"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Orta yol”da yürümek!

Ali Rıza AYDIN
15 Ekim 2015, Perşembe
Bir karıncaya göre göre basmamak hususunda sarf ettiğimiz dikkati, bir gönlü incitmeme hususunda da gösterebilmek, esasında, insanlığın şiarı. Ne var ki ne karıncanın varlığına, ne de insanın vakarına dikkat ediyoruz.

Karıncaya “lap” diye basan bir pabuç, insanın da suratına çarpan pabuç gibi bir dil, her ikisini de zîr ü zeber ediyor; telâfisi zor olan neticeler veriyor.

İdam sehpasındaki Hallac-ı Mansur’un, “Avam halden anlamaz, dostun attığı gül bizi incitti” sözünde olduğu gibi incitilen gönül, bir de dostun gönlüyse… Nedametin bini bir para, ama olan oluyor; o bağlarda gonca güller soluyor.

Peki, böyle bir kazaya maruz kaldığımızda ya da bir kimseyi buna maruz bıraktığımızda, sergilenecek davranış biçimi nasıl olmalıdır?

Öfke, nefret, kin; bunun uzantısı olarak, kat’-ı mukâleme meseleye çare mi? Böyle bir ruh hâletiyle tarafeynin üzüntüsü artmaz mı? Bakınız; bu durumda bulunanlara, Allah’ın Habibi (asm), “Din kardeşine bir yıl dargın duran kimse, onun kanını akıtmış gibidir”1 ikazında bulunuyor.

Madem öyle, aklı başında olan bir mü’min daima, yıkan değil, yapan taraf olmalı; zor da olsa, orta yolu bulmalı. Zira “İşlerin en hayırlısı orta olanıdır”2 buyruluyor. Hepimiz biliyoruz ki, her hâl üzere imtihandayız!

Kul kusursuz olamayacağına, her insanın eksiği bulunacağına göre, hata yapan insanlar nasıl gönle konulur?

Bir kimse, bir kimseye; din kardeşine, Nur kardeşine, komşusuna; çalıştırdığı işçisine, mesai arkadaşına “kardeş” nazarla yaklaşır, bir kabahat sadır olduğunda ona hoşgörüyle bakarsa, kazanan kim olur?

Elbette ki gönlü bol, kalbi geniş; affetmesini bilen insanlar kazançlı çıkar bu işten. Bu, Allah indinde de böyle, insan nazarında da böyle… 

Râvî Cabir (ra): Peygamberimiz (asm), “Ben hâlis tevhid inancı ve hoşgörülü bir din ile görevlendirildim”3; Ebu Zer’in (ra) naklettiği bir başka hadis-i şerifte ise, “İslâm kolaylık ve hoşgörülülüktür”4 diyen Gönüller Sultanı Peygamberimiz (asm), hoşgörülü olmanın “kazanç”, müşkülpesentliğin ise “uğursuzluk”5 olduğu noktasına dikkat çekiyor. 

Gönül insanı Hz. Mevlânâ da, “Hoşgörülülükte deniz gibi ol” demiyor mu âleme?

Demek, kemal, kusurları setretmeyi bilmekmiş! Fazla söze ne hâcet. 

Son sözü Üstadımıza bırakalım, vesselâm: “İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir.”6

Evet…

Dipnotlar:

1- Ebu Davud, Edeb, 47.
2- Camiü’s-Sağîr, 2: 447 (Beyhaki’nin Şi’bü’l-Îman’ı).
3 -A.g.e., 2: 797 (Hatib’in Tarim’i).
4- Müsned, 5: 145.
5 - Camiü’s-Sağîr, 3: 1098 (Deylemî’nin Müsnedü’l-Firdevs’i).
6- Said Nursî, Mektubat, 258.

Okunma Sayısı: 1704
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı