Kemalizm denilen ucûbe anlayış, dahilde hiçbir dine-mezhebe saygı duymaz ve duymamıştır. “Kemalist Türkçülük” dışında, hiçbir cereyana tahammülü yoktur ve olmamıştır. Lozan’da kabul edilen azınlık gruplar hariç, TC sınırları içinde hiçbir etnik menşei kabul etmiyor ve etmemiştir. Kürt, Türk, Alevî, Sünnî, Bektaşî’nin kadim varlığını olduğu gibi kabul etmiyor ve etmemiştir.
Bunların hepsinin, en başta Kemalist olmasını istiyor ve daima bunu dayatmıştır: Kemalist milliyetçi, Kemalist dindar, Atatürkçü Alevî, Atatürkçü Hoca, vesaire. Bunların dışında başka hiçbir dinî-etnik varlığa tahammül dahi göstermiyor ve göstermemiştir.
İşte, bu güzelim vatanda yüz yıllık ana sorun budur. Diğer bütün sorun ve sıkıntılar, özellikle bundan tevellüt edip çoğalmış, yahut kuvvet kazanmıştır.
Netice itibariyle, bizdeki şu kronikleşmiş Kemalizm sorunu, aynı zamanda bir “insanlık sorunu” halini almıştır. Yani, gerçekte bir Kürt, Alevî, Sünnî sorunu yoktur; varsa şayet, yahut var gibi görünüyorsa, o aslında bir insanlık sorunudur. Özetle: Hukuk, eşitlik, demokrasi, insan temel hak ve hürriyetler sorunudur. Nokta.
*
Buna göre, insanlarımızın dinî ve etnik mensubiyeti ne olursa olsun, hep birlikte Kemalizme karşı mücadele vermeli: Tabiî ki fikir plânında, hukuk ve demokrasi zemininde.
Bu çerçevede verilecek kararlı bir mücadelede Kemalizmin yenileceği ve zamanla bertaraf olup gideceği muhakkaktır. Çünkü, bu ucûbe zihniyetin fikir cephesi zayıftır, hukuk ve demokrasi mazisi sâbıkalıdır. Yakın tarihte, tümüyle hayata hâkim olduğu zamanlarda, farklı hiçbir fikir sahibine hayak hakkı tanımamıştır. Onlara her türlü cezayı revâ görmüştür. Masum insanları sürgüne göndermiş, zindana attırmış, zehirlemiş, öldürmüş, bazen de ölümden beter cezalar uygulamıştır.
Aynı şekilde, Kemalizm, hukuk ve demokrasi ayıplıdır. Hakimiyeti devrinde hiçbir siyasî partinin seçimlere katılmasına imkân-fırsat tanımamıştır. Bir bahane ile o partileri kapattırma yoluna gitmiştir. Evet, hukuk tanımazlığı sebebiyle, zaman zaman darbe yapmaktan da geri durmamıştır. 27 Mayıs (1960), 12 Eylül (1980) darbeleri ve sair muhtıralar hep Kemalizm adıma yapılmıştır.
Bütün bu darbelerin hayır getirmediği apaçık görüldüğü halde, Kemalistler, Kemalizm adına çıkıp itirafta bulunmamış ve milletten özür dilememişlerdir. Çünkü, aynı zamanda mağrur ve kibirlidirler. Aralarında mebzul miktarda Nemrutçuklar, Şeddatlar, Firavuncuklar var. Kendilerini bu vatanın asıl sahibi, birinci sınıf vatandaşı görürken, milletin geri kalan kahir ekseriyetini ise güdülmesi gereken kalabalıklar olarak görüyorlar. Yani, sair insanlara yönelik olarak insanî bakışlarında da ciddi bir sorun ve sakatlık var. Diğer insanlar, isterse millî kahraman olsun, onların yanında hiçbir değerleri yoktur: İstiklâl Harbindeki Millî Mücadele kahramanlarından Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Dr. Adnan Adıvar, Çerkes Ethem, Cafer Tayyar, Erzurumlu Rüştü Paşa, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey, Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey, Adnan Menderes, Alay Kumandanı Bediüzzaman Said Nursî ve onun bazı hâs talebeleri (Albay Hulûsi Bey, Binbaşı Asım Bey, Binbaşı Re’fet Bey), hayatlarının sonuna kadar hep Kemalistlerin baskı, tazyik, tarassut ve tehditleri altında kalmışlardır.
Kemalizm ve Kemalistler, aynı zamanda Şeyh Said Hadisesinin, Menemen Kumpasının, Dersim Fâciasının, İstiklâl Mahkemelerinin ve daha birçok kanlı fâcianın da müsebbipleri ve günah ortakları durumundadırlar.
Bütün bu günah ve cinayetler orta yerde dururken, diğer (Kürt, Alevî, Bektaşî gibi) meselelerin halli, çaresi, çözümü mümkün görünmüyor. Çünkü, bu zahirî dertlere kaynaklık eden cereyan başka. O cereyan, hemen herkese şunu dayatıyor: Sen Kemalist veya Atatürkçü olmak dışında, başka hiçbir şey olamazsın.
İşte, en evvel bu dayatmadan kurtulmak icap ediyor. Gerisi kolay hale gelir.