Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Aile

Düşüğün sebepleri neler?

Çorum Kadın Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastahanesi Başhekimi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Dr. Erdal Orhanoğlu, her kadının düşük yapabileceğini ifade ederek, düşük yapan kadınların da ilerde sağlıklı bebekler dünyaya getirebileceğini söyledi.

En erken düşüğün 12 haftadan önce, en geç düşüğün ise 12 ve 20. haftalar arasında gerçekleştiğini kaydeden Operatör Dr. Erdal Orhanoğlu, “Kendiliğinden gerçekleşen düşük, bebek yaşarken veya bebeğin ölümünden sonra 1-3 hafta içinde olur. Kendiliğinden düşüğün görülme oranı yüzde 17-40 arasındadır. Bunların yüzde 70’i 16 haftadan önce, yüzde 65’i 12 haftadan önce görülür” şeklinde konuştu.

Dr. Erdal Orhanoğlu, çiftlerin yaşının düşüğe sebep olan etkenler arasında yer aldığını ifade ederek, “Annenin yaşı 30’un üstünde babanın yaşı 50’nin üstünde ise düşük riski daha büyüktür. Yaş faktörünün yanı sıra düşüğe neden olan ve annenin taşıdığı bir takım hastalıklardır. Diyabet, bazı kalp-damar hastalıkları, böbrek hastalıkları da düşüğe neden olan hastalıklar arasında sayılabilir” dedi.

Annenin yaşadığı bir takım ruhî depresyonların da düşüğe sebep olabileceğine dikkat çeken Dr. Orhanoğlu, “Korku, sıkıntı, acı çekme ve benzeri psikolojik gerginlikler de düşüğe neden olabilir. Bunların dışında, kaza, düşme, elektrik çarpması veya şiddete maruz kalma, ilaç veya gaz zehirlenmeleri, sigara ve uyuşturucu maddeler, beslenme bozuklukları, bazı kan uyuşmazlığı tipleri de düşüğe neden olabilir” şeklinde konuştu.

Düşüğe en büyük etkenin alkol ve uyuşturucu kullanımı olduğunu hatırlatan Başhekim Erdal Orhanoğlu, “Alkol ve sigara düşüğü tetikleyen etkenler arasında yer alır” şeklinde konuştu.

30.04.2007


Her anne ağrısız doğum ister

Özel Sani Konukoğlu Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Ahmet Şükrü Denker, “Yavrunuza kavuşacağınız doğum anı, belki hayatınızın en önemli anlarından biridir. En büyük sorun ise doğumun başlamasının habercisi olan ağrıdır” dedi. Dr. Denker, Özel Sani Konukoğlu Hastanesi’nde düzenlenen “Ağrısız Doğum” konulu halka açık konferansta, doğumun başlamasının habercisi olan ağrının aslında büyük bir müjde verdiğini, ancak bunun pek çok anne adayı tarafından hayatları boyunca duyulan en şiddetli ağrı olarak tanımlandığını söyledi.

Ağrının giderilmesine yardımcı olacak çeşitli yöntemlerin bulunduğunu belirten Dr. Denker, “Yanınızda size destek olacak bir yakınınızın bulunması çok büyük değer taşır. Gevşeme önemlidir ve bazen hareket etmek de yararlı olur. Ilık su ile banyo yapmak ve masaj, özellikle de belinizin ovulması gevşemenizi ve ağrınızın biraz hafiflemesini sağlayabilir. Müzik dinlemek de bu konuda yararlı olabilir” diye konuştu.

/ GAZİANTEP

30.04.2007


Mantar zehirlenmelerinde ilk 6 saat önemli

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turla, mantar zehirlenmelerinin özellikle ilk 6 saatte müdahale edilmediği takdirde karaciğer yetmezliğine bağlı beyin hasarına yol açtığını söyledi.

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Turla, tabiattan toplanan mantarları yiyen vatandaşların genellikle mantar zehirlenmesi vakasıyla karşı karşıya kaldığına dikkat çekerek, “Türkiye’de yaklaşık 70 çeşit zehirli mantar bulunuyor. Zehirli mantarların dış görünüşleriyle, kokusuyla, tadıyla tanınmaları her zaman mümkün olmuyor” hatırlatmasında bulundu.

Halk arasında yaygın olan, şüphe duyulan mantarların çeşitli pişirme yöntemleriyle zehrinin gideceği inancının yanlış olduğuna işaret eden Turla, “Özellikle kabuğu kolay soyulan mantarların zehirsiz olduğu inanışı son derece yanlış. Meselâ en sık görülen ve öldürücü özelliği oldukça yüksek olan ‘Amanita phalloides’ türü mantarlar, kabuğu kolay soyulan mantarlardır. Ayrıca bazı bölgelerdeki mantarın pirinçle haşlanması ve gümüş kaşıkla pişirildiğinde zehrinin giderileceği gibi inanışlarda doğru değildir” dedi.

Özellikle kültür olmayan mantarlar yendikten sonra bu ve benzeri belirtiler görüldüğünde mutlaka en yakın tam teşekküllü sağlık kuruluşuna başvurulması gerektiğini vurgulayan Turla, mantar zehirlenmelerinde erken tanı ve tedavinin çok önemli olduğunu kaydetti. Turla, “Mantar zehirlenmeleri özellikle ilk 6 saatte müdahale edilmediği takdirde karaciğer yetmezliğine bağlı beyin hasarına yol açmaktadır” diye konuştu.

/ SAMSUN

30.04.2007


Madde bağımlılığı konusunda ailelere de görev düşüyor

Antalya’nın Korkuteli ilçesine öğrenci ve veliler ergenlik ve uyuşturucu madde kullanımının zararları hakkında bilgilendirildi.

Yaşar Sadi Tekin İlköğretim Okulu’nda yapılan programa büyük ilgi gösterildi. Programın açış konuşmasını yapan rehber öğretmen Murat Kapan, öğrencilere okulda verilen eğitimin yeterli olmadığını, ailenin katkısının çok önemli olduğunu söyledi. Kapan, bu yüzden de okul yönetimi olarak ailelerin bilinçlendirilmesi için seminer düzenlediklerini söyledi.

Programa konuşmacı olarak Akdeniz Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı araştırma görevlilerinden Meltem Akdemir ve Nilüfer Kaya katıldı. Madde bağımlılığının özellikle ergenlik dönemine giren çocuklarda daha fazla görüldüğünü ifade eden Meltem Akdemir, “Çocuklardan önce ergenlik ve madde bağımlılığı konusunda öncelikle aileler iyi bilgi sahibi olmalı. Aksi halde bu işi çocuklara yaptıranlar ailelerden önce davranıp çocukları zehirliyorlar” diye konuştu.

Programın diğer konuşmacısı Nilüfer Kaya ise, ergenlik döneminde ailelerin çocuklarına azami derecede yardımcı olmaları gerektiğini, bunun da yolunun alınacak eğitime bağlı olduğunu dile getirdi.

/ ANTALYA

30.04.2007


Akciğer hastaları temiz havayı tercih etsin

Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Bayram, havası kirli şehirlerde yaşayan akciğer ve kalp hastalarına, yaşadıkları şehrin, daha az kalabalık ve havası temiz semtlerine taşınmalarını tavsiye etti.

Prof. Dr. Hasan Bayram, Türk Toraks Derneği’nin Antalya’da devam eden 10. Yıllık Kongresi’nde katıldığı bir söyleşide, hava kirliliğinin, dünyada ve Türkiye’de önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiğini bildirdi. Prof. Dr. Bayram, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, büyüyen endüstri ve artan taşıt trafiği ile birlikte ‘’hava kirliliği’’ sorunu yaşandığını kaydetti.

Diğer yandan kömür ve petrol gibi genel fosil yakıtların hala temel enerji kaynakları olarak kullanılması yüzünden hava kirliliğinin ciddi boyutlara ulaştığını belirten Prof. Dr. Bayram, yanlış şehirleşme, yeşil alanların azalması ve uygun olmayan yakma teknikleri sebebiyle sorunun boyutlarının büyüdüğüne dikkati çekti.

Son yıllarda büyük şehirlerde doğal gaz kullanımıyla hava kirliliği düzeylerinde önemli oranda düşüş yaşandığını ifade eden Prof. Dr. Bayram, ‘’Ancak önemli ölçüde sanayileşen Gaziantep gibi şehirlerde, kışların sert geçtiği Erzurum, Yozgat, Çorum gibi kentlerde, özellikle kış aylarında hava kirliliği düzeylerinde sağlığı ciddî olarak tehdit edecek artışlar yaşanmaktadır’’ dedi.

Hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkilerini araştıran çalışmaların, hava kirliliği düzeylerindeki artışa bağlı olarak, astım, kronik tıkayıcı akciğer hastalığı (KOAH) gibi hastalıklarla kalp hastalıklarına bağlı hastahane başvurularının ve ölümlerin arttığını gösterdiğini bildirdi.

/ ANTALYA

30.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004