23 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

40. Yıl Röportajları

Boyun eğmedik, meselelerimize sahip çıkmaya çalıştık

“BU BAYRAK İNMEYECEK” DİYEN 40 YILLIK OKUYUCUMUZ NECATİ AKTEN:

İZMİR’İN şirin bir köyü. İzmir’e yaklaşık 17 km. Adı, Pınarbaşı. Adı gibi gerçekten her tarafından suların gürül gürül aktığı, bahçelerinde ayva ve narın âlâsının yetiştiği güzel bir köy. Özellikle İzmir merkeze yakın olma hasebiyle adeta bir mesire yeri olarak da kullanılmakta. Ne yazık ki bu güzelliğini artık kaybetmeye başladı. Çünkü insanların sorumsuz hareketleri ve çevreye duyarsız davranışları bu güzelliklerin yok olmasına sebep oluyor.

Her yerde olduğu gibi, burada da, 1966 yıllarında hakimiyetini kurmaya çalıştığı dinsizlik ve komünistlik fikri gençlere aşılanmak isteniyordu. Necati Akten de onlardan biriydi.

Necati Akten, terzilikle uğraşan genç bir esnaf. Köy meydanındaki dükkânı herkesin uğrak yeri. Özellikle kafaları bulandırılan gençlerin daha çok uğrak yeri. Mânevî duygulardan mahrum bırakılmış bu gençler, her türlü nahoş hareketi işleyecek bir durumda. Kendisinin de onlardan kalır bir yanının olmadığını bilen Necati Akten ise bu hadiselerden kurtulmanın yollarını aramakta. Tam bu sırada köylerinde “Komünizmle Mücadele Derneği” diye bir derneğin kurulduğunu öğrenir. Derneğe gidip gelmeye başlar. Bir müddet sonra o derneğin adeta müdavimlerinden olur.

Bu derneğe gidip geldikçe oradaki arkadaşlarla daha yakından dostluk kurar. Özellikle derneğin diğer bir müdavimi olan Hasan Şen ile samimiyetini daha çok arttırır. Hasan Şen’in kendisine verdiği kitapları okudukça ruh dünyasında mânevî bataryaları boşaltılan değerler tekrar yeniden yerli yerine oturur.

Ve böylece Risâle-i Nurlarla da tanışmış olur. Necati Akten artık terzi dükkânını buradaki dostlarıyla paylaşmaya başlar. Muhabbetler koyulaşır terzi dükkânında. Şevkleri artar, iman nurunun vermiş olduğu kıvılcımlarla.

Yıl 1971. Baskıların ve baskınların arttığı bir dönem. İzmir’de Hasan Şen ve arkadaşları yapılan bir baskın sonucu hapishaneye girerler. Aradan bir müddet geçer ve Hasan Şen ve arkadaşları mahkeme kararıyla tahliye olurlar. Necati Akten bu tahliye haberini duyunca yerinde duramaz. Bu sevinci paylaşmak için köyün dışında kireç ocaklarında çalışan diğer arkdaşlarının yanına gider. Onlara tahliye haberini verir.

Haftalık çıkan “İttihad” gazetesini sabırsızlıkla beklerdik. Gazete bize ulaştığında onu baştan sona kadar okur, ondan sonra da bütün kahvelere dağıtırdık. 1972’de Yeni Asya günlük olarak çıkmaya başlayınca sevincimize diyecek yoktu. Artık hadiseleri daha rahat takip edebiliyorduk. Çünkü her şeyden daha rahat haberdar oluyorduk. Bizimle ilgili meselelere verilen cevaplar adeta yüreklerimize su serpiyordu. Yıllar içinde gazetemle ben etle tırnak gibi olduk. Onun yüzünü görmeden, onu elime almadan içim rahat etmiyordu. Benden birisi gazetemi istediğinde kesinlikle vermem. Ona başka gazete alıp veririm. Ama kendi gazetemi asla vermem.

Benim dükkân sürekli gözetim altında tutuluyordu. Bir gün sivil giyimli iki adam dükkâna geldi. Oturmuş kitap okuyordum. Selâm verip yanıma oturdular. Bizim köyden olmadıkları kesindi. Çünkü köydeki gençleri hemen hemen hepsini tanıyordum. Ne istediklerini sordum. Buraya gezmeye geldiklerini söylediler. Sohbet ederken elimde okuduğum kitabı istediler. Şöyle kitabı evirip çevirip bana geri verdiler. Ben kitabın kendisinde kalabileceğini söyledim. Güzel bir kitap olduğunu, ama alamayacaklarını söyleyip teşekkür ederek daha fazla oturmadan ayrıldılar. Daha sonra öğrendim ki beni karakola ihbar etmişler. ‘Bu adam yasak kitap okuyor. Arkadaşlarıyla toplanıp hu çekiyor’ diye.

Hiç kimseye boyun eğmeden biz meselelerimize sahip çıkmaya çalıyorduk. Benim dükkân kitapların uğrak yeriydi. Kitaplar bana gelir, oradan ihtiyacı olana verirdik. Bugün geriye doğru baktığımızda ne kadar çok mesafeler aldığımızı görmekteyim.

Zalimler zulümleriyle berdaim olmadan buradan göçüp giderken, zulme uğrayanların nuru âlemi aydınlatmaya başladı. Elhamdülillah bugünleri de gördük.

‘Tebdil-i mekânda ferahlık vardır’ kaidesi mu’cibince biz de Pınarbaşı’ndan ayrılıp yine İzmir’in şirin bir kazası olan Torbalı’ya yerleştik. Hizmetteki şevkimize hiçbir halel gelmeden devam ediyoruz. Torbalı’ya taşındığımda bir tane gazetenin satıldığını öğrendim. ‘O bir gazeteyi kim alıyor?’ diye on beş gün bayinin önüne gidip geldim. Kimin aldığını bir türlü denk getiremiyordum. Bir gün erkenden bayie gitmiştim. Baktım birisi Yeni Asya gazetesini aldı. Yanına yaklaştım, selâm verdim. Kendimi tanıttım ve ‘On beş gündür seni bekledim burada’ dedim. Çekingen ve biraz da korkuyla ne için beklediğini sorunca, ben de kendimi tanıttım. Torbalı’ya yeni taşındığımı söyledim. “Herkesin merakla takip ettiği bir şey var. Benim merakım da bu gazeteyi takip etmek. Bu gazeteyi benim gibi bir meraklı daha takip ediyor anlaşılan, diyerek sizi beklemeye başladım.” dedim.

Artık iki kişi olmuştuk. Yani Üstadın tabiriyle on bir idik. Artık ikimiz sürekli beraber olmaya başladık. Çünkü aynı kaynaktan su içiyorduk. Günler ilerledikçe etrafımızda bizimle sohbet eden arkadaş çevreleri artmaya başladı. İki kişi kısa bir müddet içinde hızlı bir Yeni Asya abone çalışmasına başladık. Derken çalışmalarımız meyvelerini vermeye başladı ve biz 60 aboneye ulaştık. Yeni Asya olarak festivallere katılmaya, gazetemiz ve gazetemizin çıkardığı kitapları daha geniş halka duyurmak için standlar açtık. Fazla gazete isteyip bizzat otogardan köylere giden arabalarla oradaki kahvehanelere gönderdik.

Torbalıya bir gelen gazete, artık altmış gelmeye başladı. Bir taraftan gazete çalışmaları bir taraftan sohbetlerimizde her geçen gün gelişmeye başladı. Kiralık olarak tutmuş olduğumuz yer bize yetmeyince Cenâb-ı Hakkın inayetiyle yeni bir yer satın almaya muvaffak olduk. İşte Risâle-i Nurların büyük bir kerametini ben burada gördüm. Bizim ne paramız var, ne pulumuz. Ama küçük himmetler, samimî duâlar bunlara sebep oldu… Yeni Asya bayrağı torbalı burçlarında dalgalanıyor. Bu bayrak, bu dâvânın bekçiliğini yapanlar olduğu müddetçe, oradan ve bütün yurt sathından inmeyecek İnşallah.

ORHAN ALAGÖZ MANİSA

23.05.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki 40. Yıl Röportajları

  (10.05.2010) - “Hakikatin gür sesi”ni her yere ulaştıralım

  (02.05.2010) - 30 yıl boyunca Yeni Asya’nın dağıtımını yaptım

  (25.04.2010) - 40 YILLIK OKUYUCUMUZ, EMEKLİ İMAM HATİP YAKUP ÖZLÜ:

  (16.03.2010) - Okuduğumuz gazeteleri başkalarına verirdik

  (08.03.2010) - Gazetemiz, nazarları Risâle-i Nur’a çeviriyor

  (07.03.2010) - Yeni Asya’yı heyecanla beklerdik

  (24.02.2010) - Gazetemiz, zulme uğrayanların hakkını savunuyor

  (10.02.2010) - BEDİÜZZAMAN VAKFI BAŞKANI VE 40 YILLIK OKUYUCUMUZ AHMET RÜZGÂR

  (08.02.2010) - YÖNETİM KURULU ESKİ ÜYELERİMİZDEN, YAZARIMIZ VE 40 YILLIK OKUYUCUMUZ RAŞİT YÜCEL:

  (02.02.2010) - 40 YILLIK OKUYUCU SALİH ÇÖKREN:


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.