"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘İkinci Sema’, kâinat kitabını okudu

ABDULAZİZ BİLGE
10 Temmuz 2012, Salı
(Sakarya İkinci Sema)

Kâinat tebeddülât içinde anbean libas değiştirmekte, her bir anda Sâni-i Zülcelâl’in yeni yeni sanatını sergilemektedir. Biz de bu sarayda hayatın getirdiği dalgalanmalar hengâmında, bilhassa bir senelik eğitim ve öğretimin sonunda “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” hakikati mucibince, yorulmuş, müşevveşleşmiş, dünya cazibesinden kesifleşmiş ruhlarımızın da bir tebdile, yani teceddüde, yenilenmeye ihtiyacı vardır diyerek yola koyulduk.
Sakarya Üniversitesi’nin öğretimi bitmesiyle Sakarya Yeni Asya temsilciliği olarak önce Risale-i Nur’un te’lif edildiği yerleri, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin menzillerini ziyaretle başladık. Üstadın Burdur’da kaldığı Hacı Abdullah Camii, daha sonra Isparta’da kaldığı evi, Üstadın “bin kalemle Nurlara çalışıyorlar” dediği Sav köyü ve oradaki önünde duâ ettiği cami, ardından Barla’da kaldığı ev ve Marangoz Mustafa Çavuş’a misafir kaldığı evi, Üstadın imamlık ettiği Mus Mescidi derken Çamdağı, katran ağacının olduğu yeri ziyaretle devam ettik. Ve nihayet pazartesi  Sakarya’nın Geyve ilçesine bağlı, Geyve’nin 600 metre yükseklikte Fındık suyu köyü civarında, kâinat sayfalarının latîf rüzgârlarla çevrildiği, bin bir esma-i İlâhiyenin tecelligâhının okunduğu “İkinci Sema”ya gittik. Okuma programına ilk defa katılan kardeşlerin ormanda şırıl şırıl şakırdayan şelâlenin, öten kuşların, bülbüllerin hâlet-i ruhiyelerine etkisi yüzlerinden okunuyordu…
Üstad hazretleri bize Rabbimizi tanıtan üç büyük küllî muarrif olduğunu söyler. Birisi şu kitab-ı kâinattır. Birisi Hâtemü’l-Enbiyâ olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Birisi de Kur’ân-ı Azîmüşşandır. (Bkz: Sözler, On Dokuzuncu Söz). Bu rehberler ışığında başladık okumaya. Önce ilk saatimiz Kur’ân-ı Azîmüşşan’ı okumak. Kıymetli vakfımız İbrahim Tuç ağabey herkese cüzlerini dağıttı. Regaip Gecesi’ne kadar bir hatim ve program sonuna kadar bir hatim daha indirerek toplam iki hatim ve 41 Yasin-i Şerif’le Rabbimizi tanımaya çalıştık.
Kur’ân’ın i’câz-ı manevîsi olan Risale-i Nur’la gerek şahsî okuma, gerek müzakereli ders tarzında iştigal ederek iman hakikatlerine vâkıf olmaya çalıştık. Bu manevî atmosfere dahil olan değerli ağabeylerimiz de ufkumuzu açıp hakikat ağacının en yüksek meyvelerini koparmada yardımcı oldular. Prof. Dr. Hüseyin Uzun ağabey, On Dörtüncü Söz’den yaptığı dersle “Altı günde gökleri ve yeri yarattık” (A’râf Sûresi: 54) gibi uzun zamandır ‘âlimlerin, ehl-i tahkikin ilgisini çeken ve manalarının ne gibi hakikatler içerdiği merak edilen âyetleri, Kur’ân’ın dürbünüyle bakan Risale-i Nur’la bizim fehimlerimize mutabık bir tarzda sundu. Öte yandan hizmet çırasıyla ruhu genç kalan ve “İkinci Sema”nın emektarlarından, programın başından sonuna kadar bizimle o ulvî duyguları yaşayan ve yaşatan, Üstadın “Ben bu menzilleri, Yıldız Sarayı’na değişmem!” dediği gibi “İkinci Sema”yı hiçbir menzile değiştirmeyen Sadettin Çelik ağabey, bütün çabasını bizler için  bu programa sarf etti. Sadettin Ağabey bir taraftan davet ettiği misafirleri karşılama ve uğurlamakla, diğer taraftan müzakereli dersleri koordine etmekle meşgulken, ayrıca yapılan mangalda iki İbrahim kardeşimize (Dinlemez-Tuç) yardımdan geri kalmıyordu. O, Risâle okunurken gelen rehaveti, mayışıklığı gidermek için “mis” gibi dediği çayı hemen devreye sokarak, Risale okumalarında verimi artırmaya çalışıyordu…
       
CEVV-İ SEMA ÂYETÜ’L-KÜBRÂ’YLA DİLE GELDİ
Ârif insanlar “Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibâdetten hayırlıdır” hadis-i şerifinin sırrını anlamış olmalılar ki, baktığımızda, kâinat sergisini iyi müşahede edebilmek için çoğunlukla yüksek yerleri tercih etmişlerdir. Bu asrın en büyük mütefekkiri ve müçtedihi Üstad Bediüzzaman Said Nursî hazretleri de Erek Dağı, Yuşa Tepesi, Çam Dağı gibi, adeta mülk ve melekut âlemlerinin ayırım çizgilerinin en iyi göründüğü yüksek yerlerde tefekkür âlemine girmiştir. Biz de bir nebze bu yolu takip ettik desek yeridir.
Önce programın ilk günü “günlük güneşlik” geçti. Hatta o gün spor sahamıza voleybol direklerini kurduk, fileyi taktık. Oyunumuzu oynadık. Artık akşam ve işa vakti gelmiş, gece kara örtüsünü çekmeye başlamıştı. Ardından hiç nereden geldiğini bilmediğimiz—belli ki bir Kumandan-ı Âzam tarafından talimât verilmiş—bulutlar, İkinci Sema’nın semalarında belirmeye başlıyordu. Gecenin ilerleryen saatlerinde, hiç durmak bilmeyen suyun şırıltılı zikri ormana hâkim olma çabasındayken, kendini baykuş huguk huguk zikrinin arasından eşref-i mahlûkat olan insana dinlettirme telâşındaydı.
Ve artık Regaib Gecesi gelmişti. Biz hazırdık. Hatim indirilmişti. Öte yandan gazetemiz yönetim kurulu üyesi Hamza Kara ağabey de böyle nurlu bir günde bizimleydi. O da bu nura iştiraken “Kur’ân nedir? Nasıl bir kitaptır?” sorularıyla Risale-i Nur’dan mühim bir ders okudu bizlere. Kur’ân’ın belâğati, üslubu gibi önemli noktalara değindi. Daha sonraki derste ibadetin faydaları, bilhassa dünyevî faydaları (hikmetleri) üzerinde durarak çok elzem bilgiler sundu. Malûmunuzdur ki Fahr-i Kâinat (asm), âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Ve onun kadar rahmet ve şefkat sahibi peygamber de yoktur. Hemen hemen her Regaib Gecesinde sağanak yağdırılan rahmet yağmurları, yine bu mübarek gecede ve aynı zamanda Ayetü’l-Kübra Risalesi okunurken âdeta aşikârane rahmeti alkışlayan bir sağanak, şimşek ve gökgürültüsü vaziyetiyle göründü. Bugün âlemlere rahmet Peygamber Efendimizin (asm) anne rahmine düştüğü gündü. Ve yağmur tam bir hafta muhtaç olan zîhayatlara gönderildi. Bilhassa ikindi vaktinde hemen hemen her gün gök gürlemesi müjdesiyle başladı. Evet tevafuktur ki Ayetü’l-Kübra’yı okurken adeta yağmur kendi lisan-ı mahsusuyla dile geldiği gibi Ayetü’l-Kübra diliyle de dile geldi.
Hâlık’ını arayan seyyah(lar) ikinci semadaydılar. Kâinat kitabını okumaya devam ediyorlardı ve Kur’ân’ın hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur’dan ders alıyorlardı… “Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen herbir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gayet keremkârâne bir ziyafetgâh ve gayet san’atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh… Sonra, dünyaya gelen o yolcu adama ve misafire, cevv-i sema denilen ve mahşer-i acâip olan feza, gürültüyle konuşarak bağırıyor: ‘Bana bak, merakla aradığını ve seni buraya gönderini benimle bilebilir ve bulabilirsin’ der. O misafir, onun ekşi, fakat merhametli yüzüne bakar; müthiş, fakat müjdeli gürültüsünü dinler, görür ki: Zemin ile âsumân ortasında muallâkta durdurulan bulut, gayet hakîmâne ve rahîmâne bir tarzda zemin bahçesini sular ve zemin ahalisine âb-ı hayat getirir ve harareti, yani yaşamak ateşinin şiddetini tâdil eder ve ihtiyaca göre her yerin imdadına yetişir. Sonra yağmura bakıyor, görür ki: O lâtif ve berrak ve tatlı ve hiçten ve gaybî bir hazine-i rahmetten gönderilen katrelerde o kadar Rahmânî hediyeler ve vazifeler var ki, güya rahmet tecessüm ederek katreler sûretinde hazine-i Rabbâniyeden akıyor mânâsında olduğundan, yağmura ‘rahmet’ namı verilmiştir. Sonra şimşeğe bakar ve ra’dı (gökgürültüsünü) dinler, görür ki, pek acip ve garip hizmetlerde çalıştırılıyorlar.” (Ayetü’l-Kübra’dan) diye İkinci Semada kâinat kitabını hem ilmenyakin, hem aynelyakin, hem de hakkalyakin müşahede ettiler.
Regaip Gecesine ekibiyle hazırlanan Nurullah Çetin hocamız da, o lahutî ve Davudî sesiyle ve ilahi korosuyla manevî bir atmosfer yaşattılar. Regaib programına Yasin-i Şerif’le başlandı. Resul kardeşimizin Risale-i Nur’dan Regaip Gecesi’yle ile ilgili ders okumasıyla program devam etti. Sonlarda da Hamza Kara ağabeyin Üstadın çok yaptığı duayı okuması ve Sadettin Çelik ağabeyin hatim duası yapmasıyla Regaib programımız son buldu. Ama okuma programımız büyük aşk ve şevk ile devam ediyordu. Ayrıyeten mezun olan Ali, Ahmet, İbrahim, Serhat ve Resul ağabeylerimiz, ikram ettikleri tatlıları yedikten sonra onlar için dua ettik ve bundan sonraki hayatlarında da başarı temennisinde bulunduk.

BAZEN HİZMETTE ŞEVKİNİZ KIRILIRSA, ON SEKİZİNCİ LEM’AYI OKUYUN
Okuma programı devam ediyor, aynı zamanda bize tefekkür kapılarını aralayan ağabeyler gelip bizi bu kapıdan içeri sokuyordu. Bu kez bu vazifeyi, gazetemiz yazarlarından Latif Salihoğlu ağabeyimiz almıştı. Latif ağabey bütün sohbetlerinde, derslerinde, bize Risale-i Nur ve müellifi Bediüzzaman Said Nursî ve onun başlatmış olduğu “imanı kurtarma” dâvâsından bahsederek, bu dâvânın manevi tahşidatçısı Hz. Ali (ra) ve Hz. Abdulkadir-i Geylânî (ra) keramet-i gaybiyesini dikkatlerimize sundu.
Özellikle bize bir tavsiyesi de şu oldu: “Bazen hizmette şevkiniz kırılırsa On Sekizinci Lem’ayı okuyun.” Bu risale, Risale-i Nur şakirtlerine işaret eden Hazret-i Ali’nin (ra) bir işaret-i gaybiyesidir. Latif ağabey bununla birlikte bize hatıralardan ve tanıklardan Üstad Bediüzzaman ve talebelerinin yaşadıklarını anlattı. Latif ağabeyin anlattıkları gerçekten bizi çok etkilemişti. Bu esnada Bursa’dan gelen misafirlerimiz de orada bulunmaktaydılar. Onlar da pür dikkat kesilmiştiler Latif ağabeye. Çünkü Üstadın kaç kere zehirlendiğini ve bir zehirlemede de artık bir daha ayağa kalkamayacak kadar ağır hastalandığını anlatıyordu. Artık bu durumu gören fedakâr nur kahramanı Hafız Ali ağabey bütün ağabeyleri toplamıştı: “Ben şimdi içimden dua edeceğim, siz de büyük bir ihlâsla amin diyeceksiniz” demiş ve ardından Hafız Ali ağabey hastalanmaya başlamış ve vefat etmişti. Çünkü o Rabbinden Üstadının yerine kendisinin ölmesini istemişti. Latif ağabey konuşmaya devam ediyordu: Hafız Ali ağabey hastalandıkça Üstad iyileşiyordu. Hafız Ali ağabey vefat edince, Üstad gözünü açar açmaz Hafız Ali ağabeyi sorar. Vefat ettiğini söylediklerinde, onun şehid olduğunu söyleyerek, sahip olduğu manevî mertebeye işaret ediyordu.
Program bütün ulvi mânâların ve duyguların dalgalandığı bir halet-i ruhiye kesb etmişti. Bu ruh halinde, İkinci Sema’da ormanın içinde ahşap evde tefekkür fırtınası devam ediyordu. Ülfet ipinden dokunmuş gaflet perdesi sonuna kadar yırtılmıştı. Kuşlar, bülbüller, kelebekler, sinekler sanki bu tefekkürde bize arkadaşlık ediyordu. Yalnız sineklerin şırıngasını vücudumuza sokarak kaşıntıya sebep vermesi, bizimle tefekkürde biraz daha iştigal olduklarını gösteriyordu. Bu durumu fırsat bilen Latif ağabey, Yirmi Sekizinci Lem’a’da sinek, karınca gibi haşerelerin önemiyle ilgili dersi yaptı. Haşerelerin çokluğu, onların önemine işarettir. Bir çoğu Allah’ın temizlik memurlarıdır ve fıtrî hacamatçılardır. Latif ağabey önemli bir bilgi daha sundu. Bir kısmı Üstad, diğer bir kısmı talebeleri tarafından tanzim edilen “Fihrist Risalesi”nden yeşil başlı sineğin hikâyesini okudu ve Fihrist’in buna benzer önemli bilgileri içerdiğini söyledi.

ASRIMIZIN KUMANDAN-I MANEVİSİ
“Her yüz senede bir, Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor” buyuran Peygamber Efendimiz (asm), bize her bir asırda gelecek asrın imamından, asrın kumandan-ı manevisinden söz ediyor. Davetimize icabet eden çok muhterem Ali Vapurlu ağabey, bize bu mevzuyu açıklayarak, son asırda gelecek büyük müceddidin hususiyetlerini izah etti. Son asırda gelen mücedidin diğer müceddidler ile ortak yanları olduğu kadar, farklı yanlarının olduğunu da belirtti. Ve son asrın müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin te’lif ettiği Risale-i Nurların niçin ve nasıl okunması gerektiğini ve nasıl kendine has bir tarza sahip olduğu gibi sorulara cevap vermekle mühim bir ders yaptı.
Artık okuma programının son gününe varmıştık. Ama son gün demedik, hâlâ istifade edebileceğimiz kadar istifade etmeye çalıştık. Bu kez çok değerli hocamız Prof. Dr. Nurettin Abut, İsm-i Kayyum’un cilvesiyle bizi adeta zerreden küreye, küreden kâinata, mülk âleminden, melekut âlemine kadar hayal kuvvesiyle hakikat âlemine bir yolcu misâli gezdirdi. Âlem içinde daima binlerce mahlûk değişik hallere girip, gayb âleminden şuhûd âlemine oradan tekrar gayb âlemine giden muazzam bir faaliyetin olduğunu gözler önüne serdi. Üstadın kâinatı, kâinatın her merhalesini, ahirette gösterilecek büyük bir fotoğraf makinası gibi gördüğünü, orada gösterilmek için kayıt edildiğini müşahede ettiğini söyledi.
Biz de bu feyiz dolu mânâ ile okuma programında geçirmiş olduğumuz güzel, tatlı anları ve baştan sona kadar emeği olan başta Sakarya Yeni Asya camiasından maddî ve manevi desteğini esirgemeyen ağabeyleri, öteki âlemde bu manzaraları tekrar seyretme niyazıyla, Cenâb-ı Zat-ı Kayyum, Erhamu’r-Rahimin’e büyük bir şükür ve dua ile yâd ettik.

Okunma Sayısı: 2560
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı