“Moral, tedavinin yarısıdır” diyor tıp uzmanları. Öyle olunca, hiçbir zaman ümidini aşındırma. Moralini daima yüksek tut. Allah’ın izniyle, önünde Allah’ın izniyle koskocaman bir ömür, saadete ereceğin yıllar var. Herkese yeten dünya, sana mı dar gelecek? Herkesin sıkıntısı biter de, senin sıkıntıların mı son bulmayacak?
Ümitsizlik Müslüman’a yakışmaz.
Hiçbir zaman, “Ne kadar büyük derdim var” deme. Tevekkül et ve “Ne kadar büyük Allah’ım var” de.
Her şey O’nun tasarruf elinde olduğu gibi, dertler, sıkıntılar; hastalıklar ve musîbetler de O’nun tasarrufunda. Takdir edilen ne ise, biz onunla muhatap oluyor, onu yaşıyoruz.
Kardeşim, Cenâb-ı Hakk’ın Rezzak ismi açlığı gerektirdiği gibi; Şâfî ismi de hastalığı iktiza ediyor.1 Tâ ki, biri rızık, biri de şifa versin.
Aklı başında olan her mü’min, şu dünyaya imtihan olmak, sonucu Cennet olacak bir mükâfatı kazanmak için gönderildiğini bilir; yaşananları ise bu imtihanı kazanmamızda ya da kaybetmemizde rol oynayan aktörler olarak görür.
Madem öyle; çekmiş olduğun zahmetler, maruz kaldığın hastalıklar da senin bir imtihanındır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Hastalar Risalesi adındaki eserinden birkaç paragraf nakledeceğim. Bu sözleri dikkatle dinle.
Orada şöyle deniyor:
“Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, bir nevi dermandır. Çünkü ömür sermayesi, gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük bir kârla meyvedâr ediyor.
“İnsan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür sürmek gelmemiştir.
“Eğer hastalık olmazsa; sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, ahireti unutturur.
“Ey lüzumsuz merak eden hasta! Hastalığın suretine (görünen yüzüne) bakıp “Ah!” eyleme; mânâsına bakıp “Oh!” de. Eğer hastalığın manası güzel bir şey olmasaydı, Hâlık-ı Rahîm en sevdiği kullarına (peygamberler başta olmak üzere evliya, asfiya ve gönül dostları gibi sevdiklerine) hastalık vermezdi.
“Maddî musîbetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür.”
Kardeşim! İnşaallah, çektiğin zahmet ve yaşadığın hastalık görevini yapıp gidecek. Sen, sabret; Veren’e de, hamd et.
Maddî tedbirlere müraat açısından, tedavi olmaya da devam et.
Gönlündeki hüzne gelince:
Şu kâinatta, şu dünyada; dünya üzerinde, “Her şey ya hakikaten güzeldir, ya bizzat güzeldir veya neticeleri itibarıyla güzeldir.”2
Bu itibarla, yaşadığın olumsuzluklardan dolayı strese girip, kendini hırpalama, üzme. Çünkü yarının ne getireceğini bilemeyiz ki. Belki böylesi senin hakkında daha hayırlı olmuş ve yarınki gün için, daha güzel sonuçların kapısı aralanmıştır. O bakımdan, itidalli ol; bekle, gör.
İbrahim Hakkı Hazretleri gibi,
“Mevlâ görelim neyler /
Neylerse güzel eyler”
de, sırtındaki yükü yere bırak.
Rabbim hastalıklarına, hakkında hayırlı olacak şifalar versin; gönlündeki hüznü de huzura, sükûna, saadete tebdil eylesin.
Üzülme! Madem O var, her şey var.