Her vefat yıldönümünde derslerde, sohbetlerde, mevlid ve sâir programlarda kendisini rahmetle yâdettiğimiz Zübeyir Gündüzalp’in hayatından ve örnek şahsiyetinden bahisle, payımıza düşen hisseleri almaya gayret gösteriyoruz.
Onun tarihçe-i hayatını incelediğimizde, hatıratını okuduğumuzda ve bilhassa hususî notlarını dikkatle mütalâa ettiğimizde, hakikaten bir çok yönüyle örneklikte teşkil eden mümtaz bir şahsiyet olduğuna tamamiyle kanaat getiriyoruz.
Daha evvelki çalışmalarımızda da, onun en büyük, en birinci ve en mühim vasfının “sadâkat” olduğundan söz ettik.
Ayrıca, lâhika mektuplarında geçen “Zübeyir sisteminde” tâbirinden hareketle, onun bir çok yönüyle örnek alınacak, nümûne-i misâl olarak kabul edilecek ender bir şahsiyet olduğundan bahsettik.
Âcizâne, o “Nur Kahramanı” ile ilgili olarak tesbit edebildiğimiz bâriz bir hususiyetinin de şu tarzda olduğuna kanaat getirdik:
Kendi meslek ve meşrebinin muhabbeti ile yaşamak. Bundan asla tâviz vermemek. Tam bir dirayetle sebat etmek. Ehl-i imandan kimseye kin, husûmet beslememek; düşmanlık etmemek... Buna mukabil, her önüne gelene “mavi boncuk” dağıtmamak. Kendini daire haricî kimselere istismar ettirmemek. İnandığı istikametli çizgideki istikrarını hiç bozmamak ve sarsılmamak. Tam bir sabır ve sebat ile hizmetine kırıksız ve tereddütsüz şekilde devam etmek...
Aynen “Zübeyir sisteminde” gördüğüm, yakînen tanıdığım, yakın tarihte vefat eden Saadeddin Çelik Ağabey de, Zübeyirvârî hep şu mânada duâ ederdi: Allah istikametten ayırmasın. Allah, kudsî hizmetimizi, cümle kardeşlerimizi ve cemaatimizin şahs-ı mânevîsini her türlü şahsî, siyasî, dünyevî ve haricî cereyanların şerrinden muhafaza buyursun. Âmin.
Murdarlık ve ötesi
İstanbul’daki Belediye Başkanlığı seçimleri, hemen her yönüyle tarihe geçecek bir mahiyete büründü.
Seçimlerin üzerinde haftalar geçti, hâlâ bir sonuç yok. En yetkili kurum olarak, YSK da nihaî karar veremiyor bir türlü.
Seçmen kitlesi ve sâbit nüfusu 16 milyonu aşan koca İstanbul, öylece bekleyip duruyor. Üstelik, daha ne olacağını, nelerin yaşanacağını bile bilmeden, bilemeden...
Derken, rakiplerden biri olan İmamoğlu çarşı-pazar gezip futbol arenasında boy gösterirken, diğer rakip Yıldırım hayli ses getiren bazı açıklamalarda bulundu. İşte, o açıklamalar esnasında, kendi ifadesiyle “İstanbul seçimleri mındar oldu” dedi ve ardından şunu ekledi: “Mındar etten kavurma olmaz.”
Gelişmelerden bağımsız olarak ele alındığında, “murdarlık” ile ilgili söz de doğru, verilen misâl de. Ne var ki, seçim sonucu hakkında asıl söz ve yetki sahibi durumundaki Yüksek Seçim Kurulu henüz bir karar vermeden, sayın Yıldırım’ın tutup bu tarz bir açıklamada bulunması, en azından bazı zihinlerin dumura uğramasına ve ortalığın da zihnî murdarlıktan kokuşmasına sebebiyet verdi.
Şundan yüzde yüz eminiz ki: İstanbul’daki seçim sonuçları—velev ki 2-3 bin oyla olsun—kendi lehlerinde tecelli etmiş olsaydı şayet, şimdiye kadar sarf ettikleri söz ve sergiledikleri tavırları asla aynı minvâl üzere gitmeyecekti. Hiç beklemeden ve tereddüt eseri dahi göstermeden hemen atlara binmiş Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaklardı. Tıpkı, başka zaman ve başka yerlerde yaptıkları gibi...
Bize göre, esas sakıncalı olan, milletin iradesine, dolayısıyla demokrasiye karşı sergilenen bu ikircikli tavırdır.
Bu bakış tarzımız, tamamen objektiftir ve siyasî tarafgirlikten uzaktır, âzâdedir. Zira, bugün tam bir rekabet halinde karşı karşıya gelen her iki partiye olan mesafemiz aynıdır.