Bir arkadaşım, merak etmiş. Sohbet arasında, sordu:
“Yazılarını, yayınlandıktan sonra, sen kendin de okuyor musun?”
“Evet” dedim. Arkadaşım tatmin olmadı.
“Yazar olarak değil, bir gazete okuyucusu makamında da okuyor musun?” diye sorusunu tekrarladı. İzah ettim:
Musahhih gözüyle, birkaç defa; okuyucu gözüyle de en az bir, bazılarını birden fazla okuduğumu ve istifade ettiğimi ifade ettim. Sanırım duymak istediği cevap bu olmalıydı ki, tebessüm etti;
“Tamam” dedi.
Yazılan yazıların, okuyucudan önce kendi nefsimize hitap etmesi gerektiğini sorulan sorudan, verilmek istenen mesajdan bir defa daha anladım.
Zaten Üstadımız da Risale-i Nur’daki konuların bir çoğunun girişlerinde; “Nefsimle beraber bak”, “Nefsimle beraber gör” “Nefsimle beraber dinle” hitabından başka, bir yerde de; “Ey fahre meftun, şöhrete müptelâ, medhe düşkün, hodbinlikte bîhemta sersem nefsim!”1 demiyor mu? Üstadımızın bu sözlerinden sonra “hâşâ” desek mi, demesek mi bilemiyorum. Muazzez Üstadımızın şahsı cihetiyle, defalarca hâşâ! Ama iş “nefis” meselesi olunca orada da, ondan, binler defa ürkmek gerekiyor.
Öyle ya, yazan çizer de insan. Onlar da nefis taşıyor.
Bazen hissiyatının karıştığı, haddini aştığı hâlleri; isabet kaydetmeyen bakış açıları olabilir. Dedik ya, okuyan da, yazan da beşer; beşer ise, şaşar.
Bir eleştiri ya da bir kimseden sadır olan bir bed muamelenin tarifinde, tasvirinde bile meseleye, kavl-i leyyinle yaklaşmalı; tebliğde ve tenbihte nezaket kaideleri çerçevesinden ayrılmamalı. Çünkü fenâya, fenâ ile karşılık, fenâlığın şiddetini arttırır.
Bunun içindir ki neşredilmeden, yani okuyucunun huzuruna çıkmadan önce kılı kırk yarmak, mümkünse, kaleme alınan yazıyı kırk defa okumak, gözden geçirmek gerekir. Tâ ki, gönüllerde serinliğe sebep olmamak; alınmalara, darılmalara, yanlış anlamalara; netice itibariyle de, incinmelere meydan verilmesin.
Zaten yapılan da bu.
Ama anlaşılıyor ki, edepli olmak, yine ediplere düşüyor.
Demek olayları, olanları; konuda rol alanları doğru okumak gerekiyor. Bu yazanı için de böyle, okuyanı içinde…
İngiliz düşünür Francis Bacon, “Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!” diyor. Buna göre:
Yazının sıhhati için, yazılanı, defaatle okumanın lüzumu kadar; “Her söylediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değil”2 kaidesince, muhatabın zikrini, fikrini ve hassasiyetlerini de dikkate almak gerekiyor her hâlde.
Zira yaydan çıkan ok ne ise, ağızdan çıkan söz de odur; mecrasına dönmüyor!