"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yalnızlaştık mı ne?

Ali Rıza AYDIN
01 Mart 2018, Perşembe
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözünün manasını dünyamızdan çıkaralı çok oldu. Artık, kül kalmadığına göre; komşuluk da “kül” oldu, zahir.

Günümüzdeki gibi beton kütlelerinin olmadığı; evlerimizin avlularındaki canım çiçeklerin solmadığı o günlerde insan insanı, komşu komşuyu bilir derdinde, kederinde, tasasında, yasında; düğününde, bayramında, sevincinde “o” olurdu. Yani, onunla olurdu.

Tâ ki, büyüklerin gözlerinin içine bakarak sözünü sohbetini, dostlarla muhabbetini; geçmişe dair hatıratını dinlemenin yerine, televizyon denen ahmak kutusuyla hipnotize oluncaya kadar…

Şehrin ileri gelenleri bilinir, mahalle sakinleri tanınır, konu komşularla samimî dostluklar kurulurdu o zamanlar.

Paylaşma kültürü denen bir şey vardı o günün dünyasında.

Aşını, ekmeğini, ocağındaki yemeğini; tandırdaki çöreğini, böreğini ve dahi yüreğini paylaşan hakikatli komşu az değildi anamızın, atamızın var olduğu günlerde.

Aykırısı kimse yok muydu?

Bugünkü kadar olmasa da, elbette ki vardı.

İblisin, elini üzerimizden çekmediği misali…

Geçip giden seneler içinde insanlığın dokusu değiştiği gibi, dostluğun kokusu dahi değişir oldu.

Dün, büyükler, dizinin dibine oturtup dinden diyanetten, ahlâktan, hamiyetten bahsederken yavrularına; bugün, küçükler, başka telden dem vurur oldu ona. Lüzumlu-lüzumsuz birçok şeyi dinledikleri hâlde, çoğu zaman, büyüğünü dinleme nezaketi göstermiyor canın gibi sevdiğin evlâdın.

Büyük bir heyelan oldu ve yeni nesil altında kaldı, yenidünyanın yeniliklerinin!

Türkiye’de, 1963 yılında kurulan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Ankara Televizyonun 31 Ocak 1968’den itibaren haftada 3 gün siyah-beyaz deneme yayınlarına başladığı gün, değişimin milâdı.

Aman Allah’ım! Birkaç saat de olsa yayın yapılan günlerde televizyonu olan evler, tıklım tıklım; televizyon satan mağazaların vitrinlerinin önü ise, insanla dolup taşıyor.  

Açık hava sineması sanki!

İlgi meraka, merak tiryakiliğe dönüştü birden bire. İşte, o günden beri çocuklar seyrettiği dizilerle, büyükler hayatına taşıdığı filmlerle, fikirlerle “biz” olmaktan çıktı, “onlar” oldu âdeta.

“Onlar”ın da emelleri bu değil miydi?

Sakın teknoloji karşıtı olduğumuz sanılmasın. Derdimiz, teknoloji değil, teknoloji ambalajıyla bize sunulan ideoloji; olmamızı istedikleri -bir ölçüde de buna muvaffak oldukları-insan modeli!

Görsel medya, sosyal medya bu zamanın dünyası!

Gençlerin, genç kalanların; kendilerine sanal dünya kuranların bugünkü hâli pürmelâli bu!

Yine bugün de ev var bark var, konu komşu var; şehrimiz, köyümüz, mahallemiz yerli yerinde; ama biz, içinde yokuz. İçindekiler de, bizde yok.

Bunca nüfusa; çevremizdeki bunca insan çokluğuna rağmen, yalnızlaştık mı ne?

Ne dersiniz dostlarım?

Okunma Sayısı: 2469
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı