"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Koronavirüs belâsında İdlib ateşkesi

Cevher İLHAN
24 Mart 2020, Salı
Dünyanın ve Türkiye’nin en baş belâsı koronavirüs salgını bütün ağırlığıyla devam ederken, en son İdlib’de iki askerin şehit edilmesi Suriye meselesini yeniden hatırlattı.

Her ne kadar iktidara ilişik medyada Suriye ordusunun üstüne atılmaya çalışılsa da, Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasında, “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde görevli unsurlarımıza bölgedeki bazı radikal gruplar tarafından yapılan roketli saldırı sonucu iki kahraman silâh arkadaşımız şehit olmuş, biri de yaralanmıştır” denilmesi Suriye’de ateşkesle barışı istemeyen ve Türkiye’yi savaş fitnesine itme komplosunu kuran menhus mihrakları sözkonusu etti.

3 Şubat’tan bu yana İdlib’de altmış şehidin verildiğini duyuran Bakanlık, her ne kadar “radikal gruplar”ın ismini vermese de, Mehmetçiğin Rus askerleriyle ortak devriye gezdiği M4 karayolu çevresinde Suriye hükûmeti güçlerinin bulunmadığı, saldırının El Kaide’den kopma Nusra’dan ayrılan, Türkiye’nin destek verdiği bölgede etkin “kontrol dışı” silâhlı grupların başında gelen ve en başta “ateşkese uymayacaklarını” duyuran Heyet Tahriri Şam’dan (HTŞ) iki yıl önce ayrılan Hurras El-Din örgütünden ya da IŞİD’den geldiği belirtiliyor. 

KÜRESEL MİHRAKLARIN SAVAŞ TAHRİKİ

Belli ki işgal ortağı küresel mihraklarla ABD’nin “kara gücüm” dediği, silâhlandırıp eğiterek desteklediği işbirlikçisi güdümlü silâhlı radikal örgütler, Türkiye ile Rusya’nın İdlib’de çatışmaları sonlandıracak “anlaşma”sının işlemesinden rahatsızlar. Her fırsatta sözkonusu ateşkesi bozup yeniden çatışmalarla iç savaşın alevlenmesi peşindeler. 

Bu süreçte Türkiye’ye gelen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in “artık bu tür ateşkeslerin olmayacağı”nı iddia edip, “Türkiye geri çekilemez, yoksa dört milyon Suriyeli mülteciye üç milyon daha eklenir ve bununla başa çıkmaz; bu nedenle askeri gücünü kullanacak!” tahrikinin maksadı bu. (gazeteler, 8.3.20)

Vakıa şu ki Ankara’nın ateşe körükle gitmesinin acı bedelini Türkiye bir günde 34 şehitle ödedi. Ve Bakan’ın “misilleme bilânçosu”nda yüzlerce hedefinin havadan ve karadan vurulduğu, binlerce komşu Suriye askerinin öldürüldüğünü duyurusuyla, hızla “Müslümanın Müslümana kırdırıldığı, “Ahmed’in Mehmed’e, Hasan’ın Hüseyin’e katlettirildiği” dehşetli savaş ve kıtal komplosuna düştü! 

Bu açıdan, 17 Eylül 2018 tarihli “İdlib muhtıra”sında “ülkenin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütleri” yenileyen son “İdlib mutâbakatı” Suriye’de ateşkesle barışın tesisinde önemli. 

ATEŞKESİN SÜRMESİ, BARIŞ VE ÇÖZÜM İÇİN…

Bu  kapsamda “BM tarafından terörist olarak tanımlanan tüm gruplarla mücadele”nin vurgulanıp, özellikle “Suriye’de askeri çözümün olamayacağı, ihtilâfın ancak Suriyelilerin öncülüğünde BM kararlarıyla uyumlu siyasi süreçle sona erdirilebileceği” ve Şam yönetimiyle  -radikal silâhlı örgütlerin dışındaki- bütün meşru muhalefetin katılacağı, ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini esas alan “anayasal süreç”in başlatılmasıyla barış ve istikrar yolunun açılacağı tesbiti fevkalâde ehemmiyetli. 

Aslında Cumhurbaşkanı’nın “Ateşkes, sınırlarımızı terör saldırılarına karşı daha korunaklı hale getiriyor ve çok iyi gidiyor” ifadesi de, Suriye iç savaşında barış ve istikrarın “askeri müdahale”de değil, “siyasi çözüm”den geçtiğinin açık ikrarı. (gazeteler, 6.3.20)

Bunun içindir ki Ankara, “artık bir gece ansızın gelebiliriz”, “misliyle mukabele” türü tahrik edici söylemlerle tuzağa düşmemeli. ABD’nin Suriye’yi bölüp parçalama ve haritasını çizdirdiği “İdlib Sünni devleti” kurdurma oyununa gelmemeli. 

Ateşkesin sürmesi ve kanın durması için öncelikle “Adana mutâbakatı” zemininde Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörü oldukları Astana ve Soçi mutâbakatı” ekseninde bölgesel işbirliğiyle “mutâbakat”taki taahhütlere uyulmasını sağlamalı, ateşkesi korumalı.

Zira Suriye’de ve bölgede barış ve istikrarın yolu açılmasının “askeri müdahale ve harekâtlar”la değil, aklıselim, diyalog ve diplomasiyle “siyasi çözüm”de. Ankara artık bu perspektiften sapmamalı.

Okunma Sayısı: 2268
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Fatih

    24.3.2020 23:27:46

    Cevher Bey Ramazan Kardeşimizin sorusunun cevabını bende merak ettim. Bekliyoruz.

  • Ramazan ÇALIŞAN

    24.3.2020 10:51:57

    Sayın Cevher bey, hiç bir şey "Hikmet"siz hareket edemez.Yıldızlar ordusundan,zerreler ordusunana kadar herşey "Emir tahtında" hareket ediyor.Diğer hastalıklar ve musibetler gibi, koronavirüs salgınında, hikmetni bilemediğimiz bir çok vazifeleri olduğunu,kainatta hiç bir şey'in başı boş olmadığını, en iyi Risale-i nur okuyanlar bilir.Onun için "koronavirüs"e baş belası tabiri uygun düşmemiş.Ayrıca süriye olayları ile koronavirüs arasında yazınızın içeriğinde hiç bir bağlantı yokken yazınıza " Koronavirüs belâsında İdlib ateşkesi"başlığını neden koyduğunuzuda anlayabilmiş değilim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı