Suriye’ye dair Amerikalılarla “anlaşma”nın uygulanması beklenirken, bu süreçte önce gizlenen, ancak gönderildikten bir hafta sonra Amerikan medyasına sızdırılmasıyla açığa çıkan Trump’ın Cumhurbaşkanı’na hakaret dolu saygısız “mektubu”na “tepkisizlik” skandalı sergilendi
Vakıa şu ki, kamuoyundan ve muhalefetten gelen bütün çağrılara rağmen, Trump’ın “Türk ekonomisini mahvederim ki bunu yaparım, yaptım…” tehdidine doğru dürüst bir cevap verilmedi.
Diplomatların, “İyi şeyler yaşanmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak hatırlar!”, “aptallık etme!” diye emir kipinde ağır hakaretlerin savrulduğu “mektup”un iâde edilip misliyle mukabele edilmesi uyarılarına rağmen, evvela İktidar partisinden “Suriye’ye girerek cevap verildi”, “mektubu çöpe attık” gibi garip açıklamalarla geçiştirildi. İçişleri Bakanı, “Seviyesizliğe Amerikalılar cevap veriyor, cevabımız bu seviyeye inecek değildir” diye geçiştirdi.
Garip olan, Trump’ın daha önce “benim eşsiz bilgeliğimle belirlediğim sınırlar aşılırsa” diye “ekonomiyi mahvedeceği” şantajlı tweetine “Sayın Trump çok şakacıdır, bütün bunları sürecin nükteleri olarak görmek isterim” diyen Cumhurbaşkanı’nın, şahsında bütün milleti rencide eden “rezâlet mektub”a cevabın ötelenmesiydi.
Daha önce “Ey Amerika! Ey Trump!” diye seslenen Cumhurbaşkanı’nın hâlâ “Sayın Trump ile kurulacak ‘güvenli bölge’ye dair fikir alışverişinde bulunduk. Köklü ve sağlam temellere dayanan Türk-Amerikan ilişkilerini güçlendirmek için attığımız karşılıklı adımlardan memnuniyeti kendileriyle paylaştım” demesiydi.
Ancak en garibi, sanki kendisine gelmemiş gibi “siyasi ve diplomatik nezâketle bağdaşmayan mektubun medyada yer aldığı”nı söyleyerek, “Elbette bizler bunu unutmadık. Unutmamız doğru değil, ama bizim karşılıklı olan sevgi saygımız da bunları sürekli gündemde tutmaya müsaade etmiyor. Bu konuyu bugünkü meselemiz ve önceliğimiz olarak da görmüyoruz. Vakti saati geldiğinde bu konuyla ilgili olarak gerekenin yapılacağının da bilinmesini istiyoruz” sözleriydi. (gazeteler, 18.10.19)
Görünen o ki, Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle “Trump’la karşılıklı sevgi saygısı”, “hakaret mektub”a verilecek cevabı geleceğe bıraktırıp ertelemiş. Garabet içinde garabet…
SÖZÜN ÖZÜ
“Millet nâmına hazm-ı nefs edemez”
“Fert, mütekellim-i vahde olsa (kendisi, şahsı hakkında); müsamahası, fedakârlığı, amel-i sâlihtir. Mütekellim-i maa’l-gayr (başkası, milleti hakkında) olsa hıyanet olur. Bir şahıs, kendi nâmına hazm-ı nefs eder (tevâzu gösterir), tefahur edemez (iftihar edemez, övünemez). Millet nâmına tefahur eder (iftihar eder), hazm-ı nefs edemez.” Bediüzzaman (Sünûhat, 20)
İLGİNÇ
Yine “teğet” geçildi…
Operasyon sürecindeki ilginç çarpıklıklardan biri de, Trump’ın “hakaret mektubu”nda “iyi bir anlaşma yapabilirsiniz” diye “general Mazlum” dediği, PYD/YPG’nin hâkim unsur olduğu Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) başıyla müzâkereyi Cumhurbaşkanı’na salık vermesiydi.
Türkiye’nin “kırmızı bülten”le aradığı, İçişleri Bakanlığı’nın “en çok arananlar” listesinde bulunan, başta bazı karakol baskınları olmak üzere yirmi yedi terör olayının sorumlusu ve Öcalan’ın “manevi evlâdım” dediği “Şahin Cilo”yla görüşmesini istemesiydi.
Ve Cumhurbaşkanı’nın yine isim vermeden “Biz ABD ile anlaşma yaptık, PYD/YPG terör örgütü ile değil” tepkisiyle bunun da “teğet geçilmesi”ydi…