Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette "Allah" derler. O halde nasıl da yüzleri haktan çevriliyor.

Zuhruf Sûresi: 87

05.07.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Bir işi yapmak istediğinde teennî ile hareket et ki, Allah o işte sana bir çıkış yolu göstersin.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 244

05.07.2007


Kâinatta israf yoktur

Fennin de şehadet ettiği gibi, Sani-i Hakim, herşeyde en kısa yolu, en yakın ciheti, en güzel ve en hafif sureti ihtiyar etmiştir. Bu ihtiyar, kâinatta abesiyetin bulunmadığına delâlet eder. Bu ise ciddiyete delâlet eder. Ciddiyet ise, saadet-i ebediyenin gelmesiyle olur; yoksa bu varlık adem sayılır ve herşey abesiyete tahavvül eder. Halbuki abes ve israf gibi batıldan pak ve münezzeh olduğunu şu “Bunları boş yere yaratmadın. Ey Rabbimiz” derler. “Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz.” (Al-i İmran Suresi: 191.) kelâmiyle i’lâm ve talim eden Zat-ı Zülcelâl, sözüne nasıl muhalefet eder?

Dördüncü Bürhan: Üçüncü bürhanı izah eder. Bütün fenlerin şehadetiyle, fıtratta israf yoktur. Eğer insan-ı ekber denilen âlemdeki hikmetleri idrakten aciz isen, âlem-i asgar denilen insandaki nüktelere, hikmetlere dikkat et.

Evet, fenn-i menâfiü’l-a’zanın şerh ve beyan ettiği vecihle, insanın cisminde, herbirisi bir menfaat için takriben iki yüz küsur kemik vardır. Ve herbirisi bir fayda için altı bin damar vardır. Ve hüceyrâta hizmet eden yirmi dört bin mesame ve pencere vardır. O hüceyratta cazibe, dafia, mümsike, musavvire, müvellide namıyla, herbirisi bir maslahat için beş kuvvet çalışıyor. Âlem-i asgar böyle olsa, insan-ı ekber ondan geri kalır mı? Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan ceset bu derece israftan uzak bulunsa, ne suretle cevher-i ruhla âsârında, emellerinde, efkârında ve maneviyatında israf olur? Çünkü, saadet-i ebediye olmasa, bütün maneviyat kurur. O hakikatler, israf memleketine kaçarlar. Acaba dünya kadar kıymetli olan bir cevhere mâlik olmakla, hem daima onun zarfını ve gılafını muhafaza ettikten sonra, o cevheri birden bire yere vurup kırmak ihtimali var mıdır? Hangi akıl kabul eder? Hem bir şahsın bünyesindeki kuvvet, azasındaki sıhhat, istidadındaki kabiliyet, o şahsın yaşayışına ve tekemmülüne delil olduğu gibi, kâinatın ruhuna kadar nüfuz eden hakikat-i sabite ve devam ile yaşayışını ima eden intizamındaki kuvvet-i kâmile ve tekemmülüne giden nizamındaki kemal acaba haşr-i cismânî yoluyla saadet-i ebediyeye delil olmaz mı? Zira intizamını ihtilâlden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir. Ve tekemmüle vasıta olur. Ve o kuvveti inkişaf ettiren odur.

İşârâtü’l-İ’câz, s. 21

Lügatçe:

abesiyet: Manasızlık, boşunalık, lüzumsuzluk.

saadet-i ebediye: Sonsuz saadet, cennet.

adem: Yokluk.

tahavvül: Değişme.

i’lâm: Bildirme.

insan-ı ekber: Büyük bir insan olan kâinat.

âlem-i asgar: Küçük bir âlem olan insan.

fenn-i menafiü’l-a’za: Fizyoloji, canlı varlıkların doku ve uzuvlarının vazifelerini inceleyen biyoloji ilminin bir kolu.

mesame: İnsan veya hayvan cildi üzerindeki teneffüse yarayan küçük delikler, gözenekler.

cazibe: Çekme kuvveti.

dafia: İtme kuvveti.

mümsike: Tutan, yapışan.

musavvire: Tasvir etme, şekil verme.

müvellide: Doğuran, meydana getiren.

âsâr: Eserler.

05.07.2007


Bir başkadır bizim candan kardeşliğimiz

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve onları en güzel şekilde terbiye edin.”

(Hadis-i Şerif)

“Şu zamanda en mühim vazife, imana hizmettir.”

(Bediüzzaman Said Nursî)

Her çocuk Şefkat Peygamberi’nden (asm) bize uzatılmış çiçektir. Çiçekler ise ilgi bekler, su bekler, sevgi ve şefkat bekler... Çok naziktir çiçekler; zamanında suyunu almaz, baharını zamanında koklamazsa yavaş yavaş solar gider... Solmasın diye çiçeklerimiz bir şeyler düşündük ve çocuğun iç dünyasında peygamberî bir esinti, imânî bir heyecan uyandırmak için bir okuma programı yapalım dedik. Okumasak nasıl tanıyacaktık ki, tanımasak nasıl sevecektik ki ve o heyecanı nasıl hissedecektik ki?

Çıktık yola Anadolu’nun sarp, yalçın dağlarını aşarak, tefekkür etmeyi unutmayarak. Tokat-Reşadiye ilçesine geldik. Gece olduğundan nasıl bir yerde olduğumuzu pek fark edemedik. Sonra, seherin o taze rüzgârıyla uyandığımızda, karşımızda yüce dağlarıyla ve gökkubbeye uzanan minareleriyle şirin bir ilçe vardı: Reşadiye...

İlk işimiz, ilk emre uymaktı; yani İkra! (Oku!)... Evet okuduk: Sözleri, Lem’aları, Mektupları okuduk ve okudukça farklı bir şeyler anladık. Meselâ insan olduğumuzu, sorumluluklarımızın olduğunu; Rabbimize, peygamberimize, Üstadımıza, anne ve babamıza karşı sorumluluklarımızın olduğunu anladık. Ve can kardeş olmanın “kâinatla kardeş olmak” mânâsında olduğunu anladık, “Rabbimize ve Resûlüne (asm) sevgili olmak” anlamında olduğunu anladık. Okuduk, okuduk, okuduk... Okudukça nurumuza nur, sevgimize sevgi, kardeşliğimize ayrı bir heyecan kattık...

Hafızamız da boş durmadı tabiî, ezberler yaptı: Duâları, sûreleri, vecizeleri, hadis-i şerifleri bir şeker gibi dilimize, kalbimize doladık... Tabii Kur’ân’ın kelimeleriyle, harfleriyle yan yana olmanın ebedî hazzını tattık... Elhamdülillah...

Ağabeylerimizin dersleriyse bir başkaydı... Risâle-i Nur’un o engin derslerini dinledik: İmanın şartlarını, İslâmın şartlarını, ilmihal derslerini, duâ derslerini, kardeşliği ve şefkat tokatlarını hep beraber konuştuk, hep beraber dersimizi Risâle-i Nur’dan aldık...

Ruhumuzun sesine cevap veren ağabeyler, midemizin sesini unutmamıştı. Elhamdülillah, lezzeti şükür için tattık... Rabbimiz yediğimiz nimetlerin asıllarını, menbâlarını Cenette de göstersin... Âmin..

Dışarıya da çıktık, kâinata açıldık... Kâinatın en mutlu çocuğu, can kardeş olmanın mükâfatını aldık. Her gün iki üç saat kâinatı seyrettik... Evet şimdi kâinatla kardeş olan bir ben var, benden içeri... Bir ben var kâinatı mektup mektup okuyan, bir ben var... Ve lezzetini, keyfini helâl dairede arayan bir çocuk var: ...Can kardeş var şimdi...

Okuduk, yedik, içtik, gezdik, mutlu olduk...

Duâmız o ki: Okuduğumuz kitaplardan hâsıl olan sevaplardan, sevinçlerimizden hâsıl olan sevaplardan, şükürlerimizden hâsıl olan sevaplardan programımıza katkıda bulunan herkes istifade etsin ve yarın ahirette onlara şefaat vesilesi olsun... Âmin...

Bize buranın kullanılması için yardımcı olan Mustafa Bey’e, o leziz nimetlerin bize sunulmasında yardımcı olan Serdar, Ömer, Vural, Şecaaddin, Osman, Hasan ağabeylere, Ömer ağabeyin akrabalarına teşekkürlerimizi sunarız...

Kısacası mutlu olduk, huzur dolduk. Artık bizim de ömür boyu aklımızda hayalleri kalacak bir hatıramız var... Reşadiye Okuma Programımız var...

Programa çocuklarını gönderip şu “Bahar Çiçekleri”nden koklamamıza fırsat sunan tüm şefkatli annelere ve vefalı babalara teşekkürlerimizi sunarız.

Cihan CAMBAZ

05.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004