Detaylı bilgi için TIKLAYIN
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

İtlâfa kar tatili



Yurt genelinde yaşanan yoğun kar yağışı sebebiyle, bilhassa köy yollarının çoğu ulaşıma kapandı.

Bu durumda, gerek şehirde ve gerekse köylerdeki öğrencilerin okula rahat gidip gelemeyeceği hesaba katılarak, sömestr tatili bir hafta daha uzatılmış oldu.

Okulları tatil ettiren yoğun kar yağışı, aynı zamanda "kanatlı hayvan itlâfı"nı da tatil ettirdi. Özellikle köy yollarının ulaşıma kapanması, resmî itlâf ekiplerinin işini hayli zorlaştırdı.

Türkiye'de şu anda yüzlerce değil, binlerce köy yolu kapalı durumda. İtlâf ekiplerinin bu köylere vasıtayla gidebilmesi adeta imkânsız. Gitmek için, haftalarca (bazı köyler için aylarca) beklemeleri gerekir.

İşin garibi, bu seneki kar yağışı âniden bastırdı ve beş gün zarfında bütün Türkiye'yi beyaz bir örtüyle kapladı.

Bu âni gelişmenin acaba ne gibi bir hikmeti var? Bunu düşünmek gerek.

* * *

Bilindiği gibi, kuş gribi gerekçesiyle kar yağışından bir–iki hafta önce başlayan kanatlı hayvan itlâfı, yer yer adeta vahşete dönüştürülerek tatbik edildi.

Yakalanan bütün hayvanlar, canlı canlı poşetlere, torbalara konularak götürüldü. Usûlüne uygun şekilde kesimleri yapılmadan, yine çoğu canlı, yarı–canlı şekilde kazılmış çukurlara gömüldü. Hatta, bazı yerlerde ateşe atılarak yakıldı... Bu ürpertici vahşet tabloları pekçok yerde sergilenirken, ufukta daha başka mahzurlar, başka tehlikeler de belirmeye başladı. Meselâ:

* Bazı tavuk türlerinin yok edilmesi.

* Köy tavukçuluğunun ortadan kaldırılmasıyla, çekirge, akrep, çıyan ve börtü–böcek istilâsının meydan alması tehlikesi.

* Ekolojik dengenin bozulması tehlikesi.

* Beyaz et tüketimine mecbur, hatta muhtaç durumdaki insanların çok müşkil bir durumda bırakılması.

* Geçimini tavukçuluktan sağlayan köylülerin, çiftçilerin düşüncesizce ve tedbirsizce mağdur durumda bırakılması.

* Daha milyonlarca kanatlı hayvanın telef edileceğinin resmî ve yetkili makamlarca açıktan telâffuz edilmesi.

Bunlar gibi, daha başka mahzurlar da zuruh etmiş olmalı ki, iş gelip "gayretullah"a dokunacak noktaya kadar dayandı.

* * *

Hadise, henüz taze ve zihinlerde canlılığını koruduğu için, hepiniz hatırlarsınız ki, tavuk ve sair kanatlı hayvan itlâfı bütün şiddetiyle devam edip gidiyordu ki, Meteoroloji tarafından "yoğun kar yağışı" müjdesi verildi.

Kiminin "Sibirya soğukları" dediği bu kar yağışından, hemen bütün Türkiye etkilendi. Karada, havada, denizde ulaşım büyük ölçüde aksadı. Özellikle köy yolları büyük ölçüde kapandı.

Alınan olağanüstü tedbirlerle tek açık tutulan yollar ise, büyük şehirlerin ana arterleri oldu ki, buralarda da itlâf edilecek tavuk ve diğer kanatlı hayvanlar zaten yoktu.

Neticede, bir–iki hafta süren hiddetli ve şiddetli itlâf çalışması, yine aynı şiddetteki kar yağışı sebebiyle—muvakkaten de olsa—engellenmiş oldu. Aradan biraz zaman geçmesiyle, ister istemez yükselen tansiyon düşecek, hiddet dinecek ve telefat işleri önemli oranda hız kesecek.

Bu arada, hayvancıkları bir derece nefes alan köylü vatandaş da, kendince bazı tedbirler alacak, meselâ kümes hayvancılığını daha sıhhî ve daha kontrollü yapmayı planlayacak.

Hâsılı, okullar için ilân edilen "kar tatili", aynı zamanda köylüler ve tavuklar için de hikmet yüklü bir "kâr tatili" oldu.

Avrupaî gözlükle bakanlar

Dünyaya Garp penceresinden bakarak gelişmeleri Avrupaî gözlükle takip edenlerin İslâmın ruhunu, özünü idrak etmeleri, acaba ne ölçüde doğru ve sağlıklı olabilir?

İşte, böyle adamlardan bazıları tutturmuş büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî ve talebelerini, Kalvenizm, Kapitalizm, dinde reform, hatta Protestanlık gibi cereyanlarla irtibatlandırarak anlatmaya çalışıyor.

Said Nursî ve talebeleri, o gözlüklerle hakkıyla anlaşılamaz ki, anlatılmaya çalışılsın... Hayatı boyunca burjuva ile uyuşamayan, hatta muhalif duran, dahası "Ben âvam tabakasındanım" diyen bir zâtı, kalkıp vahşî kapitalizm cereyanıyla irtibatlandırmak kadar vahşiyâne bir yorum olamaz.

Keza, bütün sosyal hayatı zehirlercesine altüst eden iki sözün "Sen çalış ben yiyeyim. Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne" olduğunu söyleyerek faizci kapitalizmi temelden reddeden ve buna karşı İslâmdaki zekâtın hikmetini dünyaya haykıran Bediüzzaman gibi bir zatı, fikir ve dâvasının tam zıddıyla itham etmek kadar zihin bulandırıcı bir tavır herhalde sergilenemez.

Umarız, bu yeni saptırma furyası uzun sürmez ve sahipleri de geri adım atarak âleme maskara olmaktan kurtulurlar. Aksi halde, kendileri bilir. Günah bizden gider. Şimdiden ikaz edelim ki, onları bu vâdide ileri gitmeleri ve muvaffak olmaları imkân ve ihtimal dışıdır.

Günün

Tarihi

28 Ocak 1889: 1868'den beri faaliyette olan Mecelle Cemiyetinin vazifesine son verildi.

On beş kadar tanınmış âlimin büyük emek verdiği Mecelle Cemiyeti, Cevdet Paşanın başkanlığında kurulmuş ve yirmi yıl boyunca mühim hizmetlerde bulunmuş bir ilim meclisidir. Asıl ismi Mecelle–i Ahkâm–ı Adliye olan Mecelle ise, Islâm hukûkuna bağlı kalınarak hazırlanan meşhûr kànun kitabının adıdır.

Mecelle heyeti, yirmi yıl çalıştıktan sonra bir nevi vazifesini tamamladı. Miadını doldurduğu gerekçesiyle, cemiyet kapatıldı. Ancak, eserin bütün maddeleri henüz tamamlanmamıştı. Bu eksik haline rağmen, Mecelle hükümleriyle amel etmeye yine de devam edildi. 1876'da yürürlüğe konulan Kànun–u Esasî/Anayasa ile hayat bulan Mecellenin birçok hükümleriyle tâ Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar da amel edildi.

1926'da ise, resmî olarak Mecelle hükümlerine son verildi. Onun yerine Avrupaî kànunlar konularak hukukta yeni ve bambaşka bir döneme girilmiş oldu.

* * *

Yekûn 1851 maddeden müteşekkil Mecelle'nin birkaç maddesi şöyledir:

* Kendi malı sanarak, başkasının malını telef eden, bedelini öder.

* Mazlum olanın, başkasına zulm etmeye hakkı yoktur. Meselâ, sahte para alan, bunu başkasına bilerek veremez.

* Hükümetin izni olmadan, yolda oturup satış yapılamaz.

* Ehven-i şerreyn, ihtiyar olunur. (İki şerden ehven olanı tercih edilir.)

28.01.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.01.2006) - Camide bir aykırı grup

  (25.01.2006) - İtlâf, istilâya bir dâvettir

  (23.01.2006) - Farklılıktaki zenginlik

  (21.01.2006) - Sanatçıların ahkâm kesmesi

  (20.01.2006) - Fatmaların dramı

  (19.01.2006) - Kılınmayan namaza yasak olur mu?

  (18.01.2006) - Katiller bile utanır; katilciler utanmaz

  (17.01.2006) - İtlâf yerine, inceleme ve takip

  (16.01.2006) - İtlâf fâciası

  (14.01.2006) - Af çuvaldızı

 
Reklam filmini indirmek için tıklayın

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004