"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir memleket portresi!

Ali Rıza AYDIN
25 Aralık 2014, Perşembe
Bir gün, İngiliz Müstemlekât Nazırı (Bakanı) elindeki Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta, “Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız”1 demiş. Yani imansız, izansız, düşünce melekesinden mahrum işe yaramaz bir insan tipi oluşturmalıyız demek istemiş.

Kabul etmek lâzım ki, buna, bir ölçüde de muvaffak olmuşlar.

Evet, Kur’ân’ı elimizden alamamışlar, ama ondan soğutup, ekseninden ayırıp, ahlâk-ı haseneyi önemli ölçüde yıpratarak maksadından uzaklaştırmışlar bu memleket evlâdını. Frenk aşısının tuttuğu bir kısım kimseler ve bu kimselerden türeyen bir kısım kaygısız, kailesiz; sorumluluk duygusundan uzak; ne bugününe ne istikbaline dair bir gayreti olmayan garip bir varlık olup çıkmışlar. Bunlar, âdeta yemek için yaşayan; yaşamayı dünya nimetinden, rahatından, menfaatinden ibaret bilen ve bu yüksek anlayış kalitesiyle (!) ne suya, ne sabuna dokunmayan, nev-i şahsına münhasır farklı bir insan tipi.

“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür”2 diyor ya, Bediüzzaman Hazretleri, işte, öyle bir şey…

Ne siyasî ne içtimaî; ne dinî ne de dünyevî bir fikri olmayan; ne bir hayır işleme ne bir eser vücuda getirme gibi bir ideali bulunmayan insana, nasıl “insan” denilecek bilmem ki?

Yarına dair bir projesi bulunmayan insanlardan meydana gelen toplumlarda huzur, sükûn olur mu? Dahası, bu adamlar, bir baltaya sap olur mu?

Neyse ki, toplumun dokusu bu insanlardan, bunların yetiştirdiği gençlerden ibaret değil. Bereket versin, tam uçurumun kenarından dönmüşüz.

Bir tarafta alkolü, kumarı, fuhşu, faizi envaî çeşit kılıflara büründürüp cazip hâle getiren dessas tuzakları, fitne tezgâhları; diğer tarafta Kur’ân’ın, İslâm’ın “Sönmez ve söndürülmez bir güneş”3 olduğunu haykırarak hayatını memleket evlâdının imanının selâmeti için tereddütsüz feda edebilen Kur’ânî bir anlayışın zer’ tohumlar ve bu tohumlardan neşvünema bulan melek yüzlü insanlar…

Ellerde ve gönüllerde ise, ucuz düşüncelerin, amansız takibatların, tahribatların karşısına kale gibi dikilen Nur-u Kur’ân hakikatleri…  

Rabbimize zerrat adedince hamdüsena; Onun Habibine (asm) binler kere binler salât ve selâm. Nebi-i Zişân’a varis olan Üstadımıza da gönüller dolusu şükran borcumuz var. Çünkü:

Nur-u Kur’ân, bu vatana paratoner olmuş âdeta. Nur-u Kur’ân Talebeleri ise, memleketin manevî inşasında Üstadına amade.

Gel gör ki, maalesef, bindiğimiz dalları yok edecek hâldeyiz. Menfaate, ihtirasa hatta inada feda ediliyor gibiyiz.

Rabbim, herkese doğruları görmeyi; gördüğü doğrularla amelini doğrultmayı nasip eylesin.

Dipnotlar:

1- Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, 44.
2- Said Nursî, Mektubat, 457.
3- Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, 44.

Okunma Sayısı: 1303
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı