Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

DP tabanı tuzağı fark etti

Bazı çevrelerin AK Parti’ye tek alternatif olarak CHP-MHP koalisyonunu göstermesi, Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın tepkisini çekti.

Ağar, bunun bir “mühendislik projesi” olduğunu düşünüyor. Medyanın DP’yi yok saymasının parti tabanını harekete geçirdiğini belirten Ağar, “Bir oyunun döndüğünü fark etti herkes. Bu yeni toplum mühendisliği projesi. Son 10 gün içinde meydanlarda toplanan kalabalıkların sayısı arttı. Kararsızların ilgisi bize yöneldi.” diyor. DP lideri, Köşk seçimi konusunda da net konuştu: “Yeni cumhurbaşkanı sağ tandanslı olacak; kimse tereddüt etmesin. Toplumun net eğilimi böyle. 11. cumhurbaşkanını Meclis seçecek. Yeni adayın içeriden olmasını istiyoruz. ‘Dışarıdan olsun’ demek 550 milletvekilinin zafiyetini işaret eder.”

Mehmet Ağar, anketlerin aksine baraj problemlerinin olmadığını ifade ederken, ezanı aslına çeviren DP’nin başörtüsü sorununu da çözeceğini vurguluyor. ‘Düz ovada siyaset’ çıkışının arkasında duran DP lideri, yaşananlardan gerekli dersleri çıkarmaları halinde DTP kökenli bağımsızların Meclis’e girmesinin sorun oluşturmayacağına dikkat çekiyor.

DP lideri Ağar, önceki gün yapılan Samsun mitingine giderken seçim sürecini ve sonrasını Zaman’a değerlendirdi. Konuşmasına eşi Emel Hanım’a olan duygularını dile getirerek başlıyor. Emel Hanım bütün mitinglerde yanından hiç ayrılmadı. Otobüsün üzerinde konuşurken ona eşlik ediyor, terini siliyor, seyahat boyunca yiyeceği, içeceği dahil bütün ihtiyaçlarıyla yakından ilgileniyor. Ağar, minnettarlığını, “Bizim hanımın kalbi çok temiz. Duası ve bedduası tutar. Bedduasından korkarım. Hep duasını alırım. Yanımda bana güç veriyor.” sözleriyle dile getiriyor. Seçim süreci liderler için yoğun ve yorucu tempoya sahne oluyor. Günde iki mitingde birer saat konuşmak sesi de etkiliyor. Ağar, bu tempoya dayanmak için bol bol C vitamini alıyor. Sesini güçlü tutmak için çiğ yumurta içiyor. Ayrıca, “Çok zalim bir içecek.” dediği taze meyve suyu kokteyli ve acı pul biberle karıştırılmış zeytinyağı kullanıyor. Seçim koşuşturmalarında 5-6 kilo verdiğini mutlulukla söyleyen Ağar, otobüsün üzerinde giydiği yöresel kıyafetleri akşam eve getirdiğini ve onları müzede toplamayı düşündüğünü anlatıyor.

CHP-MHP hükümeti oluşturma

gayreti, halkı rahatsız etti

Mehmet Ağar, daha sonra kırsal kesimin duygularına tercüman olacak adayların DP listelerinde yer aldığını örneklerle anlatıyor: “Hayatı başkaları için yaşadım. Arkadaşlar, ‘İşiyle gücüyle ilgilendiklerin oy verse iktidar olursun’ diyor. Haksız değiller. En iyi adaylar bizde. Konya’da Panko Birlik Başkanı Recep Konuk... Sivas’ta eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp aday. Kırsal taban mesajımızı kavradı.”

Demokrat Parti’yi barajın altında gösteren medyadaki anket ve yorumların parti tabanını harekete geçirdiğini belirten Ağar, mühendislik projesi olarak takdim edilen CHP-MHP koalisyonu söylentilerinin de DP’de tepki doğurduğunu söylüyor. Ağar, bu konuda şu görüşü dile getiriyor: “Bir oyunun döndüğünü fark etti herkes. DP yok farz edilerek CHP ile MHP hükümeti oluşturma girişimleri halkı rahatsız etti. Bu yeni toplum mühendisliği projesi sağduyulu halkımızı DP’ye kilitledi. Son 10 gün içindeki miting meydanlarında toplanan kalabalıkların sayısı arttı. Kararsızların ilgisi bize yöneldi. Bu çok net görülmeye başladı. Gazetelerin şehir nabızlarında barajı aşarsa iki-üç çıkarır tahminleri yapılıyor. İki-üç çıkaracaksak barajdan söz edilir mi? Bizim baraj problemimiz yok. Başlangıçta olumsuz görüntü vardı, şimdi geçti.”

Ezanı aslına çevirdiğimiz gibi

başörtüsü yasağını da kaldırırız

Ağar, başından beri başörtüsü sorununu çözme vaadinde bulunuyor. Seçim beyannamesine de aldığı bu zor problemi nasıl çözeceğini anlatırken, ezanı kaldıran DP geleneğine atıfta bulunuyor: “DP, duruşu olan bir parti. Geleneği var. Ezanı aslına iade ettiğimiz gibi çözeceğiz. DP, CHP ile anlaşarak Ezan Kanunu çıkardı. Ne laiklik zedelendi ne de rejime halel geldi. Cumhuriyet’in gücü başörtülü kızlarımızla başı açık olanı aynı sırada okutmaya yeter. Halkın arasında olmayan ayrımın, siyasette olmaması lazım. Üniversitelerdeki yasak savunulamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı da engel değil. Kimse bunu öne sürmesin. Başörtüsü sorununu çözerek Türkiye’yi rahatlatacağız. Her türlü hazırlığımız var. Bu sorunu siyasetin kullanım alanının dışına çıkarmalıyız.”

Mehmet Ağar, Anavatan Partisi ile akim kalan birleşme projesinin seçimden sonra yeniden canlanacağını da vurguluyor. Süreci Meclis’in normal çalışma süresi olan ekim ayına kadar bitireceklerine inanıyor. Aday listelerinde Anavatan Partisi’nde siyaset yapmış değerli isimlerin bulunduğunu kaydeden Ağar, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Zorluk olmayacağını düşünüyorum. Biz CHP-DSP gibi seçim öncesi bir araya gelip sonra herkes kendi yoluna anlayışıyla yola çıkmadık. Merkez sağ tek partide toplanacak. Birleşme seçimden olsa iyi olurdu, kötü olmazdı.”

Mehmet Ağar, merkez sağın bugünkü dağınık durumunu değerlendirirken, askerî müdahalelerden yakınıyor. “Merkez sağı siyasete dışarıdan müdahaleler, askerî darbeler bitirdi.” diyen Ağar, 22 Temmuz’da siyasetin normalleşeceğini kaydediyor. DP lideri, sağ kökenli isimlerden İlhan Kesici ve Lütfullah Kayalar’ın CHP listelerinden aday olmasına ise tepkili: “Vaktiyle merkez sağın liderliğine soyunmuş İlhan Kesici ve Lütfullah Kayalar’ın CHP’den aday olması, merkez sağın niye bu hale geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Yanlış yaptılar.” Seçimden sonra parçalı Meclis oluşursa DP’nin koalisyon politikası ne olacak? Bu soruya ise Ağar’ın cevabı şöyle: “Peşin hüküm içinde değiliz. Hiçbir partiye önyargımız yok. Programına bakarak gerekirse işbirliği yaparız.”

DTP’li adayların Meclis’e girmesi

“Herkes olanlardan ders çıkardıysa Türkiye yarar görür. Husumet üretmeyen sevgi, kardeşlik duygularıyla hareket ederlerse ülke kazanır. Türkiye’nin muazzam potansiyeli var. Mutlu gelecek bizi bekliyor. Daha müreffeh, daha zengin ülke olmamız elimizde. Terörle mücadele sadece silahla olmuyor. Bizim ‘düz ovada siyaset’ diyerek söylediğimiz noktaya şimdi herkes geldi. Teröre destek ve kaynak ortadan kaldırılmalı. Yoksa cinnet eylemleri devam eder. Yabancı servisler boş durmuyor. Siyaset iyi kullanılırsa önümüzdeki dönemde 20 yıllık mesafe alırız. Terörle mücadelenin en güçlü dayanağı demokrasi... Arkanızdaki en büyük güç milletin kendisi. Terörist, hukuk ve demokrasi içinde tasfiye olur. Bölücü terörün en şiddetli döneminde bile bölge halkını yanımıza almakta zorlanmadık. Mücadele temelimiz demokrasi, bu vazgeçilmez zemindir. Başka türlü senaryolara gönül bağlanmaz. Hakaret ederek, cellatlığa soyunarak terörü çözemezsiniz. Bizim terörle mücadele geçmişimiz ortada. Herkes nutuk atarken biz mücadele için ter döküyorduk.”

Cumhurbaşkanı sağdan çıkacak

“Kimsenin tereddüdü olmasın. Toplumun net bir temayülü var. Yeni cumhurbaşkanı sağdan çıkacak. Bu, Meclis iradesine de yansıyacak. Başbakan son (uzlaşma) çıkışıyla daha önce söylediklerini tekzip etti. Konya’da söyledim, kendini mebus seçtirmek için Deniz Baykal’la 5 sefer görüştü. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aynısını yapmadı. Yeni Meclis uzlaşmanın önünü açacak. 11. cumhurbaşkanını Meclis seçecek. Kriz beklemiyorum. Meclis’teki uzlaşma Türkiye’ye umut verecek. Yeni adayın ağırlıklı olarak içeriden olmasını istiyoruz. Bu siyasetin varlığına saygıyı gösterir. Dışarıdan demek 550 milletvekilinin zafiyetini işaret eder. CHP’nin ön şart sürmesi doğru değil.”

Zaman, 16.7.2007

Mustafa ÜNAL

17.07.2007


 

Bu rektör yargılanacak mı?

Yüz kırk bin gencimizi öldürerek Yunanistan’ı fethetmemizi öneren Alemdaroğlu İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nden nasıl alındı? YÖK kararı ve Cumhurbaşkanı’nın onayıyla... Eski rektör ne yaptı? İdari mahkemeye gitti...

İdari mahkeme ne dedi? Rektörü haksız buldu.. Hangi mahkeme?

İstanbul 6. İdare Mahkemesi.

Kemal Alemdaroğlu, 6. İdare Mahkemesi kararına karşı Danıştay’a başvurmuştu..

***

Baktım... İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin aleyhine verdiği karara itiraz eden Alemdaroğlu, Danıştay’a yaptığı itiraz başvurusunu da kaybetmiş... Alemdaroğlu’nun temyizini görüşen Danıştay 8. Dairesi oybirliği ile İdare Mahkemesi’nin kararını uygun bularak onamış... Aynı daire, Alemdaroğlu’nun İdare Mahkemesi kararının ‘yürütmesinin durdurulması’ isteğini de reddetmişti. Böylece... Alemdaroğlu’nun ‘Anayasa ve yasa hükümlerini hiçe saydığı’na dikkat çekmişti.

***

Eski rektör ‘mahkeme kararlarını’ uygulamadığı için azledilmişti.

Şimdi bu durum bir kez de Danıştay kararı ile kesinleşti.‘Mahkeme kararını uygulamamak’ bildiğim kadarı ile bir suç.

Ancak bugüne kadar eski rektörün bu suçtan yargılanıp yargılanmadığını, yargılandıysa ceza alıp almadığını, aldıysa cezasını çekip çekmediğini bir bilene rastlamadım.

***

Alemdaroğlu, mahkeme kararlarını uygulamadığı için görevden alındı..

Ama bir de hakkında yolsuzluk iddiaları var.

Ne var ki bu yolsuzluk iddialarının araştırılması, mahkeme önünde görüşülmesi YÖK’ün iznine bağlı.YÖK buna nedense izin vermedi. YÖK’ün eski rektörle ilgili yolsuzluk iddialarının araştırılmasının önünü kesti.

Buna karşı yapılan itiraz da Danıştay 1. Dairesi’nin üç üyesi sayesinde duvara çarptı.

***

İddianame yazdığı için Van Savcısını bir gecede meslekten atan sistemin, azledilen eski bir rektöre ait yolsuzluk iddialarında koruyucu bir kalkan vazifesi gördüğünü bir kez daha söylemiştim. Azledilen rektörle ilgili hacimli yolsuzluk iddialarının araştırılması için 2003 yılında YÖK izin vermemiş.

Yolsuzluk iddialarının ısrarcı takipçisi Prof. Dr. Celal Erçıkan, YÖK’ün bu kararına karşı 19 Eylül 2005’te dava açmış.

Dava dosyası Danıştay 1. Dairesi’ne gönderilmiş. Danıştay 1. Dairesi davayı 9 Mart 2006’da sonuçlandırmış. Daire Başkanı Yılmaz Çimen ve üye Hüseyin Karakullukçu’nun muhalefetine rağmen üç üyenin oyu ile YÖK kararını onaylamış.

Ancak dosyaya muhalefet şerhi yazan üyelerin çok önemli itirazları var.

***

O itirazları da hatırlatalım..

‘Ciddi suç’ iddialarına rağmen üniversite yöneticisinin yargılanmasını önleyen YÖK’ü eleştiren iki Danıştay üyesi, konuyla ilgili ciddi hiçbir araştırma yapılmadığını da muhalefet şerhine koymuş.

Bazı iddialarla ilgili ise azledilen rektör ‘kendi kendini’ aklamış. Muhalefet şerhinde daha da vahim bir hatırlatma var.

Daha önce Danıştay 8. Dairesi, YÖK işlemlerinin ‘idari karar’ olduğuna dair bir içtihat yayınlamış. Azledilen rektörün yargılanmasını engelleyen idari bir kararın, Danıştay’ın üç üyesi tarafından onaylanması bu açıdan da eleştiriliyor. İdari bir kararın hukuksal denetimi önlendiği vakit ‘hukuk devleti’ olmaktan çıkıyorsunuz çünkü...

***

Nereden bakılırsa bakılsın bu azledilen rektör olayında hukuk açısından ortada garip bir durum var. Kararları ‘idari karar’ sayılan YÖK, hukuksal bir yargı sürecini hangi gerekçeyle önlüyor?

Daha önce YÖK’ün engeline rağmen on ayrı örnekte yargı yolunu açtığı halde Danıştay bu örnekte neden daha önceki kararlarının tersine karar alıyor? Ve idari kararların yargısal olarak denetlenmediği bir ülkeye ‘hukuk devleti’ denir mi?

***

Şimdi yeni bir aşamayla karşı karşıyayız...

Çok ciddi argümanlara dayalı bir muhalefet şerhine rağmen yolsuzluk iddialarının önünü kesen Danıştay, bu kez rektörün suç işlediğine kanaat getirmiş gözükmekte. Danıştay ne diyor? Rektörün yasaları tanımadığını ve suç işlediğini söylüyor... Bakalım şimdi ne olacak?

Yolsuzluk iddiaları gibi bu mesele de uykuya mı yatacak, yoksa yargı gereğini yapacak mı?

***

Kamu yetkilerini fütursuzca kullanan...

Yasa dışı eylemlere hiç çekinmeden balıklama atlayan... Kendi kişisel düşüncelerine göre kamu personeline tavır takınan zihniyetin hukuksal zemine gelerek ehlileşmesi kuralların işletilmesine bağlı..

Hukuk devleti olmanın gereği de bu zaten..

Star, 16.7.2007

Mehmet ALTAN

17.07.2007


 

Seçimde aday olmayan Bakan Ali Coşkun: AKP’de ortak akıl unutuldu

*Adınızın AK Parti milletvekili aday listesinde olmaması çeşitli spekülasyonlara neden oldu. Siyaseti mi, AK Parti’yi mi bıraktınız? Yoksa AK Parti mi sizi bıraktı?

Devlete küsme olmaz. Benim bir dargınlığım da yok. Sadece siyasi çalışmama bu seçimde ara verdim. Tabii ki önümüzdeki günler Türkiye için fevkalade önemli gelişmelere gebe. Bu bakımdan seçimlerden sonraki Meclis’in oluşumu ve gelişmelerin ışığı altında tavrımızı, tarzımızı belirleriz.

* Seçimlere girmeyi düşünmüyordunuz, ama son anda başvuru yaptınız...

Seçimlere girmemeyi düşünüyordum. Fakat AK Parti’den çok ısrar geldi ve son gün müracaat ettirdiler. Tahmin ediyorum ‘başka partilere kayarım’ diye, ki çok yanlış bir düşünce. Böyle bir düşüncem yoktu. Çünkü işlerimi, özel hayatımı çok ihmal ettim. TOBB başkanlığımdan beri sürekli ülke sorunlarıyla yakından ilgilenen, bunların çözümü için görev alıp, kendi özel hayatımdan büyük fedakârlık yaparak, hatta ailemi ihmal ederek çalıştım. Dolayısıyla bir kendi iç dünyamı tanzim edeyim, bir de olayların seyrini dışardan izleyeyim

* “İç dünyamın tanzimi” derken, sizi sıkan bir şeylerin olduğu ve yorulduğunuz anlaşılıyor.

Son zamanlarda ülke için yararlı olduğuna inandığım birçok yasayı çıkartamadık. Hâlâ Başbakanlık’ta bekliyor bunlar. (...)

*Neden gerçekleştiremediniz? Engel kimdi?

Tabii o Başbakanlığın sorumluluğunda. (...)

*Sayın Başbakan size 1-2 ay önceye kadar “KOBi Baba” diye hitap ediyordu. Ne değişti de bu seviyeye gelindi?

Bizim hizmetimiz çok geniş belki, bunun için de şimşekleri üzerimize çektik. (...)

*Birileri bu çalışmadan rahatsız mı oldu?

Bazı menfaat grupları rahatsız oluyor tabii. Dolayısıyla artık belirli konularda gereksiz gerginliğe yer verilmesini arzu etmedim. Mesela en son tartışmamız işin başından beri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan teknoloji konusu. TÜBİTAK, Başbakanlığa bağlı olarak çalışıyor. Takdir tabii Başbakan’ın. Ama biz bu kadar yük çektik. 4. Rektörler Koordinasyon Kurulu’nu yaptım. Hükümet YÖK’le arası olmamasına rağmen bu rahatsızlık verdi zannediyorum. Ayrıca, son günlerde yeni bir AR-GE yasası hazırlanması için bir ortam hazırlandı. Ben sanayiciyim. 45 yıldır her fabrikanın AR-GE çalışması yapmasını arzu ediyorum teşvik olsun. Mevcut yasa içinde bunu çözmek mümkündü. Bizim o görüşümüze maalesef Başbakanlık Müsteşarlığı ve Maliye Bakanlığı kendileri bir tasarı hazırlayarak Bakanlar Kurulu’na sevk ettiler ben de imzalamadım. Ondan dolayı Maliye Bakanlığı ile aramızda ciddi bir gerginlik oldu. Sonra mecbur oldular bizim görüşümüzü almaya ve oturduk yasayı düzelttik. Ama seçimler dolayısıyla yetişmedi. Böyle doğruyu bulmak için mücadele oluyor. Ben bunları doğal karşılıyorum. Ben hayatım boyunca yanlışlarla mücadele ettim, hep doğruların yanında yer aldım. O bakımdan zaman zaman her hükümette olur, bizim hükümette de oldu.

*TOBB genel kurulunda Deniz Baykal ile samimi fotoğraflarlar verdiniz. Bundan rahatsızlık duyan oldu mu?

Biz herkesle iyi geçinme durumundayız ülke yararına. TOBB başkanlığı döneminde ve sonrasında “Efsanevi Başkan” olduk, “KOBİ Baba” olduk, sanayicinin abisi olduk. Dolayısıyla o müessesenin mensubu olmaktan gurur duyarım her zaman. Ve Türk ekonomisinin kalkınmasında, gelişmesinde çok önemli rol oynadığına inanıyorum. Dolayısıyla zaten onursal üyesiyim. Yüksek İstişare Kurulu’nda görevliyim. Genel Kurul’da sayın Başbakan Sivas Kongresi için erken ayrıldı ve giderken bana dönerek, “Buradasın değil mi sayın bakan, ev sahibisiniz” dedi, bende, “Evet buradayım bir yere gitmiyorum” dedim. Arkadan Mehmet Ağar Bey, kongresi varmış erken ayrıldı. Sayın Deniz Baykal kaldı. Ve konuşmasından sonra, yemeğe oturduk. Çeşitli siyasi konularda tartıştık ve şakalaştık. Yeni bir seçim sistemi çalışıyorlarmış. Dedim patentini almanız lazım. Patent Kurumu bana bağlı filan. Akşam televizyonlarda, gazetelerde el ele tutuşup, şakalaşırken resim çıktı. “Son yemek” diye başlık attılar. Sayın Başbakan bana bir şey söylemedi, ama bazı nedenler sıralayarak güya darılmış. Siyasette böyle şeyler olmaması lazım. Bu tip söylentiler siyasete renk katmıyor. Gölge düşürüyor. Onun için bakalım, mevlam ne eyler, ne eylerse güzel eyler.

*Başbakan ve siz söylentilere göre mi hareket ettiniz? Konuşmadınız mı hiç?

Biz partiyi kurarken bazı kırmızı çizgiler çizdik. Bunlardan bir tanesi de; genel meselelerde istişare şarttı. Kolektif akılla hareket edecektik. Ben kimseye danışıldığını tespit edemedim. AK Parti’nin yeni bir vitrine ihtiyacı yok. Yeni kurtarıcılara ihtiyacı yok. Buna rağmen Başbakan kimseye danışmadan genel başkan olarak, bir sürü insanı yeni vitrin olarak grupta takdim etti. Onların felsefesiyle, siyasi anlayışı ve gidecekleri yol bizi fevkalade olumsuz etkileyici yönde. Dolayısıyla onlarla AK Parti nasıl çalışacak merak ediyorum. O da etkiledi beni. (...)

*Seçim meydanlarında bir kutuplaşma görüyor musunuz?

Türk siyasetinde sistem yanlış. Birincisi, Anayasamız sivil bir Anayasa olamadı. Emredici yönleri var. İkicisi; siyasi partiler kanunu tek tip bir siyasi parti tüzüğü hazırlamaya elverişli. Üçüncüsü; seçim yasalarında değişiklik yapmak lazım. Çünkü, Türk siyasetinde lider suntası var. Yemin bile etse parti kurulurken bir lider, bir müddet sonra tek adamlığa oynuyor ve bakın her tarafın meydanına tek isim, tek resim görüyoruz. Her partide bu var. Tek adam olunca, kendini imparator zannediyor ve kendisi karar vermeye başlıyor. Hatta demokratik davranış içinde gözükebilmek için kritik bir konuda önce fikrini söylüyor, ondan sonra görüş istiyor. Tabii listeye de lider koyduğu için, seçilebilecek bir yere, seçilebilecek bir sıraya koyduğu için önceden fikrini söylediği için çok arkadaş maalesef üzülerek söylüyorum gerçek fikirlerini söyleyemiyor, sadece alkışlama göreviyle kendini tatmin ediyor. Onun için bu seçim sisteminin değişmesi lazım. Liderin koyduğu adamın seçilmemesi, halka hizmet edecek adamın seçilmesi lazım. Onun için belki ön seçim sistemi veya ona yakın birçok Batı’da gelişmiş ülkelerde örnekler var, koymak lazım. Yani istediğiniz kadar değeri olsun bir insanın hatta lider onun partide olmasından endişe ediyorsa, son anda listeye koymazsa adamın hiçbir şeyi yok, gücü kalmıyor.

*Cumhurbaşkanlığı konusunda bir sıkıntı oldu. Yaşanmalı mıydı?

Sıkıntıyı liderler doğurdu. Yaşanmaması lazımdı. Bakın şimdi uzlaşalım diyorlar. O zaman niye uzlaşmadınız? Onun için sistem söylediğim gibi liderleri tek söz sahibi yapıyor. Tek söz sahibi olanlar da kendi düşünceleri, kendi ideolojileri, kendi menfaatleri ve beklentileri doğrultusunda sistemi tıkıyorlar.

* Siyasette sağdan, sola; soldan sağa transferler var. Nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye’de artık sağ ve sol eski anlayışında kalmadı. Dolayısıyla burada transferleri ben ağırlıklı olarak, o partinin ideolojisini, fikrini zaten dediğim gibi, siyasi partiler kanunu tek tip olduğu için ideolojiler de yok, belli yazılı bir şey yok. Fikren veya düşünce ya da slogan olarak var. Ben o arkadaşlar alınmasınlar, o partiyi beğenerek hizmet etmek için gittiklerine inanmıyorum. Çoğu seçilebilmek için gitti. İsim vermeyeyim ama çok iyi tanıdığım arkadaşlar var, bir partiyi çok tenkit eden, aile yapısı da müsait olamayan o partiye girmede, fakat başka partide seçilme şansı olmayınca o partiye gittiler. Bizim partiye de öyle gelenler var. Maalesef böyle.

Dünya, 16.7.2007

Konuşan: Ferit B. PARLAK

17.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004