yüzeyinde bulunan sazlık ve adacıklarda Sakar Meke, Bahri, Küçük Batağan, Yeşilbaş, Küçük Akbalıkçıl ve Angıt türü kuşlar üremektedir. Küçük Karabatak ve Tepeli Pelikan gibi nesli tehlike altında olan türler de kış aylarında beslenme amacıyla Azap Gölü’ne gelmektedir. Kış aylarındaki soğuk ve rüzgârlı günlerde, Azap Gölü birçok kuşun barınması için cazip ortam oluşturmaktadır. Gölde yöre halkı tarafından geleneksel biçimde pinterler ve ağlarla balık avcılığı yapılmaktadır. Göl tarım alanları ile çevrili durumda ve su seviyesinin düştüğü alanlar tarım alanına dönüştürülmektedir.’’

21.05.2010


Flamingo kuluçka kolonisi sular altında kaldı

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sıkı, Çamaltı Tuzlası’nın ortasındaki kuluçka adasının dalga erozyonu sebebiyle hem küçülmesi, hem de yüksekliğinin azalması sonucu bu seneki flamingo kuluçka kolonisinin sular altında kaldığını bildirdi.

Sıkı, yaptığı yazılı açıklamada, 2006 yılında 10 bin 250 çift flamingonun kuluçkaya yattığı İzmir Kuş Cenneti’nde 2009 yılında kuluçka adasının dalga erozyonu sebebiyle küçülmesi sonucu 6 bin 300 flamingonun yuva yapabildiğini belirtti. Sıkı açıklamasında şunları kaydetti: ‘’Çamaltı Tuzlası’nın ortasındaki kuluçka adasının dalga erozyonu sebebiyle hem küçülmesi, hem de yüksekliğinin azalması sonucu bu seneki flamingo kuluçka kolonisi sular altında kalmıştır. Flamingo kuluçka kolonisini su basması sebebiyle en az 250-500 yumurta telef olmuştur.’’

21.05.2010


Sıklemen türünün yok olması önlenmeye çalışılıyor

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat Fakültesindeki projede, nesli tükenme tehlikesi yaşayan sıklemen bitkisinin türünün devamının sağlanması için çalışılıyor.

Projenin yürütücüsü ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Araştırma Görevlisi Arda Akçal, Türkiye’de 11 farklı sıklemen çiçeğinin bulunduğunu, bunlardan 3 tanesinin sadece Kaz Dağları’nda yetiştiğini söyledi. Projede, sıklemen çiçeğinin süs bitkisi olarak potansiyelinin bulunup bulunmadığını, bölgede üreticisine faydası olup olmadığının araştırıldığını belirten Akçal, söz konusu bitkinin yumrularının doğada gelişi güzel toplanıp, yurt dışına ihraç edildiğini bildirdi. Akçal, sıklemenin özellikle Hollanda’ya süs bitkisi olarak gönderildiğini, bu fonksiyonunun yanında tıpta da çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığını vurguladı.

21.05.2010


Ayvalık mercan resifleri temizlendi

ÜnİversİtelerarasI Su Altı Toplulukları (ÜNİSAT) üyesi bir grup dalgıç, Balıkesir’in Ayvalık ilçesindekı kızıl mercan resiflerinde temizlik yaptı.

Topluluk üyesi 40 dalgıcın, çok hasas ve kırılgan olan kızıl mercanların üzerinde bulunan ağ ve misina parçaları gibi çeşitli atık malzemeler temizlendi. ÜNİSAT adına açıklama yapan Uludağ Üniversitesi Su Altı Topluluğu (USAT) Yöneticisi Yunus Altun, Türkiye’de bir eşi daha bulunmayan kızıl mercanların gelişimlerini sağlıklı bir şekilde sürdürmelerine yardımcı olmayı amaçladıklarını söyledi. Mercanların üzerinde çeşitli atıklar bulduklarını ifade eden Altun, ‘’Çok kırılgan yapıya sahip bu kızıl mercanların daha sıkı bir denetim ile korunmasını istiyoruz. Bu konuya daha duyarlı olunması için 10 üniversitenin katılımıyla bu etkinliği gerçekleştirdik’’ dedi.

21.05.2010


BM'den biyoçeşitlilik için ürkütücü rapor

Bİrleşmİş Milletler Çevre Programı (UNEP), yayımladığı biyoçeşitlilik raporunda, iklim değişikliğinin, orman yangınlarının ve kuraklığın artmasının yeryüzünün geleceğini tehlikeye attığını belirtti.

Gelecek için uyarı niteliğinde, iç karartıcı senaryolar içeren rapor, gezegenin akciğeri Amazon ormanının 2100 yılında bir savanaya ve orta Afrika’daki kurak Sahİl kuşağının da tamamen bir çöle dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda önemli soruları gündeme getiriyor.

21.05.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.