"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir Numune-i İmtisâl: Sadettin Çelik

ABDULAZİZ BİLGE
15 Ekim 2017, Pazar
Bir sene önce, Risale-i Nur âşığı, Yeni Asya müdâvimi Sadettin Çelik Ağabeyi, çok sevdiği Resul-ü Ekrem Efendimiz’in (asm) ve Bediüzzaman Hazretleri’nin yanına uğurlamıştık.

Öyle şahıslar olur ki dünyaya bakmaya tenezzül etmez, inandığı dâvâsı uğruna Allah diyerek geri çekilmek nedir bilmez. İşte Sadettin Çelik Ağabey de bu kahramanlardan biridir.

Hayat hikâyelerini bir sinema perdesi gibi gözümüzün önüne getiriyoruz. “Geçmiş gibi, Cennetteki gül bahçelerinden...”  manalarını iliklerimize kadar hissederek...

2010 yılında, Anadolu’yu karış karış gezen, “Bediüzzaman Tırı”  Sakarya’ya da uğramıştı.  Sadettin Çelik Ağabeyimiz heyecanla dopdolu, yerinde duramıyordu. Bir zaman Üstad’ın Sakarya’ya uğradığı gibi, yine kendisi teşrif edecekmiş gibi büyük bir titizlik ve gayret içindeydi. Ben de Sakarya Üniversitesi edebiyat bölümünü yeni kazanmış, bana bir numune-i imtisal, bir hizmet abidesi olacak muhterem Sadettin Ağabeyi yeni yeni tanımaya başlamıştım. 

Takvim yaprakları 17 Ekim 2010’u gösteriyordu. Ve hizmet tırı nihayet Sakarya Kent Meydanı’ndaydı. İslâm Yaşar konuşmalarını yaptıktan sonra Yeni Asya Medya Grup Sakarya Temsilcisi Sadettin Çelik Ağabey de bir teşekkür konuşması yaptı.

Konuşmasına şiirler başladı Sadettin Ağabey, şu mısraları okudu:

Başında imamet sarığın, elinde Kur’ân,

İşte karşımızda, Müceddid Bediüzzaman.

Bakın ey dostlar şu TIR kervanına,

Konaklamış Sakarya’nın şehir meydanına.

Cennet bahçesinin Tuba ağacı,

Edirne’de düğün, Erzurum’da sancı.

Nur dalının meyvesi, olmaz ki acı,

Gitgide büyüyorsun, vefakâr Yeni Asya.

Sevinç yumağısın, hep gönüllerde,

Hem bir cilâsın, paslı kalplerde,

Okutursun kâinatı bütün dillerde,

Milâd olsun bize, Ey Nur kervanı.

Bu güzel şiirin ardından konuşmasını sürdürdü Sadettin Çelik Ağabey. Asrımızda amansız hastalıklarla mücadele etmek için milyarlarca dolar harcandığını hatırlatarak, bunun da insan hayatının çok değerli olduğunu gösterdiğini belirtti. 

İman ile ilgili şüphelerin giderilmemesinin, insanın hem dünya, hem de ahiretini tehdit eden amansız bir hastalık olduğunu anlatarak sözlerine şöyle devam etti: “Bu asırda okudukları kitaplardan, tahsil gördükleri okullardan, aldıkları bilgilerle aklı ve ruhu kararan ve karışan insanların yardımına bir hızır gibi yetişmiştir Bediüzzaman. 1950’li yıllarda Bediüzzaman Hazretleri, Ankara’dan İstanbul’a geçerken, belki de ilk defa şehrimizden geçmişti. Hatta sigorta kavşağındaki Sarıkışla Camii’nde bir sabah namazını eda ettiklerini şimdi rahmetli olan insanlardan duymuştuk. Yıllar sonra ise eserleri geliyor ve ziyaret ediyor şehrimizi. Risâle-i Nur’un ve Bediüzzaman’ın Tanıtım ve Hizmet TIR’ı, maddesiyle ve mânâsıyla beraber şimdi bir kez daha şehrimize ayak basmıştır. Hizmet Kervanı şu anda kent meydanında konaklamış sizleri bekliyor.”

Sakarya temsilcimiz Sadettin Çelik Ağabey bir şiirle başladığı sözlerini yine bir şiirle sonlandırıyordu. Dilinden dökülen “Ey Aziz Üstadım” adlı şiirin mısraları Sakarya semalarında yankılanarak âlem-i misale taşınıyordu.

Ümitler, gözler sende; sen ki bir çığır açtın

Ömür boyu yaşadın ne usandın, ne kaçtın

Şimdi sesleniyorum kabr-i meçhulüne ben

Binler Said var oldu, samimî nefesinden

Ashab-ı Güzin gibi yaşadın ömür boyu

Tam şecaat gösterdin, idam ettin korkuyu

Barekallah ömründe eğilmedin, yılmadın

Tufanlar esti, yine çökmedin, yıkılmadın

Ruhunla yaşıyoruz, damarımızda kansın

Sen, ey büyük mücahid, sen, Bediüzzamansın.

Yaşı ilerledikçe, ruhu hizmet aşkıyla genç kalan ve her işte ön safta yer edinen lisan-ı hâliyle tam ders veren muhterem Sadettin Ağabey.  

Şimdi Sadettin Ağabeyi, kendi ağzından, kendisinin Risale-i Nurlar’la ve Yeni Asya ile tanışması, serencamını Yeni Asya Gazetesi’nin Sakarya ekinde yapılan bir röportajda, hayatının bir destan olduğunu anlıyoruz.

Sadettin Çelik Ağabey, Üstadının en Cabbar kumandanlara eyvallah etmediği gibi, o da etmedi.  28 Şubatta Nurculuktan fişlenilenler arasına girdi. Onun için bu bir şeref madalyasıydı. Herkese nasip olmayan madalya, ahirette şahitlik edecek madalya. Taviz vermedi, çünkü en sık yaptığı duâydı  “Rabbim istikametten ayırmasın” diye. Bu istikamet öyle bir istikamettir ki cadde-i kübray-ı Kurâniye istikametiydi. Böyle ancak olunuyordu sahabe mesleği, böyle olunuyordu numune-i imtisâl. Kolay değildi bu meslek elbet. 

Zübeyir Ağabeyin tabiriyle: “Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan gönülden Kur’ân’a sarılacaksın… Derdini yazmak için derini kâğıt , kanını mürekkep edeceksin. Makamlar servetler, verilse de nefsini unutmayacaksın. Yalan, iftira, çamur fırtınaya tutulursan hissiyatını terk edeceksin… Önüne demirlerden set koyarlarsa dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse iğne ile oyacaksın… Haklısın, zira İslâm yoluna giren bilir ki bu yol kıldan ince kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.” Evet, ne erler geçti bu yoldan. Anadan, yardan, serden ayrılan… İşte Sadettin Ağabey de böyle biriydi.

Asker olması hasebiyle celâllî bir mizacı vardı. Acele edenler, içindeki o müşfikâne hâlini biraz anlamakta güçlük çekebiliyordu. Lâkin ahvalini ve efkârını, dilini çözen kişi onunla musâhafadan ayrılmak istemezdi. Bana anlatmış olduğu bir meselesini, onun yeri geldiğinde ne en derunî bir insan olduğunu sezdirmişti. Sadettin Ağabey: “Hacda iken bir an aşırı kalabalık ve yoğunlukta, sıkışıklıkta gayr-ı ihtiyarî bir adamı itekledim. Bugüne kadar,  ‘belki hakkı geçmiştir’ diye kendisine duâ ediyorum” demesiyle bir numune-i imtisal olduğunu yine gösteriyordu. 

Sadettin Ağabey bir müddet Avrupa’da hizmette bulundu. Bana en çarpıcı gelen şey Fransa’da meşhur Eyfel Kulesi’nde ezan okuduğunu söylemesiydi.  “Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber…” Eyfel Kulesi de yeri geldiğinde ezan-ı Muhammedi’nin (asm) okunduğu bir minare oluveriyordu. Ve zaman geçer ki Sadettin Ağabeye Urfa’da rahmetli Abdulkadir Badıllı Ağabey’de bulunan son asrın mücedditlerinden olan Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin Üstad’a gönderilen cübbesini ona giyinmek nasip oluyordu. 

İşini titizlikle yapardı. Disiplin, işin muvaffakiyetinde önemli bir sırdı. 

Bir gece, saatlerin bir buçuk, iki gibi gösterdiği vakitlerdi. Pencereme birinin tıkladığını duydum. Perdeyi kaldırdım, Sadettin Ağabeyin olduğunu görünce şaşırdım. Sahi gecenin bu saatinde ne işi olabilirdi ki. Sonra işin mahiyetini anladım. Dergiler ve gazetelerin tanzimi işi, gün içinde yarıda kalmış, o yarıda kalan işi tamamlamaya gelmişti. Şaşırmıştım tabi. İşine, hizmetine âşık olmak şaşırtmamalıydı, çünkü öyle gerekirdi. İşte bize numune-i imtisal dersini veriyordu. Çağırdı beni, en üst kata çıktık, beraber sabah namazına kadar çalıştık, dergileri, gazeteleri tanzim ettik. Kendine has üslûbuyla yaptığı lâtifeler zamanın nasıl geçtiğini bile unutturuyordu. 

Şunu itiraf edeyim ki nefsimize ağır gelen bir şey oldu mu o ihtiyar, ruhu genç, hizmet kahramanı; yine bize bir ibret, bir ders, bir numune-i imtisal oluverip çıkıyordu karşımıza. Zira o kendisine yıllarca adet edindiği evinden onca mesafeyi yol alıp dershaneye talebeleri sabah namazına uyandırmak ve namaz kıldırmak, tesbihatı yaptırmak, namaz dersi yapmak en önemli ve birinci vazife addetmişti. Kar demez, kış demez, hizmet der, medrese der, Allah der, Peygamber der ve Üstad der. Dershaneye gelir sabah namazına, vazifesini yerine getirir. Ayrıca namazdan sonra talebeleri alıp çorbacıya götürür. Ardından bazen de bir ağabeyin dükkânında yapılan derse götürürdü.

Sadettin Ağebeyin âşığı olduğu “İkinci Sema” diye tabir ettiği, “kâinat kitabının en güzel okunduğu yerlerden biri sayabileceğimiz Geyve’deki iki katlı ağaç ev onun gözbebeği idi. Çünkü orada okuma programı gibi çalışmalar yapılır, kâinatın en âli hakikatleri bu vesile ile okunurdu. O, yemyeşil ormanın içinde türlü türlü hayvanatın zikir sesleriyle, yağmurun rahmet şıprıntılarıyla tefekkür ederdi. Devamlı dumanı tüten çayını da hiç eksik etmezdi. Sakarya’ya yolu düşen hangi birinin anısı yoktu ki İkinci Sema ve Sadettin Ağabeyle. 

Hiç bitmeyecekmiş gibi sandığımız o muhteşem anlar nasıl da bitivermiş ve ömür deveran eylemiş. Sadettin Ağabeyin tabiriyle emri hak vaki olunca...

 Evet emri hak vaki oldu ve tam bir sene oldu ağabey. Sana alışınca sensiz olmak zor oluyor. Çünkü bir numune-i imtisalden ayrılıştır bu zorluk. Daha buraya sığamayacak o kadar numune-i misaller bıraktın ki, ancak buraya bu kadarını karalaya bildim. Ve kulağımız o kendine has lâtifelerinle çınlıyor, gözlerimizin önüne hâlâ o hizmet için koşuşturmaların geliyor. Aklımıza dâvâ arkadaşın Halil Karadayı ile ve ağabeylerle bu dâvâya sadâkatin geliyor. Geliyor çünkü hoş bir sada bıraktın, numune-i misaller bıraktın, derin bir iz bıraktın ve artık rahmeti rahmana kavuştun, tam bir sene oldu. 

Mekânın Cennet olsun, Rabbim seni Efendimize ve Üstadımıza komşu eylesin. Amin, El Fatiha.

Okunma Sayısı: 4472
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S. Nazım Doğancı

    16.10.2017 00:26:17

    Sevgili sadettin ağbeyim vefatı bir yıl sonra internetten gazeteyi okurken öğrenmiş oldum çok üzüldüm ailenden cemaatten cemiyetten sevenlerinden eksildin çalışkan Allah dostu iyiliksever örnek insan merhamet ve sevgi timsali güzel ağbeyim hizmetlerin Allah katındada makbul olmuştur inşaallah cennet mekanın ruhun şad olsun nurlar içersinde yat Seni unutmıyacağız Boston dan yazmış olduğum bu yorum ile sana allahtan rahmet seni tanıyan seven bütün allah dostlarına ve sevgili ailene allahtan sabırlar diliyorum.

  • said yazar

    15.10.2017 08:00:27

    Binlerce rahmetler tüm Nurculara

  • Özdemiroğlu

    15.10.2017 03:38:38

    Allah razı olsun ve kabri pür nur, mekanı cennet olsun.Yüce Rabbım O'nu rahmetine gark eylesin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı