Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Nisan 2007
Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular ; Mehmet Emin Birinci'yi anlattı...indirmek ve dinlemek için tıklayınız

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Ruhumuz nereden?

İnsanın nerden, niçin geldiği ve nereye gideceğini sorması en tabiî hakkıdır. Öyle ya, bunca yıldan beri dünyayı bayındır hale sokmak için varını yokunu ortaya koymuş. Son yüzyılda geldiği konum itibariyle oldukça kamaştırıcı bir teknoloji de yakalamış.

Tarih öncesi çağlarla ilgili arkeoloji biliminin bir kökü eski çağlar tarihi ise, diğer kökü jeolojidir. İlk insanın atası ve bugünlere nasıl geldiği konusunda da bu bilimin verilerine göre fikir yürütülmektedir. Ne gariptir ki, bu veriler kesin bir bilgi vermekten son derece uzaktır. Bilim adamları hep faraziyeler üzerinden kendilerinin de inanmadığı bir sonuca varmaktadırlar.

Genelde insan hakkında da varsayılan kökeni ile bir değerlendirme yapılmaktadır. Nedense var olan durumu ile ele alınması hep savsaklanmıştır. Oysa yazılı tarihten bu yana olan ve bugünün kimliği ile ele alınsa çok daha doyurucu ve sağlıklı bilgilere varılabilirdi. Birçok yönden çürütülen evrim teorisi ile bunca yıllar uğraşılmazdı.

Günümüz insanı, akıl, kalp, vicdan, irade ve sayısız duygularla donanmış bir varlık değil mi? Psikoloji insanın yetenekleri konusunda dehşete düştüğü gibi, anatomi bilimi de insan vücut organlarının komple yapısının olduğunu ortaya koyar. Anatomi ve bir yanıyla tıp, organların çalışma düzeni karşısında sadece hayrete düşüyor. Evrim varsayımının ve tesadüfün bu vücut makinesinde iş yapamayacağı artık gün ışığı gibi ortada. İnsandaki beyin ve diğer organlarla birlikte görülmeyen, ancak işlevlerinden fark edilen akıl, vicdan ve duyguların işleyişleri konusunda doyurucu bilgi yok. Bu konuda bilim, ya acizliğini ilân etmeli ya da bir yaratıcıya dayandırarak işin içinden çıkmalı değil mi?

Bilimi ortaya koyan insan aklı ve zekâsıdır. İnsan gibi daha binlerce san'atlar karşısında, doyurucu bilgi verme konusunda aciz de kalabilir. Aslında acizliğimizi kabul etmek de bir erdemdir. Değil mi ki; bir dakika sonramız hakkında bir garantimiz yok.

O halde, ne diye insan kökenini araştırmada varsayımlardan hareket ediyoruz? Acaba sağlam aklın vardığı bir sonuç mudur? Yoksa iradesiyle baş başa kalan insan büyük bir sorumluluk altına giriyor da, bu ağır yükü üzerinden atmak için mi çabalıyor? Evrim teorisine göre insanın ilk atasının maymun olduğunun esprisi bu mudur? Kökeninde hayvanlık varsa, sorumluluk da o derece bizden ırak olur. O zaman insanlar istediği gibi hareket eder; yani sorumluluktan kurtulurlar.

Ama bu, söylemekle ve kurgular kurmakla olmaz. İnsan geri tepmeci nasıl düşünürse düşünsün, aradan yol bulup akıl ve vicdan istesek de istemesek de bizi bazı başka alternatiflere götürür.

Kur’ân, apaçık ilk insanın topraktan, kuru bir balcıktan yaratıldığını, bunu yaratanın da kâinatın yaratıcısı Allah’tan başkasının olmadığını vurgular. Bu bakış açısına göre ilk insan, başkalarının dediği gibi, ilkel değil, tam aksine günümüz insanı gibi birçok yeteneklerle donanmıştı. Bizim gibi sevinçler yaşamış ve bizim gibi acılar çekmiştir. Dünyada birtakım sorumlulukları vardır.

Kaldı ki ve gariptir ki, Gılgamış Destanı, Sümerlilerin Enuma-eliş Destanı, Çin efsaneleri, Mısır’da Luxor tapınağı, Heriodes Destanı, Yunan efsaneleri gibi daha birçok efsaneler insanın çamurdan yaratıldığını ileri sürmektedirler. Elbette ki, efsaneler hiçbir zaman delil olamaz; ama orada kolektif bilincin az da olsa kırıntılarını görmek mümkün. İnsan kökenini güya ortaya koyan günümüz bilimi de bu efsanelerin ileri sürdüğü kuru bilgiden ne farkı var? Her ikisi de değil mi ki, şimdi var olan varlığımızın bütün özelliklerinden hareket etmiyor. Dayanak noktamız her gün gördüğümüz şey olmuyor da bin dereden su götürüyoruz.

Aklımız duruyorsa, aklımızın durduğu yerde aklımızı aşan bir gücü kabul etmek gerekmez mi?

Bu aslında kolaycılık değil; bu varlığımızla büyük bir sorumluluğu kabulleniyoruz; insan olma, dünyayı bayındır hale getirme, insanlığı barışa ve mutluluğa kavuşturma sorumluluğu. Yaradan bizi istediği maddeden ve istediği şekilde yaratır ve yaratmıştır. Üstelik kâinatta var olan elementlerle bizdeki elementler bir. Toprakta olan şey bizde de var; bir farkla ki, bizde bizi biz yapan ruh var.

Ruhumuz nereden?

[email protected]

Hüseyin KARA

14.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Zihinsel konumlandırma

  Ruhumuz nereden?

  YASEM Eğitim Fuarında


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004