"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hazreti İbrahim’in (as) tahkiki imanı

Hâlime EDİP
27 Ağustos 2017, Pazar
Gözüm güneşe ilişti İbrahim (as) misali.

Gözümün gördüğüne yetmiyordu aklımın bildiği. Zaten gönlümün hissettiğine de denk gelmiyordu bu anlamsız bilgi birikimi. Yoksa siz, aklın alanına girmez mi zannediyorsunuz bu hisleri? İbrahim’in (as) batanların ilah olamayacağını anlayıp da onları sevmeyişini? Ama haklısınız… Büyükler bize yanlış öğrettiler. Aklı kalpten ayrı bildiler. Dini sadece kalbi bir his ve dildeki iki kelâm olarak gördüler. Sırf bu yüzden, yıllardır Allah’ı anmakla mutmain olmuyor kalpler. Hâlbuki insan sevdiği kadar öğrenir ve bilir, bildiği kadar da sever. Bu iki olgu sürekli olarak birbirini takip eder ve destekler.

Eğer Allah’ı andığımda mutmain olmak istiyorsam ilk önce anlamam gerek “La ilahe”yi. Sonra anlamlandırmalıyım Allah kelimesini. En son kalbime anlatmalıyım “La ilahe illallah” cümlesini.

Evet, ne bir ön kabuldür La ilahe illallah, ne de bir taklidin simgesi. Aksine o, bilişsel öğrenme basamaklarından geçen bir araştırmanın sonucudur, bir tahkikin neticesi.

Gözüm güneşe ilişti İbrahim misali…

Güneş her gün doğuyor, dünya kendi ekseni etrafında 1600 km/saat hızla dönüyor, ay bu dönüş sırasında dünyaya eşlik ediyor, yeni doğan bir kuş hiç eğitime tabi olmaksızın uçabiliyor, insan midesi kendisine gelen besinlere göre salgı salgılayıp besini parçalayabiliyor, elektron çekirdeğin etrafında tesbit edilemeyen bir hızla dönüyor… Güneşin, dünyanın, ayın, midenin, kuşun, elektronun, yaptıkları işi düşünüp organize edecek, düzenleyecek kabiliyetleri yok (La ilahe); onları düzenleyen, organize eden, ne yapacaklarını bildiren biri olmak zorunda (illa Rab). Çünkü onlar bu işi yapacak ilme de sahip değiller (La ilahe); bütün bu işleri yapan kişi, bu işler için gerekli ilme sahip olan kişidir (illa Âlim).

İçimdeki merhamet duygusundan dolayı muhtaç durumda olan kişilerin ihtiyaçlarını gideriyorum, ama bakıyorum ki kendimin de kendi kendime gidermediğim bir takım ihtiyaçlarım var. O zaman ben mutlak ihtiyaç giderici olamam (La ilahe); benim ve başkalarının ihtiyacını gideren, fakat kimseye ihtiyacı olmayan bir zat olmalı (illa Samed).

Bir çiçek dalından koparıldığında solup güzelliğini kaybediyor. Eğer güzelliğinin kaynağı kendisi olsaydı asla solmaması lâzım gelirdi (La ilahe). Bu güzelliğin kaynağı her durum ve şartta güzelliğini muhafaza edebilen biridir (illa Cemil). 

Kalbim çirkin bir adamın ipeksi sözlerine sevdalanıyor. Sonra ne olduysa oluyor ve nehirlerce dil dökse de tatmin etmiyor gönlümü, yetmiyor sevdamın devam etmesine. Demek sevginin membaı ne kelimedir ne de çehre (La ilahe). Dilediği zaman dilediği şeyden ötürü sevgi hâsıl edebilendir asıl sevginin sahibi (illa Vedud). 

Şu halde kâinat üzerindeki hiçbir varlık, üzerinde bulundurduğu özelliklerin (dönme, uçma, bilme, ihtiyaç giderme, güzellik, sevilme…) kaynağı değildir. Fakat bu özelliklerle var olduklarına göre hiçbirisi kendi varlığının var edicisi olamaz. Başka bir deyişle; hiçbirisi İlah olamaz: (La ilahe). 

İlah diye bildiğim varlık Rab, Âlim, Samed, Cemil, Vedud diyebildiğim olmalıdır. Bütün bu isimleri üzerinde barındıran bir zat ancak ilâh olabilir: “İllallah.”

Okunma Sayısı: 3935
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı