"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Endişeli bir sabahım!

Ali Rıza AYDIN
05 Ocak 2017, Perşembe
Bir gün, sabah namazına kalktığımda düşündüm; hâlimi murakabe ettim ve nefsime dedim ki:

“Ey nefis! Aklınca, kimi kandırıyorsun?

Zaman oluyor namazla niyazla, okumakla; zaman oluyor malayani şeylerle, bir takım herzelerle meşgulsün. Bu ne hâl? O’nu, görmüyor mu sanıyorsun?”

Ve buna benzer daha birçok soru yönelttim şu kemtere:

“Acaba” dedim, “Sen ya da senin gibi olanlar, birilerinden iltimaslı ve Cehennemden müstağni misiniz? Allah’ın sevgili Peygamberinin (asm) bile berî olmadığı ecelden, ölümden; hesaptan kitaptan âzâde midir, sen ve senin gibiler? Çırpındıkça batıyorsunuz batağa!” diye, azarladım nefsimi ve nefsim gibi nefisleri.

Bir şarkı sözünde, müzmin bir ayyaşı tarif sadedinde; “Yüz bin kere tövbe eder / Gene şıra içeriz” denildiği gibi; tekrar tekrar nâdim olup, yine başa dönmek de neyin nesi ey nefis? Kabahati örtücü, günahı kamufle edici tevil ve tefsirlerle insan hiç kimseyi değil, ancak kendini kandırır, kendini...

Zira, Kur’ân-ı  Kerim’de;

“Şu insanlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizlediklerini de bilir, açıkladıklarını da”1 deniyor. “Ham hayal, pembe rüya seni ya da senin durumunda olanları, sağlam bir yere değil, olsa olsa Cehenneme götürür” diye düşünerek ürperdim, hatta korktum. Maazallah, ahirette karşılaşabileceğim / karşılaşılabilinecek ma’kûs manzarayı tasavvur edip, dehşete düştüm.

Bir başka âyet-i kerimede;

“Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir”2 buyruluyor.

Bu âyete göre namaz niyaz, ibadet taat mü’mine paratoner mesabesinde bir korunak olduğu anlaşılıyor. Buna rağmen, sırat-ı müstakim üzere olması gereken ya da hayatını buna göre şekillendirmesi icap eden bir Müslüman, eğer hâlâ yanlış yolda yürüyorsa; her ne kadar inansa da, amelde müflis demek.

Aman, elaman yâ Rabbi!

Elimi şakağıma koyup, yine, biraz daha düşündüm. Dünyanın; dünyadaki hazların, nazların ahiret nokta-i nazarında hiçbir değeri bulunmadığını bir defa daha idrak edip aczimle, zilletimle ve mahcubiyetimle Cenâb-ı Hakk’a;

“Yâ İlâhî, yâ Rabbî! Bendenizi, ıyalimi, umum Nur Kardeşlerimi, sevdiklerimi ve bütün mü’minleri İslâm ahlâkı üzere sabit kıl” diye niyazda bulundum. Ve o an, Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin (ks);

“Kabir kapısı açık ve ahiret sana doğru gelmekte. En kısa zamanda aklını başına topla, yalnız dünya azığı toplamaktan vazgeç de ahiret azığını toplamakta acele et” ikazını hayretle hatırladım.

Bediüzzaman da, Risale-i Nur’da;

“Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır”3 denmiyor mu?

Demek özde, sözde sabitkadem olmak; ardından da, taatte sebat etmek gerekiyor, korkulandan ârî olmak adına.

Dipnotlar:

1- Bakara Suresi, 77. 2- Ankebût Suresi, 45. 3- Said Nursî, Mektubat, 274.

Okunma Sayısı: 2352
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • SAİD HAKTAN

    5.1.2017 14:59:11

    * Tamamı büyük harften oluşan yorumlar onaylanmamaktadır. (Editör)

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı