"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Köyümüzde de köpeklerimiz ve koyunlarımız var!

Ali Rıza AYDIN
17 Kasım 2016, Perşembe
Artık günümüzde, medya marifetiyle uzaklar yakın olduğu gibi; neredeyse, bilinmeyen malûmat da kalmadı. Dünya, ekranların içinde!

TV kanallarından birisinin bir programında, Ardahan civarındaki bir köy ekrana geldi. Köy hayatının meşakkatli yönlerinin yanı sıra, oraya mahsus orijinal âdetlerinden de kareler ekrana geldi.

Soğuk kışa rağmen, gönlü sıcak insanların hayatını ilgiyle izledik.

Hanımların kar üzerinde halı yıkamalarına üzülürken; sıcak tandırın duvarına yapıştırılıp pişirilen ekmekler pişip kabardıktan, dışarıya alındıktan sonra,  mis gibi kokusunu koklar gibi oluyor insan.

Zoru dert etmeyen, cehdi asla bitmeyen insan topluluğudur, köylü.

Taşın kovuğundaki kurda rızkını ihsan eden Allah (cc), kuş uçmaz kervan geçmez köylerdeki, mezralardaki insanların da rızkını hiç unutur mu?

Ekrandaki yaşlı adam, yanındaki çocuğa, derslerinden yüksek not getireceğine dair söz vermesi şartıyla, ona tahtalardan bir kızak yaptı. Çocuk, karlı yamaçlara çıkardığı kızağın üzerine binerek yokuş aşağı, kaydıkça kaydı; coştukça coştu… Şartların zorluğu sevincinden, eğlencesinden hiçbir şey eksiltmedi.

Bir ara, kendisine uzatılan mikrofona, o çocuk safiyetiyle; “Şehirde olsaydık babamın arabası olurdu, ben de binerdim” dedi. Kısa bir sessiz kalışın ardından, memnun ve ümit dolu bir ses tonuyla ilâve etti; “Ama olsun. Köyümüzde de köpeklerimiz var, koyunlarımız var. Buralar da güzel…”

Amcasının yaptığı dört parça tahtadan ibaret basit bir kızak, onun için, âlâ bir otomobilden farsızdı sanki. Köpeklerin havlaması, koyunların melemesi, atların kişnemesi ise sessiz köye, sesli hayat emaresi olurken; dingin insanların mütevazı ruhlarına inşirah veriyor zahir.

Kanaat ediyor ve güzel buluyor yurdunu, yuvasını.

Aman Allah’ım! Bu nasıl bir mutluluk, bu nasıl bir kanaat ki; haddi aşan zorluklar, sınırlı imkânlar ve bir de kış şartları… Bütün bu olumsuzluklara rağmen, gözlerinin içi gülüyor çocuğun; dudaklarından mutluluk dalgaları yayılıyor, şükürsüz ve de mutsuz insanların diyarlarına.

Burada zorluk, yokluk, imkânsızlık içindeki mutlu çehreler; diğer yanda “daha daha” diyen, doymasını bilmeyen mutsuz insanlar!

Anlaşılan o ki, insanı mutlu eden, ne çokluk ne de yokluk.

İnsan elindekilerle de pek âlâ mutlu olabiliyor. Yeter ki verilene razı olsun; ruhu ferah, gönlü, gülşen olsun.

Amerikalı düşünür Henry David Thoreau, “İnsan, kendi mutluluğunun mimarıdır” diyor. Yani, Bediüzzaman’ın “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır” sözünü te’yid ediyor.  

Ve bir dost kelâmı:

“Neden mutlu değiliz biliyor musunuz? Cenneti dünyada yaşama hırsı yüzünden!

Okunma Sayısı: 1564
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı