Meclis’in gece-gündüz çalıştırılıp aceleyle 339 milletvekiliyle geçirilen “anayasa değişikliği” paketinin içeriği tartışılmadan ”hayır” diyenlerin “teröre destek”le “düşmanlaştırılması” siyasetle birlikte toplumu kutuplaştıran tahrikli, riskli bir polemiğe giriliyor.
Özellikle iktidar cenâhının farklı düşünenleri “potansiyel tehlike” olarak lanse etmesi, toplumu bölüp parçalayan vahim bir vartaya sürüklüyor.
Tıpkı, “Türkiye’yi demokratikleştirecek, yargıyı bağımsızlaştıracak ve vesâyetten kurtaracak!” propagandası yapılan, ancak dört sene sonra “yanlış yapmışız” ikrarıyla çark edilen 12 Eylül 2010 Anayasa değişiklilerine dair referandumda görüldüğü gibi, taraftarlarını konsolide etmek hesâbına, oldukça incitici ve siyasî ayırımlar üzerinden korkunç spekülasyonlar yapılıyor.
Bundandır ki, “iktidar cephesi”, “yeni sistem”in ne getirip ne götürdüğünü tahlil etmek ve savunmak yerine, bir dizi itham ve suçlama ile çarpık manipülasyonlu polemiklere başvuruyor. Müthiş bir algı operasyonuna girişiliyor...
NE OLDU DA ÇARK EDİLİDİ?
Tesbit şu ki, çarpık polemikler, birçok garabetli çelişkiyi açığa çıkardı, çıkarıyor. Zira daha önce, Erdoğan’ın “halk oyuyla seçildiğini, parlamenter sistemi ‘bekleme odasına alıp kendisini mevcut anayasayla bağlı saymadığı” çıkışına, Başbakan’ın 24 Mayıs 2016’da AKP Genel Başkanı seçilmesi üzerine, “Bugün yapmamız gereken en önemli iş fiilî durumu yasal hale getirmektir; bunun yolu başkanlık sistemidir” cümlesini eleştiren Bahçeli, kısa süre sonra tam tersi dönüş yaptı. (DHA, 30.7.2014)
“Erdoğan hakikaten de ruh sağlığını âcilen gözden geçirmelidir. (...) Sanki Türkiye’nin millî meselelerini benimsemiş ve savunmuş gibi, yani yavuz hırsız ev sahibini bastırma teşebbüsündedir” diye oldukça ağır sözleri sarfeden Bahçeli, 15 Temmuz sonrası AKP’nin ve Saray’ın gündeminden bile düşen “başkanlığı” gündeme getirdi.
Özetle, 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a karşı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterip, “Kara paracı ve altın kaçakçısı şarlatanı hayırsever, kutucu bankacıyı saf, havuzcu iş adamlarını Türkiye’nin gururu, hırsızlığın peşine düşenleri de hâin olarak damgalayandan her şey olur da bir tek cumhurbaşkanı olmayacaktır; hâin emeller Çankaya’ya çıkamaz!” diyen Bahçeli, bu sıfatları yakıştırdığı Erdoğan’ın “cumhur-başkanlığı”na soyunuyor.
“Değişiklikler geçmezse, Türkiye karmakarışık olur!” diye kargaşa ve kaos tehdidini savunuyor…
Gerçekten, “17-25 Aralık’ta suçüstü yakalandığını hazineyi boşaltırken, devletin kasasını zimmetine geçirirken basılmış bir adamdan, cumhurbaşkanı olamayacağı”nı iddia eden Bahçeli, ne oldu da u dönüşüyle cayıp çarketti, çark ediyor?
MEFHUM-U MUHALİFİYLE…
Sormak lâzım; hangi sâikle, garip bir biçimde, “İlkelerimizi ve sözlerimizi yutmamızı kimse bizden beklemesin” dedikten sonra “despotizm”le ilişkilendirdiği “başkanlığı”, “kara tahta başına geçip tek tek izâh edeceğim” diye tepki veriyor?
Belli ki bütün bu açık tesbitlere karşı “iktidar cephesi” ciddî sıkıntı içinde. Bundandır ki, 2010’daki referandumda HDP’nin yanısıra PKK terör örgütü ile “FETÖ” dediklerinin AKP’ye canhıraş destek propagandasına katılımını görmezden gelip “PKK, FETÖ ‘evet’ dediği için ‘hayır’ diyoruz” çıkışında bulunan Başbakan gibi Bahçeli tarafından son demde - “Perinçek polemiği” gündeme getiriliyor.
Vakıa şu ki, “Eğer Doğu Perinçek ve hayırcı yoldaşları ile Recep Tayyip Erdoğan arasında tercih hakkımız olsa sayın Erdoğan’ın yanında oluruz” restine, “Ergenekon” ve “Balyoz” gibi “darbeye ortam hazırlama ve darbe teşebbüsü davalarının “kumpas”la toptan tasfiye edilmesiyle televizyonlarda açık açık “Erdoğan bizim mevziimize geldi” diyen Perinçek’in tâ Çin’den “Erdoğan’ı tercih etseler Doğu Perinçek’i tercih etmiş olurlar. Çünkü Erdoğan’ın başında bulunduğu AKP, birçok konuda Vatan Partisi’nin savunduğu siyasetlere gelmiştir” cevabı olup bitenlerin perde arkasını açığa çıkarıyor. (gazeteler, 72.17)
Ve mefhum-u muhalifiyle sonuçta aynı kulvarda olduklarını bir defa daha ortaya koyuyor…