"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlkesiz anaforda...

Cevher İLHAN
27 Ekim 2014, Pazartesi
Hatırlanacağı üzere geçen hafta Afganistan’dan dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PYD bizim için IŞİD’le aynı bir terör örgütüdür. ABD’nin PYD’ye silâh ve mühimmat desteği doğru değildir” demişti.

Peşinden de “Türkiye üzerinden PKK’ya başka ülkelerden silâh ve savaşçı sevkiyatına izin vermeyiz” diye açıkça “Ankara’nın tavrını” en üst düzeyde deklâre etmişti. 

Bu arada, bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından Türkiye’nin “PYD’yi PKK’nın uzantısı olarak gördüğü” açıklamalarına karşılık, Amerikan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Kanunlarımıza göre PYD terör örgütü değil” diye konuşmuş, Kobani’deki –PKK’nın Suriye kolu PYD’nin askerî birimi- YPG’ye Peşmerge’nin gönderilmesini kabul etmediğini bütün dünyaya duyurmuştu. 
Bu durum, her fırsatta vurgulanan “stratejik müttefik”, “model ortak” iddialarına karşılık Türkiye ile ABD arasında hâlâ ortak bir görüşün olmadığını ve Washington’un PYD konusunda Ankara’yı çiğneyip geçtiğini ortaya koyarken, bir gün sonra Dışişleri Bakanı’nın Türkiye toprakları üzerinden PYD’ye silâh ve lojistik desteği “bölgesel tehdit” kapsamında değerlendirdiklerini söylemesi, Ankara’nın dış politikada belirsizlik içindeki çelişkili muammayı bir defa daha açığa çıkardı.  
Medyaya yansıyan Obama’nın Erdoğan’a “verdiğiniz sözleri tutun” uyarısına “PYD’ye koridor için, kimseye söz vermedik” diyen Bakan, “Biz -Kuzey Irak özerk yönetimi silâhlı örgütü- Peşmergenin PYD’ye silâh-mühimmat ve savaşçı yardımına destek veriyoruz” dedi. Akabinde de Başbakanlık kaynaklarınca da, Türkiye’nin Kobani’deki PYD’ye silâh-mühimmat ve savaşçı geçişi için “koridor” açtığı ve desteğin devam ettiği belirtildi. 
Ancak en çarpıcısı, daha birkaç gün önce, “Türkiye’nin bir terör örgütü olan PYD’ye silâh-silâhçı verilmesine izin vermesi mümkün değil” diyen Erdoğan’ın, özellikle Obama ile konuşmasından sonra, bu kez Baltık ülkelerine hareketinden önce “Sayın Obama’yla yaptığımız telefon görüşmesinde kendilerine bu teklifi zaten ben yapmıştım” diye konuşmasıydı.
Hülâsa, Ankara’dan çıkan farklı sesler ve Cumhurbaşkanı’nın, önceki açıklamalarının aksine “terör örgütü” dediği PYD’ye Türkiye üzerinden silâh ve savaşçı desteği”ne sahip çıkması, siyasî iktidarın öngörüsüz, tutarsız ve ilkesiz dış politika anafora girdiğini bir defa daha deşifre etti… 

NELER OLUYOR
“U dönüşü” zikzaklarla…

Bilindiği gibi, “yabancı askerlerin Türkiye topraklarında konuşlanması” ve “Silâhlı Kuvvetlerin yabancı ülkelere gönderilmesi”ni öngören hükûmetin Meclis’ten geçirdiği “Suriye ve Irak tezkeresi”nden sonra Başbakan “IŞİD’le mücadele”nin şartlarını koşmuştu. 
“Tezkere” gereğince ABD-İngiltere ve küresel güçlerin Türkiye’den istediği “kara harekâtı” için, Şam’ın hedef alınıp yönetimin devrilmesi bunların başındaydı. O denli ki Başbakan, “Akdeniz-Lazkiye’den Cizre’nin karşısındaki “Haseke kantonu”na, Irak’a kadar 900 kilometrelik sınır boyunca Haleb’i de içine alan farklı derinliklerde “uçuşa yasak güvenli-tampon bölge haritası”nı açıkladı. Devamında da “eğit-donat”la Suriye’deki muhalifleri silâhlandırıp silâhlı eğitim verilmesini saydı.
Ancak çok geçmeden, Batılıların pek kale almaması üzerine Ankara geri adım attığı ve şartlarda pek söz etmediği görüldü. Evvelâ, Cumhurbaşkanı’nın “Her şeyden önce Obama’ya, PYD’nin PKK ile aynı bir terör örgütü olduğunu kendilerine ifade ettim. Dolayısıyla PYD’ye yapılan yardımlar terör örgütüne gitmektedir. Türkiye’ye rağmen ABD bu işi yapmıştır” sözleriyle, Ankara’nın en önemli şartlarından birinin berhava olduğu ikrar edildi. Dahası, Kuzey Irak ve Suriye’de PYD’ye, “çözüm” ve “pazarlık süreci”nde PKK’ya uluslar arası “meşrûiyet” kazandırıldı. (Bugün, 22.10.14)
Keza Şam yönetiminin devrilmesine de pek yanaşmadıkları Amerikan ve diğer Batılı merkezlerden verilen mesajlarla anlaşıldı. Bu durum, Erdoğan’ın Kobani’de bu kadar hassassınız da Suriye’nin tamamında neden değilsiniz?” çıkışıyla da tescillendi. 
Kısacası, Türkiye’nin bütün şartları pas geçildi, bütün “kırmızı çizgileri” çiğnendi. Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi Doç. Dr. Haluk Özdemir’in tesbitiyle, Türkiye, Suriye konusunda devrede olan uluslar arası aktörlerin baskı ve “pazarlıkları”yla, “IŞİD’e yardım” iddialarıyla imaj kaybına uğradı. 
Üstelik Türkiye  “u dönüşü”yle, hatalı zikzak politikalarla kalmıyor, işgalci ecnebilerle işbirliği yapıp Müslüman komşusuna karşı “savaş ve cephe ülkesi” durumunda kalıyor…

PERDE ARKASI
“Perdeleme” senaryosu…

Zikzaklar sadece Türkiye’nin “Suriye politikası”nda değil, birçok alanda açığa çıkıyor. 
40’a yakın vatandaşın öldüğü, yüzlercesinin yaralandığı Güneydoğu’dan İstanbul’a Türkiye’nin 35 şehrinde “kalkışma provası” olarak patlak veren, İçişleri Bakanı’nın beyânıyla binlerce iş yerinin, kamu binalarının, okulun kundaklanıp yakıldığı, şehirlerin ateşe verildiği, Türkiye’yi yangın yerine çeviren “Kobani olayları”yla ilgili Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ın sarf ettiği cümlelerde sırıtıyor.
Daha evvel Öcalan’ın Kobani olaylarını doğru okuduğunu” söyleyen Akdoğan’ın, bir televizyonda “Kobani bahane edilerek çıkarılan bu olaylarda Öcalan’ın rolü olduğunu düşünüyorum” diye konuşup, “Öcalan’ın verdiği mesajın, bu olayları tahrik ettiği kanaatindeyim” suçlamasında bulundu. Öcalan’ın, “genel gidişat”a Kandil’den, HDP’den esen “rüzgâr”a karşı boşa-açığa düşmemek için “suyun akışına kendisini bıraktığını” ve “ona göre bir pozisyon aldığını” anlattı. (AA, Habertürk, 22.10.14)
AKP siyasî iktidarının, cezaevlerindeki “açlık grevleri”nin sona erdirilmesi için müracaat ettiği ve son şiddet eylemlerinin durdurulması için desteğini isteyip aldığı Öcalan’ın, daha önce kendisini öven bakanlarca suçlanması, bir “senaryo”nun oynandığını gösteriyor. 
Bu senaryoyla, “Her halde kalkıp özel villa tahsis edilecek hal yok” diyen Cumhurbaşkanı’nın diğer yandan, “Şartların iyileştirilmesine yönelik yapılması gereken her şeyi devlet yapmıştır. Bundan daha ilerisi zaten olamaz. Şu anda orada iki odası var, iki odasının dışında televizyonu… Bunların hiçbirisi yoktu, bizim iktidarımız döneminde bunları verdik” cümlesindeki işin gerçeği perdeleniyor.
Halen ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm Öcalan’la “çözüm süreci”nde “müzâkere”yi sürdürmek için sekretarya/eleman ve imkân bahşedilmesi, kamuoyunun nazarından kaçırılıyor…

SORMAK LÂZIM
İllüzyon…

Okunma Sayısı: 3513
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı