"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Buyurgan devlet ve kaybedilen nesiller

Abdullah ERAÇIKBAŞ
03 Nisan 2013, Çarşamba
Bizden önceki kuşaktan tevarüs eden “otoriter devlet” anlayışı zihin kodlarımıza çok sıkı bir biçimde yerleşmiş. Özellikle darbe ve baskı dönemlerinin memura bir rüşvet kabilinden sağladığı koruma zırhı ilkel bir “buyurgan”lığın sürüp gitmesini sağlıyor. İktidarlar değişiyor, kanunlar değişiyor, ama ne yazık ki anlayışlar değişmiyor. Zihniyet değişimi yaşanmadan da dem ve damarlarımıza işlemiş bu anlayışı söküp atmanın pek mümkün olmayacağı anlaşılıyor.

Yönetici hangi özellikte olmalıdır, peki? Antik Yunan düşünürü Platon, Devlet adlı kitabında ütopik bir şekilde de olsa formülleştirdiği ve işçi, bekçi (asker), yönetici diye üç sınıfa ayırdığı toplumda, yöneticinin erdeminin bilgelik olduğunu belirtir.
Bediüzzaman Said Nursi, devrin siyasî iradesinin, “Hakikaten acip ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için” diyerek devletteki katı otoriter ve halkı aşağılayan zihniyetin dayanak noktasına dikkat çeker. Ve yine “Memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır” der.
Buna rağmen, insanların faniliği makamların gelip geçiciliği nedense unutuluyor ve her makam sahibi “yetkisini” kullanıyor. Bu otoriter devlet anlayışı da yukarıdan aşağıya doğru derebeylikler oluşturuyor. Devlet ebed-müddet anlayışının hakim olduğu ve padişahın tek kudret sahibi sayıldığı Osmanlı’da bile, “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diyen görevli bir bölük varlığı o noktadan hayli geride olduğumuzu gösteriyor.
Son olarak, dünyada yeni trend, “yumuşak güç” kullanımı, yani sevdirerek kendine bağlamadır. Otoriterlik yani sert güç kullanma ise insanlarda muhatabına karşı nefret uyandırmaktadır.
Bütün bunları niye mi yazdım? Kızım geçenlerde devletin asık ve buyurgan yüzüyle tanıştı. Arkadaşları ile masum bir talep için gittikleri devlet kapısında, bir “önemli makam sahibi” tarafından aşağılandı. Kendilerine babalık yapması beklenen, şefkat ve sevecenlik bekledikleri makam sahibi onları küçük gördü, otoriter kimliğini takınarak alay ve tahkire varan cevaplar verdi. Her bürokrat gibi “mevzuat hazretlerini” hatırlattı. Söylediklerini dikkate almadı, yetenekleri göre yönlendirmeyi hiçe saydı. “Niye geldiniz? Siz bir şey bilmiyorsunuz. Bu istekte bulunurken kime danıştınız?” dedi.
Onlar insan yerine konmak istiyorlardı sadece. Yöneticinin kendilerini muhatap alıp, konuşmasını, isteklerinin olabilecekse gerçekleşmesini, olamıyorsa neden olamayacağının cevabının nazik bir dille verilmesini beklemişlerdi.
İstekleri çok basitti oysa, lise üçüncü sınıfta okuyan kızım ve arkadaşları üniversitede dil okumak istiyorlardı. Yabancı dil notları da yüksekti ve okullarında dil sınıfı açılsın istiyorlardı. İki senedir yapılan başvurulara rağmen okul yönetimi isteklerini görmezlikten gelmişti. Halbuki parçası olmaya çalıştığımız AB’de herkes yeteneğine göre yönlendiriliyor, sayı şartı aranmadan gerekli imkânlar sağlanıyor, derslikler açılıyordu.
Haklarını milli eğitim müdürlüklerinde aramaya karar verdiler. Önce İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gittiler. Oradan ilçeye gönderildiler. Onlar da gittiler, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kapısına dayandılar. Müdür Beyle görüşmek istediklerini söylediler. Müdürlük katına kabul edildiler. Buraya kadar işleyiş normaldi, düne göre değişim vardı. Daha önce belki de makam kapısına yaklaşmak bile zordu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Devletin soğuk ve buyurgan yüzüyle orada karşılaştılar. Hayalleri yıkılmış, psikolojileri bozulmuştu. Dokunsanız ağlayacaklardı.
Entelektüel ve insanî kişiliğiyle tanınan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı bu durumdan haberdar olsa nasıl bir tepki verirdi?
Bilemeyiz, ama bildiğim, yaşadığım, şahit olduğum şeyler var. Sıralayayım:
Babam devlet dairesinin önünden geçmeye çekiniyordu. Ben ne devlet bana bulaşsın, ne ben devlete anlayışıyla hep “sivil” kalmaya çalıştım. Kızım ise, “devlet”le ilk tanışmasında otorite duvarına çarpmıştı.
Devlet çarkı bakalım, kaç nesli daha öğütüp heba edecek? Bakalım kaç nesil sonra devlet gerçekten “hizmetkâr” olabilecek?

Okunma Sayısı: 1695
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı