"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur hizmetinde vekil-vâris meselesi

M. Latif SALİHOĞLU
12 Aralık 2016, Pazartesi
İslâmda “vasiyet” yazmak sünnet olarak kabul edildiği için, Bediüzzaman Hazretleri de vefatından evvel bir “Vasiyetnâme” yazarak, “metrûkâtım” dediği hususî eşyasını 12 kahraman kardeşinin “sadık ve mübarek” ellerine teslim edilmesini istiyor.

Bazı kimseler, bu vasiyetnâmenin içine “Risâle-i Nur’un telifât, neşriyat ve ilânât hakkı” da dahil olmak üzere, hemen her şeyi dahil etmek sûretiyle, sâfi zihinleri allak-bullak etmeye uğraşıyor.

Aynen, yıllar yılı “Latince Risâle olamaz! Lûgatçeli Risâle zinhar olamaz!” denilmesi ve bu meselede boş yere türlü mahkemelere başvurulması gibi.

Oysa, Üstad Bediüzzaman o Vasiyetnâmelerinde “Risâle-i Nur’un telif ve neşir hakkı”ndan hiç söz etmediği gibi, aslında neyi kast ettiğini de özellikle şu ifadelerinden gayet açık bir sûrette anlamak mümkün:

“Aziz, sıddîk kardeşlerim ve vârislerim; 

“Ecel gizli olmasından, vasiyetnâme yazmak sünnettir. 

“Benim metrûkâtım ve Risâle-i Nur’dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım ve sâir şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikaların heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum.

“Onlara bırakıyorum ki, emr-i Hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrûkâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.” (Emirdağ Lâhikası)

* * *

Zaten gayr-ı menkulü olmayan Üstad Bediüzzaman vefat ettiğinde, tereke hâkimi geliyor ve bahsedilen metrûkâtını kayda geçiriyor ve bunlar liste halinde talebelerine emanet ediliyor.

O şahsî ve hususî emanetlerin çoğu, o günden bugüne emin ellerde muhafaza ediliyor.

Yıllardır tartışılan ve bir türlü netlik kazandırılamayan “talebelerin tayinatı meselesinin” de dahil olduğu Vasiyetnâmenin özü ve özeti, esasen yukarıda sözü edilen “metrûkât ve hususî eşya”dan ibarettir.

Yoksa, Risâle-i Nur'un bütün hak ve hukukunu, umumî neşriyât ve sâir hizmetini kendi inhisar ve uhdesine bile almayan Hz. Bediüzzaman, bu hakkı tutup fani başka şahıslara vermesi düşünülemez bile. Hele ki, babadan oğula geçecek bir verâset intikali şeklinde, asla ve kat’a...

Evet, "Risâle-i Nur benim değil, Kur'ân’ın malıdır" diyen ve bu hususta “temellük” etmeyen Üstad Bediüzzaman, fâni şahısları bu meselede “mutlak vâris” yapmaz.

Velhâsıl, Hz. Üstad’ın kast ettiği “hususî metrukàt” meselesi ile kıyamete kadar sürüp gidecek olan bir umumî hizmet meselesini birbirine karıştırmaktan kaçınılması gerekir.

Meşveret ve Şûrâ ile

Risâle-i Nur Talebeleri, bir şahs-ı mânevî sûretinde temsil ediliyor.

Aynı şekilde, Risâle-i Nur hizmeti de bir şahs-ı mânevî tarzında devam edip gidiyor.

Şahıslarla kaim olmayan ve ferdî içtihadların tasarrufu altına girmeye mecbur olmayan bu Nuranî hizmetleri, ancak “meşveret ve şûrâ” sistemiyle devam ve idame ettirmek mümkün.

Esasen, Nur hizmetinin böyle olması hususu, Kur’ân’ın Şûrâ emrine istinaden, muhtelif Risâlelerde mükerrer sûrette nazar-ı dikkate sunularak ders veriliyor.

Meşveret ve Şûra’yı esas almayanlar ise, ekseriyetle “muteber şahıs” makamında gördükleri zatların sözlerine, hatta yer yer emir ve direktiflerine tâbi olarak kendilerince hizmet ediyorlar.

Bu durumda, hepimiz için en makbul duâ şöyle olsa gerektir: Cenâb-ı Hak, bizi istikametten ayırmasın ve şahsiyet-i mâneviye dairesinde muhafaza ve istihdam eylesin.

@salihoglulatif:

B. Said Nursî’nin Mesleği:

Bediüzzaman’ın mesleğinde, siyasete siyaset için, şahsiyet veya menfaat için bir alâkadarlığa zerrece yer yok. Aslolan şudur: Din-iman hizmeti siyasete âlet edilmesin; mukaddesata zarar verilmesin.

* * *

Üstad Bediüzzaman, "Siyaseti dinsizliğe âlet edenler"e karşı, bilhassa imanî-itikadî esaslarla mücadele etti; "Dini siyasete âlet edenler"e karşı da “siyasî-içtimaî düstûrlar“ ile mukabelede bulundu.

Okunma Sayısı: 4461
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • demokrat

    12.12.2016 12:57:23

    maalesef anlaşılmamaya devam edecek;ettirilecek mesele...çünkü Bediüzzamansız Nurculuk ve Nurculuğun tarikatleştirilmesi proje(sahip)leri böyle istiyorlar...

  • Mahzun Gönül

    12.12.2016 11:57:05

    Amin. sanırım benin gibi bir çok Risale-i Nur okuru bu konuyu bilmiyor . Aydınlattığınız için çok teşekkürler.

  • Garib Doğu

    12.12.2016 11:38:47

    Vekil ve varis meselesini doğru yansıtan,güzel bir tavzih yazısı.İşin hakikatını öğrenmek isteyenler için mükemmel bir yazı.Üstadın metrükatı ve şahsi eşyaları ile Risale-i Nur hizmeti,neşriyat ve sair diğer bütün haklar bilerek veya bilmeyerek birbirine karıştırılıyor. Halbuki mektubatta şu ifadeler net olarak hak ve hakikatın inhisar altına alınamayacağını hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde apaçık gösteriyor. Mektubatta yer alan metin:''Hak ve hakikat inhisar altına alınamaz.İman ve Kur'an nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usulunu,kanununu inhisar altıan alabilirsiniz.Fakat hakaik-i imaniye ve esasatı Kur'aniye resmi bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya müamelatı süretine sokulmaz.Belki bir mevhibe-i ilahiye olan o esrar, halis bir niyetle ve dünyadan ve HUZUZATI NEFSANİYEDEN tecerrüt etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.'' Bu meseledeki işin esasını,anlattığınız için teşekkür ve tebrikler sevgili yazar.Allah ebeden razı olsun.

  • Osman Yıldırım

    12.12.2016 11:12:58

    Evet Latif Bey; Çok önemli bir konuya temas etmişsiniz, şimdilerde piyasada bazı adamlar üstadın hayattaki talebelerinden bahisle "Bakin üstadın talebesi falanca eyleme bizzat iştirak etti veya falanca siyasiyi makamında ziyaret etti" öyleyse bu yapılanlar mutlak doğrudur Nur talebelerininde böyle yapmaları veya bunları tasvip etmelidir diye beyanlarda bulunmaktadırlar. Bu anlayış nederce doğru ne derece isabetli anlamakta güçlük cekmekteyim. Yani o şahsın her hareketi sanki üstadın vasiyeti imiş gibi sunulması ne derece doğrudur. Bu gibi davranışlar ustada ve Nurculuga saygisizliktir diye düşünmekteyim. Selam muhabbetler.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı