"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Altmış yaşında çocuk olmak

Banu YAŞAR
17 Ağustos 2011, Çarşamba
İçeri girdiğinde annesi yine söylenmeye başladı. Her zaman böyle yapmaz mıydı zaten, ilk sözleri sızlanma ve şikâyetlenme olurdu. Şefkatini hissetmeyi isterken, hep suçlanan olmaktan o kadar yorulmuştu ki... Kendisi de genç değildi artık, o da anne hatta anneanne bile olmuştu. Hâlâ azarlanan bir çocuk olmak, bu yaşa gelmesine rağmen ve ne yaparsa yapsın annesini memnun edemeyişi...
Annesine çok kere bu durumu anlatmak istemişti ama onu kırmaktan, incitmekten korkuyordu. Anlamayacağını da biliyordu. Yüreğindekileri söylerse onu tamamen tersleyeceğinden emindi. Aralarındaki ilişki onun iyi çocuk olmasına ve denileni itirazsız yapmasına bağlı olarak sürüp gitmişti. Ne kadar iyi hizmet ederse o kadar az sorun yaşıyordu.
Ne kadar çok isterdi hiçbir şarta bağlı olmadan sevilmeyi... Varlığından memnun olunarak, şefkatle sevilmeyi... Bu o kadar zor muydu? Çevresinde gördüğü arkadaşlarının anneleri ne kadar da sıcaktı, ilgiliydi... Çocukları büyüseler, evlenseler hatta yaşlansalar bile onları hâlâ küçük kızları gibi sevmiyorlar mıydı?
Ne zaman sıcacık bir söz işitse, bir yakınlık görse kendini garip hissederdi. Tatlı dilli, çocuğuna güzel sözler söyleyen anneler gördüğünde ne düşüneceğini şaşırırdı. Annesine iyi davranmakla ve onu incitmemekle yükümlü olduğunu çok iyi biliyordu. Ama bir de içindeki o kocaman anne sevgisine duyduğu ihtiyacı susturabilseydi, ne güzel olurdu.
Anne sevgisini anne dilinin sıcaklığında hissedememiş her yürek kendini şu koskoca dünyada, kalabalıklar içinde bile yalnız hissetmez miydi?
Ama o gün dayanamadı işte, kelimeler kontrolsüzce döküldü ağzından, kendini kontrol edemiyordu, sanki yüreği taşıyordu. Yıllarca söylemek isteyipte beceremediği, ertelediği herşey kontrolsüzce dilinden dökülüyordu.
-Bir kere de güzel söyle anne, bir kere de iyi bir dille söyle ne olur... Hep yapamadıklarımı değil, bir kere de yapabildiklerimi söylesen ne güzel olurdu anne...
Kelimeleri boşlukta kaldı, annesi yüreğinin en acımış yerlerinden çıkan bu kelimeleri neredeyse duymadı bile... Kendisine karşı geldiğini, saygısızlık yaptığını düşünüp, söylenmelerine devam etti.
Oysa kaç yaşında olurlarsa olsunlar çocukların sözleri şifreli mesaj gibidir. Nasıl anne babalar olduğumuzu onların böyle zamanlarda söyledikleri sözlerden yakalayabiliriz. Altmış yaşına da gelse, insan aslında bir yönüyle hep çocuktur. O da birisinin çocuğudur. İnsanın bu yönü her zaman ortaya çıkmaz, kendini göstermez. Ne zaman ki, çok savunmasız, korunmasız ve yalnız hissetse yüreğini, o zaman bir çocuğun ağlaması ve bağırması gibi kendi sesini duyurur muhatabına... Böyle zamanlarda çıkan sesler ve sözler öfkeyle ve hissedilenden daha yoğun ifade edilir. Aslında kasdedilen bu kadarı olmamasına rağmen, birikmişliğin etkisiyle taşarcasına ve ölçüsüzce çıkıverir. Bunun ardından atmış yaşında da olsa çocuğun yüreğinde suçluluk ve pişmanlık duyguları yerleşir.
Aslında ne çok roller taşıyoruz kimliğimizde... Birilerinin annesi, bir başkasının eşi, arkadaşı, kayınvalidesi, kızkardeşi, babası oluyoruz. Anne olmayı öğrenirken, yaşamaya çalışırken, evlat olmanın da ağır imtihanını yaşayabiliyoruz. Aynı anda hem çocuk, hem de anne olmanın anlamını çözmeye çalışıyoruz. Annemizle hikayemiz devam ederken, anne olmanın sorumluluğuyla savaşıyoruz. Çocuğumuza davranışlarımızı, yanlış ve doğrularımızı sorgularken kendimizle hesaplaşırken, annemizin ve onun davranışlarının, sözlerinin izleriyle de yüzleşiyoruz.
Altmış yaşına gelipte hâlâ annenin şefkatini, tatlı sözünü duyma ihtiyacı, hâlâ bu savaşı verme ve bu sevgiyi alma süreci ne garip bir çelişkidir. Büyümeyen, çocuk kalan taraflarımız yıllar boyunca yaralarını da beraberinde taşır. Ne kadar büyüse ve yaşlansa da, anne sevgisine olan ihtiyacı devam eder. Zaman zaman bunun savaşını da verir.
Ne zaman ki vazgeçer hesap sormaktan ve sorgulamaktan, işte o zaman yüreği daha bir sakinleşir. Onları verdikleri yanında vermedikleri konusunda da kabul etmedikçe bu hesabın bitmeyeceğini bilir. Acıyı tazelemek ve sürekli hatırlamanın sadece enerjisini tükettiğini, öfkesini ve suçluluk duygusunu artırdığını fark eder.
Ve bilir ki, yüreği sükûnette olanlar ancak vazgeçebilenlerdir...
Okunma Sayısı: 1801
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı