Referandum sürecinde “evet” propagandası uğruna popülist söylemlerle AB ile ilişkiler gerilirken, AB mercilerinin ‘hak ihlâlleri’ tesbitlerine Ankara’dakilerin meydan okuması, iç politik hesapların ötesinde Türkiye’yi AB’den koparma kumpasını bir defa daha açığa çıkarıyor.
Kamuoyunda da hararetle tartışılan, iktidarın devlet imkânlarını sonuna kadar tek yanlı kullandığı “devlet kampanyası” ile ötekileştirici, kutuplaştırıcı, tahrik ve tahkir edici “kampanya dili”; 18 maddenin tek paket halinde oylanması, OHAL baskısı, medya manipülasyonları, KHK’larla özel televizyonların muhalefete yer verme zorunluluğunun kaldırılması eleştirilerine yine Ankara’nın AB’ye hakarete varan sert tepkileri dikkat çekici.
Vakıa şu ki, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)’nin ön raporu ile Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) iletilen kampanyanın eşit şartlarda yürütülmediğine, sayım ve dökümün dürüst ve âdil yapılmadığına dair ciddî uyarıları değerlendirmek yerine, bunlar çarpıtılarak Türkiye’nin AB’den kopuşuna bahane ediliyor…
AB HEDEFİNİ SABOTE!
Gerçek şu ki, son yıllarda en üst düzeyde her fırsatta AB’ye restler çekildi. En son Almanya ve Hollanda ile tetiklenen “kriz”de sırıttığı gibi bazı Avrupalı siyasetçilerin “Türkiye aleyhtarlığı”na Ankara’dakilerin “koparsa kopsun” cevabıyla Türkiye’nin “AB projesi”ne çomak sokulmaya çalışıldı.
Bilindiği gibi, AB ve AP 15 Temmuz darbe girişimini güçlü bir şekilde kınayıp sorumluları yargılama hakkının meşrûiyet ve gereğini vurguladıktan sonra üyelik müzâkerelerinin yeniden başlayabilmesi için OHAL’in kaldırılması gereğini vurgulamış; peşinden “cumhur-başkanlığı hükûmet sistemi”nin Türkiye’nin demokratik sürecini tıkayıp akamete uğrattığı”nı bildirmişlerdi. (Milat, 24.11.17)
Ne var ki, özellikle AGİK’in tesbitlerine en son Cumhurbaşkanı’nın “Netice alamazsınız. Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!” karşılığının ardından, daha önce de AB’ye vize konusunda rest çeken Dışişleri Bakanı’nın Cumhurbaşkanı’na öykünerek “AB’nin referandum konusunda soruşturma hakkı yoktur; AGİT Anayasa değişikliği içeriğini analiz edemez; olumlu da olsa, olumsuz da olsa bu raporunun hiçbir değeri yok” sözleri ile restlere devam edildi.
Keza bu hususta en temkinli olması ve AB ile ilişkileri onararak geliştirip ilerletmesi gereken AB Bakanı ve Başmüzâkereci’nin, “OHAL’in referandum sürecine olumsuz etkisi olmadığı”nı ileri sürüp, “AGİT gözlem misyonunun demokratik ve siyasî mülâhazalarının Türkiye açısından bir geçerliliği olmayacaktır” sözü, AB ile diyaloğu sabote etmekten başka bir işe yaramıyor…
AİHM’DEN “KURTULMAK” İÇİN…
Kısacası, AKP iktidarında düşülen vartada, birbirini besleyen karşılıklı kışkırtmalarla, Türkiye sinsi ve sistemli bir şekilde AB’den uzaklaştırılmaya çalışılıyor.
“AB içindeki AB düşmanları”yla “içteki AB karşıtları”nın karşılıklı iç kamuoyuna yönelik agresif atışmalarıyla, Türkiye’nin yarım asrı aşkındır emek verdiği AB hedefinden caydırılması oyununun senaryoları sahneleniyor.
Görünen o ki, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü hiçe sayan OHAL uygulamaları ve yüz bini aşan insanı savunmasız - yargısız ihraç eden ve tutuklayan; vatandaşların binbir emekle oluşturdukları binlerce özel okul, yurt, hastane, sağlık kuruluşu, vakıf, dernek ve işyerini kapatıp gasp eden tasarruflar hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) açılacak dâvâlardan ve tazminatlarından toptan kurtulmak hesâbıyla Türkiye’nin AB yolu kesilmeye çalışılıyor.
Ve yasaya ve hukuka açıkça aykırı “mühürsüz pusulalar”ın “geçerli” sayılması oldu bittisi başta olmak üzere resmen dayatılan bir dizi haksızlık ve hukuksuzluğu AİHM’e götürme girişimlerine karşı, Türkiye’yi AİHM’den de koparma çıkmazına sürükleniyor.
Dahası,Türkiye’nin AB’den kopmasının yanı sıra üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nden de dışlanması komplosu kuruluyor.
Yazık, çok yazık…