"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Affetme vasfı

Sami CEBECİ
06 Mayıs 2015, Çarşamba
Affedicilik vasfı, Allah’ın en büyük vasıflarındandır. “Ben rahmetimin yüzde birini dünyaya, geri kalanını âhirete bıraktım” hadis-i kudsîsi büyük bir müjde olarak haber verilmiştir.

Yaratılışı gereği çeşitli hata ve günahları işlemeye meyilli olan insanların, dayanıp sığınabileceği tek adres, ancak Allah’ın rahmet ve mağfiret dergâhıdır.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîmin yüzlerce âyetinin sonunda, bilerek ya da bilmeyerek kullarının işlediği günahları bağışlayacağını ve affedeceğini haber vermekte ve ümitsizliğe kapılmamalarını ferman etmektedir. Zümer Sûresi 53. âyet bunlardan sadece bir tanesidir. “De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki, Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”

Cenâb-ı Hakk’ın Gaffar ismi günahların vücudunu ister. Eğer yeryüzü hiç günah işlemeyen insanlarla dolsaydı, elbette Allah günah işleyecek kullarını yaratır ve onları da bağışlardı. Günahların işlenmesi tövbe etmeyi ve Allah’tan af dilemeyi gerektirir. Allah ise, günaha girip pişman olarak, bir daha o günaha dönmemek üzere bağışlanmayı dileyen kullarını sever. “Muhakkak ki Allah çok tövbe edenleri ve temiz olanları sever.” (Bakara Sûresi: 222.) âyeti bu hakikati ifade eder.

Affedicilik vasfı, Allah’ın en büyük vasıflarındandır. “Ben rahmetimin yüzde birini dünyaya, geri kalanını âhirete bıraktım” hadis-i kudsîsi büyük bir müjde olarak haber verilmiştir. Mahşer günü cennete girecek her bir mü’mine, tanıdıklarından cehennemlik olan on kişiye şefaat hakkı vermesi, evliyalara yetmiş, şehitlere daha fazla, peygamberlere ümmetlerine şefaat hakkı ihsan etmesi, Allah’ın rahmetinin ve affediciliğinin deryalar gibi geniş olduğunu gösterir.

Bütün peygamberlerde olduğu gibi, affedicilik vasfı Sevgili Peygamberimizde (asm) en üst noktadaydı. Ekserisi müşrik bir toplum olan Mekke ahalisini şirkten tevhide, cehaletten saadete dâvet ederken onlar onu reddediyordu. Azatlı kölesi Zeyd bin Harise (ra) ile Taif’e gitti. Taifliler onu dinlemedikleri gibi, gençleri yollara dizerek onu taşlattılar. Kendisi de Zeyd de kan revan içinde kalarak, güçlükle kendilerini Taif dışında bir bağlığa attılar. O sırada Hazret-i Cebrail (as) kendisine göründü ve “Ya Resûlallah! Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi. Eğer sen istersen, şu iki dağı bu âsi kavmin üzerine kavuşturuverecek” dedi. Sevgili Peygamberimiz (asm) “Ben âlemlere rahmet için gönderilmiş bir peygamberim. Onlara bedduâ edemem.” diye cevap verdi. Sonra mübarek ellerini semaya kaldırdı ve “Allah’ım! Bu kavmim ne yaptıklarını bilmiyor. Sen onları bağışla. Onların neslinden İslâma sahip çıkacak olan kimseler gönder” diye hazin bir duâ etti. Bu duânın bereketiyle Taif’ten çok bahadır İslâm fedaileri yetişti.

O, hayatı boyunca hep affedici oldu. Kendisini öldürmek isteyenleri bile affetmeyi tercih etti. Mekke’yi fethettiği zaman birkaç kişinin dışında herkesin affedildiğini ilân etti. Büyük bir affedicilik örneği gösterdi. Yüksek ve güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildiğini söyleyen o büyük Peygamber (asm), her cihetle büyük olduğunu ispat etti. Zira büyüklüğün en büyük alâmeti, hata ve kusur işleyenleri affetmektir. O da öyle yaptı ve ümmetine bu cihetle de örnek oldu.

Kâinatın Efendisini (asm) her cihetle örnek alan ve adım adım takip eden ve bu asırda onun son temsilcisi vasfına haiz âhirzaman müceddidi Bediüzzaman Hazretleri de, affetmeyi adeta bir meslek haline getirdi. “Beni idamla mahkûm etmek isteyen adamlar, eğer Risale-i Nur’la imanlarını kurtarsalar, siz şahit olun ben onlara hakkımı helâl ediyorum” dedi. “Beni kasaba kasaba dolaştıranlara, memleket memleket sürgüne yollayanlara, zindanlarda bana yer hazırlayanlara hep hakkımı helâl ettim” beyanlarıyla Allah Resûlünün (asm) yolunu takip ettiğini gösterdi.

Allah Resulünü (asm) ve üstadlarını takip eden Nur Talebeleri de aynı affedicilik gayreti içindedirler. Kötülük de yapılsa, onlar ona iyilik ile karşılık vermeyi şiar edinmişlerdir. Zira âyet-i kerimede “Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir.” (Fussilet Sûresi: 134.) buyurulur. Bu, insan nefsine çok ağır gelen bir meseledir. Ancak Allah’ın rızası, nefse ağır gelen bir şeyi duygularını aşarak yapabilmektir. Böyle yapanlar çok şey, hatta pek çok şey kazanacaklar, dünya ve bilhassa âhirette yüksek mükâfatlarla karşılaşacaklardır. Zaten, Hâfız-ı Şirazî’nin dediği gibi “Dünya öyle bir meta değil ki, bir nizaa değsin.” Üstad da diyor: “Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz’î işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın.” Yine devamla Hafız-ı Şirazi diyor: “İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına karşı sulhkârâne muâmele etmektir.” (Mektubat, s. 450)

Bunlar ne kadar yol gösterici düsturlar! Bugün toprağın üstünde olan bizler, yarın toprağın altında olacağımızı hatırdan çıkarmamalı, öze taallûk etmeyen cüz’î kusurları affederek, dostlarımızla iyilik ve cömertlik, haricî düşmanla da sulh ve barış içinde yaşamayı sürdürmeliyiz. Zira barış ve huzurun temeli bunlardır.

Okunma Sayısı: 2076
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said ceylan

    6.5.2015 13:40:19

    Sayın yazar merak ediyorum kimi affedecez.icimizdeki akepelilerimi affedecez yoksa risale-i nurlara kelepce vuran siyasal islamcılarımı affedecez?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı