Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Annecim! Askeriye’den mektup var!!

Hani korku filmlerinde olur. (Ben çocukken ve yeniyetmeyken: en korku filmi hastalığı çağları, seyretmediğim korku filmi kalmamıştı. Ve de çocukluktan ancak 30 yaşlarında filan çıkabildiğim için, haftalık korku filmi ‘fiksimi’ almazsam yaşayamazdım, yaşayamazdım!) Sonunda, filmin sonunda yani, YOK OLDUĞUNU zannettiğimiz Mutlak Kötülük, kahramanımızın şöyle ya da böyle (film boyunca: habire) ellerinden kayı kayıverdiğine sevindirik olduğumuz Korkunç Şey tam öldü/bitti/yandı/mahvoldu/sonlandı derken elini uzatıverir mezarlıktan. Ya da derinderin nefes alarak gölün derinlerinden beliriverir. Ya da ormanda ONUN hışırtısını yeniden duyarız. Bizler! Ölmemiştir. Alt edilememiştir. Ölmeyecektir de Kötülük Kararlılığı.

Çarşamba günü hani ‘Demokrasi kazandı!’ sevindirikliği ile (sizlere perşembe ulaşan) yazımı kalemlemiştim ki, benim için Bakmazsam Olmaz Kategorisi’nden Gazetemiz Askerlik Şubesi’ne başımı uzatmamla birlikte-

Evet; aynen şöyle bitiyordu Mehmet Ali Kışlalı’nın 25 Temmuz yazısı: “Amacım kesinlikle şeamet tellalı olmak değil. Sadece ülkede mevcut olan, dikkâtlerden kaçmış görünen kimi güç kaynakları üzerine dikkât çekmek istiyorum. Seçim sonrasının ‘euphorie’ havasında ilgilenen okurlar için, gelecek yazımı bu konuya ayıracağım.”

Nanana-naaaan! Ne güzel bulmuş ‘euphorie’ kelimesini Sn. Kışlalı. Benim ‘sevindirik’ vs. berbat/banal kelimelerle tasvir eylemeye çalıştığım halet-i ruhiyem, tam da buydu: ‘Euphoric’ olmuştum, bırakın o kazandı/bu kazandı (netice itibariyle: muhtıralanan kazandı) SEÇİMLER YAPILABİLDİ diye. (Buna bile!)

Zira BalıkHafızalardanUzakta 1 yerlerde açacaksak tezgâhı; daha 12 Nisan’da muhtıralanan, 27 Nisan’da postallanan, aralarda da (diyelim Finlandiya Büyükelçiliği’nin Resepsiyonunda) kulağı çekilen/uyarılan/gelinim-sana-söylüyorum-ulan-anlasana! yapılan bizler değil miydik Allah aşkına?

Kafası uzaylılar tarafından ipoteklenmiş Ulusalcılar dahi (neo-milliyetçiler’in ‘anti’ ‘emperyalist’ filan var-saydıkları janjanlı yeni ismi) nedamet krizlerine girmişken, Baykal’ın üstüne tükürmeye girişmişken; “(...)ben böyle halkın kabına!” lezzetinde dellenmiş yazılar kaleme alma yarışına kalkışmışken-

Onlar bile O Kafa Karışıklığı’ndan, sanki demokrasiye inanır gibi, güvenir gibi, kurallarına biat eder gibi bir havaya esir düşmüşlerdi. Oysa onların esas meselesi: Asker Vesayetine olan aşırı düşkünlükleri ve Bu Halk’ın esasında oy vermesine olan güvensizlikleri -değil miydi? Neydi? Neydi?

Peki neden yine/yeni/sil baştan “Asker göreve!” “Amcaaa! Bu sonuçlar bizim istediğimiz gibi çıkmadı!” “Baykal ka-ka; Yaşar Amca ci-ci” yapmıyorlardı?

Dış Tok Ses “Dur hele oğul; yapacaklarını yapacaklardır hele.”

Ama tabii Askeriye’nin ve onun en hasss temsilcilerinin de bu dumkoff’luk, bu ‘euphorie’, bu bağbozumu şenlikleri karşısında sabrı bir yere kadardı!!

Nasıl dev 1 sabırsızlıkla bekledimdurdum anlatamam size Sn. Kışlalı’nın bugünkü yazısını. (Sizin: Cuma’nız benim Robinson’um.)

Aradığımı buldum mu? Ziyadesiyle, buldum.

Hatta artanlarla 1 jaketatay diktirip “Cumhuriyet Balosu’na katılsam!” diyorum. Sonsuza dek.

Burdan (engel olamadığım kimi BÜYÜK HARFLEMELERLE) bazı son derece

ilginç alıntılar:

“Kendilerine misyon olarak, Atatürk’ün kurduğu, temelleri Anayasa’da yazılı Cumhuriyet’in İÇ ve DIŞ tehditlere karşı, gereğinde canlarını vererek savunulması verilmiştir.

(Önce 1 TSK tanımı yapılıyor: sayılarla filan, sonra bu cümlenin pimini çekiyor M.A.K.)

“TSK’nın Türkiye içindeki rolü ve konumu, bu açıdan Avrupa Birliği ülkeleri silahlı kuvvetlerine HİÇ BENZEMEZ. AB ülkelerinin askerlerininki ile TSK’nın misyonları tamamıyla farklıdır.”

(AB ‘uyumlu’ ayaklara yatıp havalanmayın hele seçimi demokrasi kazandı diye - ‘dostça’ uyarısı.)

“Misyonun gerçek bir tehdit ile karşı karşıya olmadığı konusu da, tüm toplum ile birlikte, mesleğinin parçası tehdit değerlendirmesi olan, BU GÜCÜN İKNA EDİLMESİ DE ülkeyi yönetenlerin görevidir.”

(Demokrasiye gel! Profesyonellik tanımları ‘tehdit değerlendirmesi’ gibi muğlak mı geçişken bir ‘tanımsamayı’ DA ihtiva eden O BÜYÜK GÜÇ’ün habire ‘ikna edilmesi’ gerekiyor Seçilmişler tarafından. Diyelim: başıbağlı eşinle O Köşk’e çıkmaya talipsen, hiç de İKNA EDİCİ DEĞİLSİN arrrkadaş!)

“Şimdi de, AKP’nin büyük seçim zaferi havasında daha da seslerini yükseltmektedirler. Ben bu yaklaşımları her zaman; KORKTUKLARINDA korkularını gidermek için karanlıkta ıslık çalanlara benzetirim.”

(Yine ‘yerinde’ 1 uyarı M.A.K.’den: ‘euphoric’ olacağınıza ey karanlıktakiler, korku içinde olun ve hep öyle kalın.)

“Serbest seçimlerle gelenler bu kuralları kendi SAKLI niyetlerine ve çıkarlarına göre değiştirme amacında değillerse, neden anayasal rejimi özümsemiş KİTLELER RAHATSIZ olsun? Neden bu kitlelerin mutsuzluğu düzeni korumakla görevlilere yansısın da BİR MÜDAHALE GÜNDEME GELSİN?”

(No comment! komenti de benden. Ha, 1 dakka. Başlığı da Şahane Sn. Kışlalı’nın: “BU TSK VARKEN” -nasıl ama??)

Radikal, 28 Temmuz 2007

Perihan MAĞDEN

29.07.2007


 

Arada kaynamasın

Danıştay’a düzenlenen silahlı saldırı, Ümraniye’de ele geçirilen bombaların üzerindeki sis perdesinin kalkmasının ardından çözülecekmiş... Dünkü gazetelerde okudum. Hatırlarsınız...

Danıştay saldırısını gerçekleştiren sanıkların Cumhuriyet Gazetesi’ne attığı bombalarla Ümraniye’de ele geçirilen bombaların aynı tip olduğu ortaya çıkmıştı.

Aslında... Bu haberi de yeniden bir hatırlamalı. Çünkü... Jandarma’ya ait...

Ulusal cephanelikten çalınan bu bombalarla 14 saldırının gerçekleştirildiği belirlendi.

***

Biliyorsunuz... İstanbul Emniyeti Müdürlüğü Kriminal Şubesi tarafından tamamlanan inceleme raporu, Beşiktaş’taki Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Ümraniye’de ele geçen bombaların üzerinde yapılan parmak izi tespit çalışmasında ise bir numaralı zanlı emekli Astsubay Oktay Yıldırım’ın parmak izi bulundu.

12 Haziran’da Ümraniye’deki bir gecekonduya yapılan baskında yakalanan 27 adet el bombasından üçünün kullanılmış olabileceği üzerinde durulmuştu. Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaların Ümraniye’de ele geçen bombalarla aynı seriden ve türden olduğu ‘Bomba İnceleme ve İmha Daire Başkanlığı’ tarafından tespit edildi. Buna göre Ümraniye’de bir gecekonduda özel kasada ele geçen bombalar, 1983 ve 1999 tarihlerinde Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) tarafından üretilip Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na iki ayrı seri halinde teslim edildi.

***

Aynı kafile... Ve aynı stok numaralı bombalarla 14 ayrı bombalama olayı gerçekleştirilmiş. Tespit edilen olaylar arasında; 10 Mayıs 2006’da Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması... 26 Mayıs 1999’da Trabzon’da yapılan bombalı saldırı ile bir kişinin ölümü ve üç kişinin yaralanması... 2 Ekim 2006’da İzmir’de yapılan 1 kişinin öldüğü, 12 kişinin de yaralandığı saldırının olduğu belirlendi.

***

Biliyorsunuz... İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ile Beşiktaş’taki Ağır Ceza Mahkemesi savcılığı tarafından ortaklaşa yapılan soruşturma kapsamında hep bilinen; ama bir türlü ulaşılamayan ‘Ergenekon’ örgütünün de izinin bulunduğu belirtiliyor.

Ele geçirilen belgelerin, ‘Ergenekon Lobi’ başlığı altında başta Oktay Yıldırım olmak üzere diğer zanlıların bilgisayarlarından ele geçirilen belgelerle devamlılık arz ettiği de belirtiliyor.

İstanbul’daki ‘cephanelik ev’de bulunan bombaların 3’ü eksikti.

Trabzon jandarmasına gelen bir ihbar üzerine 12 Haziran 2007’de İstanbul Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan baskında 27 adet el bombası, TNT kalıpları ve fünye ele geçirilmişti. Güvenlik uzmanları, kasanın 30 el bombası kapasiteli olduğunu, 3 bombanın kayıp olduğunu dile getirmişti. Ümraniye’deki cephanelik evle ilgili başlatılan soruşturmada bombaların emekli Astsubay Oktay Yıldırım’a ait olduğu tespit edildi.

***

Bu hatırlatmadan sonra... Biz gene önceki güne dönelim... Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in ölümü, 4 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan Danıştay saldırısı davasına devam edildi. Duruşmada ne oldu?

Duruşmada, sanık avukatı ve cumhuriyet savcısı, soruşturmanın genişletilerek Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Örgütü’ne yönelik düzenlenen ‘Girdap’ operasyonunun dosyalarının istenmesini talep etti. Sanık Süleyman Esen’in avukatı Mehmet Ener, ‘Girdap’ operasyonu zanlısı Taner Ünal’ın, Danıştay saldırısını Muzaffer Tekin ve arkadaşlarının tertiplediği yönünde ifade verdiğini hatırlatarak, soruşturmaya dahil edilmesini istedi. Duruşma savcısı Salim Demirci de, ‘Girdap’ operasyonuyla ilgili evrakların savunmaya yönelik olması nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istenmesi yönünde görüş bildirdi. Ama... Önceki duruşmada Ümraniye operasyonuyla ilgili dosyaların getirtilmesini isteyen mahkeme, ‘Girdap’ operasyonunun soruşturmaya dahil edilmesi talebini ise reddetti.

***

Halbuki... Vatanseverler Güç Birliği Örgütü Başkanı... Ve Girdap Operasyonu sanığı Taner Ünal şaşırtıcı şeyler söylemişti.

Anlaşılan mahkeme bombaları izleyecek ama bombalarla ilgili örgüt yapılanmasına girmeyecek. Neyse... Danıştay Baskını... Bombalar... Girdap Operasyonu... Ergenekon... Vatanseverler Güç Birliği Örgütü... Türkiye’nin toplumsal ve siyasal istikrarı ile bunlar arasında ters orantı var. Son gelişmeler ertesindeki sakinlik de bunu ispatlıyor sanki.

Eğer siyasal ve toplumsal bir istikrar istiyorsak... Yukarda yeniden anımsattığım haberler... İlişki ağları... Gözden ırak edilmemeli. Türkiye’nin karanlık yüzünün resmi, güncel siyasetin gölgesinde kalmamalı.

Star, 28 Temmuz 2007

Mehmet ALTAN

29.07.2007


 

Ağar, sözünde duran tek siyasî...

Herkes sözler verdi.

Seçilirsem şunu yapacağım, bunu yapacağım diyerek fırtınalar estirdiler.

Seçim bitti. Acaba şimdi birileri çıkıp “verdiğin sözleri tut bakalım” diyecek mi?

Liderler arasında bu defa, sözünü hemen tutan Mehmet Ağar oldu.

“İstifa ederim” demişti ve doğrusu bu ya, ilk sonuçlar gelmeye başlar başlamaz hemen istifasını bastı.

Aferin Mehmet Ağar’a.

Kamuoyu gözünde daha da büyüdü. Belki istediğini elde edemedi, ancak siyasete saygınlık getirdi.

Posta, 28 Temmuz 2007

Mehmet Ali BİRAND

29.07.2007


 

Üskül: Anayasa’da Kemalizme vurgu yersiz

AKP’den Mersin Milletvekili seçilen Prof. Dr. Zafer Üskül’ün, “Anayasa’da Atatürk milliyetçiliğine, ilke ve inkılaplarına gerek yok” sözleri tartışmaya neden oldu.

Üskül’ün bu yaklaşımına ilk tepki CHP lideri Deniz Baykal’dan geldi. Baykal, Prof. Dr. Üskül’ü “kınadığı”nı belirttikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı:

“Seçim sonrası dakika bir, gol bir. Atatürk ilkeleri Anayasa’dan çıkarılsın diye başlandı.”

Prof. Dr. Zafer Üskül’le dün konuştum. “Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılaplarına Anayasa’da yer vermeye gerek yok” görüşünün gerekçelerini sordum.

Şu yanıtı verdi:

‘İdeolojik anayasa olmaz’

“Benim dile getirdiğim görüş, AKP’nin seçim bildirgesinde de var. Biz kurucu ilkeleri tartışmayız. AKP kurucu ilkelere bağlıdır. Nedir bunlar? Türkiye bir cumhuriyettir. Üniter bir devlettir. Demokratik, laik bir sosyal hukuk devletidir. Yani Anayasa’nın ilk üç maddesinde yer alan kurucu ilkeler konusunda bir tartışma yok. AKP bu ilkeleri benimser. Zaten bizim hazırlayacağımız sivil anayasada da bu ilk üç madde yer alacaktır. Bunda bir kuşku yok. Ancak kurucu ilkeler başka, ideolojik anayasa başkadır. İdeoloji anayasaların işi değildir. Siyasi partilerin işidir.”

Prof. Dr. Üskül, anayasaların renksiz olması gerektiğini de vurguladı ve 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası’nın başlangıç kısmının farklı olduğuna dikkat çekerek şu yorumu yaptı:

“1961 Anayasası’nın başlangıç kısmı milli devlete vurgu yapar. Milliyetçiliğe değil. 1982 Anayasası ise milliyetçiliğe, Atatürk milliyetçiliğine vurgu yapıyor. Oysa milliyetçilik farklı anlamalara, yorumlamalara neden olabilecek ideolojik niteliklidir. Bu nedenle Anayasa’da yer almaması gerekir. Anayasada kurucu ilkeler yer alır. Herhangi bir ideoloji yer almaz. Ben bunu söylemek istedim.”

Milliyet, 28 Temmuz 2007

Fikret BİLA

29.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004