"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şefkat kahramanları hizmet başında

Sümeyye Tuğçe ENGİZ
12 Mayıs 2013, Pazar
“Ey insanlar! fani, kısa, faidesiz ömrünüzü; baki, uzun, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır. Baki-i hakikinin yoluna sarf ediniz. Çünkü baki’de mütevveccih olan şey bekanın cilvesine mazhar olur.’’
Bâki’ye müteveccih olan fâni bedenler ter içinde, aşkla, şevkle neşe ve sevinçle hizmet ediyorlar. Öyle bir hizmet ki, her zahmetinde bin lezzet veriyor. Hani “arı gibi çalışıyorlar” derler ya! Kermesimizin bulunduğu bina da arı kovanından farksız görünüyordu. Çıkan sesler bir gürültü değil, gürül gürül bir hizmetin sesiydi. Eller çalışıyor, diller konuşuyor, gönüller coşuyordu. Gün, hizmet günüydü. Boş durmak değil, koşturmak zamanıydı. Eskişehir’deki şefkat kahramanları işte böyle bir koşturma içindeydiler.
Elhamdülillah Rabbimiz bizleri böyle güzel bir hizmette istihdam ediyor. Küçüğünden büyüğüne, gencinden yaşlısına, herkes elinden geldiğince, gücünün yettiğince bir şeyler yapmak, bir işin ucundan tutmak için gayret ediyor. Kimse cisminin küçüklüğüne, kuvvetinin cüziliğine aldırmayıp, bir buz parçası hükmündeki enaniyetini havuza atıp eritmekte, hizmet havuzunda fâni olmak peşinde. Hepsi birer enesiz hâdim-i Kur’ân sanki. Karınca, kararınca, fakat tam inanç ve ihlâsla, asrın yangınını söndürmeye çalışıyor. Hepsi de Allah için başlamakta, Allah için işlemekte vesselâm.
Sabahın erken saatinde başladı kermesimiz. O sabah kimsenin eli boş değildi kermese gelirken. Pastalar, börekler, tatlılar... Orada da boş durmadı eller; kimi sarma sardı, kimi mantı kapattı. Kimisi oruç ağzıyla iştirak etti bu hizmete, kimisi ufacık çocuğuyla...
Yorulmaktan mutlu olur mu insan? Sıcaktan bunalmasına, eli kolu yorulmasına rağmen şükreder mi haline? Evet bu insanlar tatlı bir yorgunluğun dayanılmaz hafifliği ile mutluluktan mest oluyorlardı. Allahım! Bu ne lezzetli bir hizmet, bu ne büyük bir himmet? Herkesin kalbinde huzur çağlıyor, yüzünde bir nur parlıyordu.
Üstadımız sürekli zindan, sürgün, tecrit ve mahrumiyetle geçen bir hayat yaşamıştı. Hayatında dünya zevki adına bir şey görmemişti. “Ben acele ettim kışta geldim, sizler cennetâsa bir baharda geleceksiniz.’’ derken sanki tam da bu günleri söyler gibiydi. Evet, şimdi bahardayız. Hem de cennetâsa bir baharı yaşıyoruz. Şimdi ne mahkeme, ne hapis kaygısı, ne arama, ne baskın kaygısı var. Zira Nurun hadimlerinin huzurun da bekçileri olduğu anlaşıldı artık.  Kermes binamızın tam karşısında polis karakolu var. Onlar da asayişin asıl muhafızlarının Nur Talebeleri olduğunun bilinci içinde, bizlere saygı ve muhabbetle bakıyorlar. Bundan 78 yıl önce Eskişehir Hapishanesinde Üstadımın ektiği Nur tohumları filiz vermiş, meyveye durmuştu.
Bizleri böyle cennetâsa baharda, şirket-i manevîye-i uhrevîyede, nurun sancağı altında böyle bir hizmette istihdam eden Rabbimize sonsuz şükürler olsun diyor, kermesimizin hayırlı hizmetlere vesile olmasını diliyoruz.
Okunma Sayısı: 880
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı