Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ramazan

RAMAZAN TAKVİMİ

Kur’ân ayı ayların efendisi,

Mis kokuyor oruçlunun nefesi

Bire bin yazılır bu ay sevaplar,

İşte geldi Ramazan’ın YEDİSİ.

Abdil YILDIRIM

19.09.2007


Zemzemin esrarı çözülemiyor

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporlarına göre dünyanın en sağlıklı sularından olan zemzem suyunun esrarı, günümüz teknolojisindeki bütün araştırmalara rağmen çözülemiyor.

Kaynağı bulunamayan suyun, denizden 80 kilometre uzakta olmasına ve çevresinde başka hiçbir kuyu olmamasına rağmen yıllardır kurumaması, araştırmacıları şaşkına çeviriyor. Sadece 1.5 metre derinliğindeki kuyudan hac mevsiminde milyonlarca hacı bütün su ihtiyacını karşılarken, su seviyesinde de hiçbir azalma olmuyor.

Açlığı gidermek için içenin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin de susuzluğunu gideren suyun esrarı bilim adamları tarafından inceleniyor. Avrupa’da laboratuvarlarda yapılan araştırmalarda, zemzem suyunun çok az kükürt içerdiği tesbit edildi. Amerika’da yapılan test sonuçlarına göre ise zemzem, içinde mikroorganizma ve bakteri bulunmayan tek su olma özelliği taşıyor. WHO tarafından da zemzem, dünyanın en içilebilir ve sağlıklı sularından biri olarak açıkladı.

Fakat diğer sulara göre çok daha besleyici ve mineral barındıran suyun kaynağı ise halen araştırma konusu.

Zemzemle ilgili hadisler

İbni Abbas’tan (r.a.) rivayetle:

“Yeryüzündeki suların en hayırlısı Zemzem suyudur. Onda doyurucu bir gıda ve hastalıklara karşı şifâ vardır.”

(Câmiü’s-Sağîr, No: 2122)

Ebû Zer’den (r.a.) rivayetle:

“Zemzem açlar için gıda, hastalar için şifâdır.”

(Câmiü’s-Sağîr, No: 2304)

İbni Abbas’tan (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

“Zemzem suyu hangi niyetle içilirse ona yarar: Şayet şifa niyetiyle içersen, Allah sana şifâ verir. Kötülükten korunmak için içersen, Allah seni korur. Susuzluğunu gidermek için içersen, Allah susuzluğunu giderir. Karnını doyurmak için içersen, Allah seni doyurur.

(Câmiü’s-Sağîr, No: 3343)

19.09.2007


Beyin nasıl etkin kullanılır

Beyin denilen harika organın mahiyeti ve sırrı daha çözülebilmiş değil. TÜBİTAK’ın yayınladığı Bilim Teknik dergisinin “Beyin” özel sayısında yayınlanan çeşitli makalelerin sonunda özet olarak bir soru ve cevap dikkate değer:

“İnsanlar niçin beyin konusunu çok merak ediyorlar?”

Cevap olarak; “Ebedî yaşama arzusundan” denilmiş. Devamla, “Beynin sırrı çözüldüğü zaman evrenin de sırrı çözülecektir” denilmektedir. Beynin tıp alanına giren biyolojik yönü hakkında fikir beyanı bu satırları yazanın boyunu aşar. Ancak beyin denilen nimetten azamî faydalanabilmenin yöntemlerinden bahsedilecek.

Bilgisayarı iyi kullanmak ile onun donanımından anlamak farklı şeyler. Bilgisayarı iyi kullanmak ile beyni etkin kullanmak çok farklı şeyler ama akla yaklaştırmak için en uygun örnektir.

İKİ BEYİN

Beyin üstten bakıldığında kabuğu açılmış ceviz içine benzemektedir. Simetrik iki eşit lobdan meydana geliyor. Beyin bedenin bütününü idare ediyor. Beden sisteminde ihtiyarımız dışında birçok faaliyetler, beynin otomatik pilotu tarafından idare ediliyor. Yaratan öyle bir sistem kurmuş. İhtiyarî hareketleri de kumanda ederken sağ lob bedenin sol tarafına, sol lob ise bedenin sağ tarafına hükmediyor. Yani çapraz idare şekli. Fiilî hareketlerde durum böyle de, zihinsel faaliyetlerde ise farklı bir durum söz konusudur.

Sağ ve sol beynin farklı fonksiyonları, 1981 yılında Nobel Tıp ödülünü alan Prof. Dr. Roger Spery’in, ikinci dünya savaşında kafadan yaralanarak bir tarafı felç olan askerin felçli durumunun diğer tarafa da sirayetini önlemek için iki lobu birbirinden ayıran ameliyatı ile keşfediliyor.

Bu ameliyat sonrası beyin konusunda yeni sırlar keşfediliyor. İnsanın daha farklı yönleri keşfediliyor. İnsan ve iletişim teknikleri, dolayısıyla hafıza, hızlı öğrenme, hızlı değişim stratejileri bakımından devrim niteliğinde gelişmeler ortaya çıkıyor. Sağ lob ile sol lob arası sinir lifleri ile (copus collusum) birbirine bağlı kalın bir halat gibi. İşte bu halat kesilerek iki simetrik beyin ayrılıyor. Hayat yine devam ediyor. Yapılan deneyler sonucu iki simetrik yapının birbirinden farklı fonksiyonları keşfediliyor.

Çoklu zekâ kuramının çıkışı da iki beyin gerçeğinin keşfinden sonraki gelişmelerdir.

Sol (lob) beyin fonksiyonları:

Matematik, mantık, teferruât, ardışık düşünme, sayılar, kelimeler

Sağ (lob) beyin fonksiyonları:

Bütünlük, resim, müzik, hayal, ritim, duygu

Beynin etkin kullanımında iki beyin beraber devreye sokulursa kapasite artıyor. İleride hafıza teknikleri üzerinde durulacak etkin hafıza için de, iki beyni devreye sokmak gerekiyor.

Yani akıl ve kalbin imtizacı, beyin kapasitesinden azamî faydalanmak demektir.

Dursun SİVRİ

19.09.2007


Helâl yemek ve şükür

“Ey iman edenler! Şayet sadece Allah’a ibadet ediyorsanız, size rızk olarak verilen nimetlerin helâl ve temiz olanlarını yiyiniz ve

adece Allah’a şükredin.” (Bakara, 2:172)

İbadet; zikir, fikir ve şükür gibi çeşitli kısımlara ayrılır. İbadet etmek Allah’ın kabul etmesi içindir. Yüce Allah ise temiz ve helâl şeyleri yemeyenin ibadetini, şükrünü ve duâsını kabul etmez. Rızk Allah tarafından şükür için verilmiştir. Varlıkların ve nimetlerin yaratılmasının mühim bir hikmeti şükürdür. Yüce Allah hayatı rızka bağlamış, rızkı da şükür için yaratmıştır. Varlıklar içinde rızkın her çeşidini tanıyan ve lezzetlerin her nev’îni bilen insandır.

İnsanın dili yeryüzünde yaratılan bütün tatları ve lezzetleri tanıyıp ayırt edebilecek bir özellikte yaratılmış olmasının iki temel sebebi vardır. Birincisi Allah’ın varlığını ve birliğini nimetler ve tatlar aynasında tanımak, ikincisi de lezzetlerin her çeşidini alarak Allah’a şükretmektir. Rızk, şükür vasıtası ile çok kıymetli bir hazine olur.1

İnsanın nefis hesabına değil de Allah namına nimetlerden istifade ettiği ve lezzetleri takip ettiğinin delili helâli araması ve şükretmesidir. Şayet kişi “Bismillah” diyerek Allah namına alıyor ve helâl yolda çalışarak rızkını kazanıyor ve yediği zaman “Elhamdülillah” diyerek Allah’a şükrediyorsa lezzetlerini takip edebilir ve her çeşit nimetten istifade edebilir. O zaman kişinin yemesi, içmesi ve Allah’ın nimetlerinden istifade etmesi israf sayılmaz. Çünkü o nimetleri amacına uygun harcamakta ve nimetlerden istenen şükrü îfâ etmektedir.

İbadet niyeti ile hayırda harcanan mal ve para, Allah için misafirlerine ve mü’minin dostlarına yedirdiği içirdiği ve harcadığı şeyler ne kadar fazla olursa olsun israf sayılmaz. Çünkü İmam-ı Azam (ra) “Müstahak ve lâyık olanlara hayırda ve ihsanda israf olmaz” demiştir.2

Kişinin ruhu cesedine, kalbi nefsine ve aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese o vakit leziz şeyleri yiyebilir.3

Yüce Allah bütün bu gerçekleri ifade ederek mü’minlere “Allah’a gerçekten ibadet ediyorsanız size verilen rızkın helâlinden şükretmek şartı ile istediğiniz gibi yiyin, için ve harcayın” buyurmaktadır.

Dipnotlar:

1- Mektubat, 28. Mektup, 5. Risâle

2- Lem’alar, 19. Lem’a

3- 19. Lem’a

19.09.2007


Yağmurdaki ölçü

Kur’ân, yağmurun belli bir ölçü ile indirildiğinden söz eder. Zuhruf Sûresi’nde şöyle buyurulur:

“Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi diriltti ve her yanına hayat yaydı; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.” (Zuhruf Sûresi: 11) Yağmurdaki bu ölçü, çağımızdaki araştırmalarla tesbit edilmiştir. Ölçümlere göre, yeryüzünden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona ulaşır. Bu, aynı zamanda bir yılda Dünya’ya yağan yağmur miktarıdır. Yani su, sürekli bir denge içinde, “bir ölçüye göre” dönüp durmaktadır. Yeryüzündeki hayatın devamı da, bu su döngüsü sayesinde sağlanır. İnsan sahip olduğu bütün teknolojik imkânları kullansa dahi bu döngüyü asla yapay olarak gerçekleştiremez.

19.09.2007


Sorularla Oruç

*Ramazan ayında oruç tutan herkes Cennete girer mi?

Ramazan ayında Allah için oruç tutan herkes, Allah’ın izniyle, Cehennemden kurtulur ve Cennete girer.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) buyurdu ki:

“Ramazan ayı gelince Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapatılır. Ve şeytanlar bağlanır.” Peygamber Efendimiz (asm) diğer bir hadislerinde buyurdu ki:

“Ramazan ayının ilk gecesi geldiğinde, şeytanların ve cinlerin azgınları bağlanır. Cehennem kapıları kapatılır. Ve hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları açılır ve hiçbiri kapanmaz. Bir çağırıcı şöyle seslenir: ‘Ey hayır isteyen! Kollarını sıva! Ey şer isteyen! Vazgeç bu ayda şerden.’ Ramazan’da Cehennem ateşinden kurtulan nice insan vardır. Bu her gece böyle devam eder.”

Bir adam geldi ve Peygamber Efendimize (asm) şöyle sordu:

“Yâ Resulallah! Üzerime farz olan namazları kılıp Ramazan ayında oruç tuttuğum, helâli helâl bilip haramı haram bildiğim ve bunlara başka bir şey ilâve etmediğim zaman Cennete girer miyim?”

Peygamber Efendimiz (a.s.m.), “Evet!” buyurdu.

Süleyman KÖSMENE

19.09.2007


RAMAZAN TAKVİMİ

Ramazanın yedisi

Yemekleri, tatlısı

Mü’minler buyur bekler

Oruç sabrın yarısı

Nurseven

19.09.2007


O'nun gibi öğretmek

Aslında ne kadar da çok uyarırız onları…

Uyarılmayı hiç sevmediğimiz halde…

Yapma, dokunma, söyleme, atlama, v.s.

Ne kadar uyarırsak ve ne kadar çok söylersek o oranda iyi ve mükemmel anne-baba olacağımızı düşünürüz.

Oysa ki, kul olarak bizi Yaratanın uyarılarına ne kadar da kapalı kulaklarımız.

Büyüklerin tecrübeleri bile, her zaman sıkılarak dinlediğimiz masalımsı anılar gibi gelir kulaklarımıza… Yaşamak ve denemek varken denenmiş ve yaşanmış anıları dinlemenin sıkıcılığı..

O yüzdendir ki, küçükken öğreniriz, büyüyünce anlarız.

Kul olarak eğitimimizde O’nun metodu ne kadar da çekicidir aslında.

Doğrudan yasakladığı davranışların sayısı sınırlıdır.

Ama hayatın içinde sunar bilmecelerini. Yaşarken öğrenirsin, hem de iliklerine kadar. Sırılsıklam olana kadar ıslatır seni, anlayana kadar sorar sorularını. Bir daha ve bir daha...

Cevapları ve sonuçları aynı olan hikâyelerin olur.

Neden hep aynı şeyi yaşıyorum, neden yolların sonu hep aynı diye düşündüğünde.

Yalvarırsın Kaderin Sahibine, “Lütfen soruları daha açık sor, ya da ipucu ver” diye. Öğrenemediğinde ve anlayamadığında tekrar tekrar sabırla anlatır sana,

Açıkça hazır vermez, formülleri.

Ara ve bul der sanki…

Çünkü, arayan bulduğunun ve kaybettiğinin kıymetini bilir.

Hazır gelenin hazzı da olmaz.

İhmal etmez, imhal eder sabırla ettiğin duâlarının cevabını.

Öğretmek en büyük Terbiye Edicinin elinden olunca, ebeveyn olarak biz anne-babaların O’ndan öğreneceği pek çok metot var aslında.

Öncelikle her şeyi sürekli hatırlatmaya ve uyarmaya alışkın olan bizlerin, kendimizi frenlememiz gerekecek.

Onlara gerçekten zararı olacak şeyler konusunda karşımıza alıp ciddî ciddî konuşmamız gerekecek.

Bunların dışında, sürekli gözümüz üstünde kısıtlamalar ve uyarılar koyan kimliğimizden vazgeçmemiz gerekecek.

Bizleri şefkatiyle Terbiye Edenin yaptığı gibi kimi zaman yaşayarak görmesine ve öğrenmesine fırsat tanımamız gerekecek. Yaptığımız her hata hemen cezalandırılsaydı, sanırım kafamıza sürekli bir şeyler düşerdi. Zamanla öğrendiğimiz şey de ancak şu olurdu: Cezadan kurtul da ne yaparsan yap!

Dayağın öğretici olmamasının sebebi de budur aslında.

Yaptığının sonucunda, dayak acısını yaşarsın ve biter, ondan geriye kalan sadece öfkedir. Sürekli uyarmak yerine, ona doğru soruları sormak, doğru rehberlik yapmak her zaman faydalanabileceği bir hayat felsefesi kazandırır. Karşılaştığı sorunlara kalın duvarlar olarak değil, açılması bir anahtara bağlı kapılar olarak bakmaya başlar.

Bu da ona öğretebileceğimiz en önemli ipucudur aslında.

Psikolog Banu YAŞAR

19.09.2007


Muhabbete fedaî, husûmete hasım olmak

Hayat acı ve tatlısı ile akıp gidiyor… Ne yarını vaktinden önce getirebiliyorsunuz, ne bugünü geri döndürebiliyorsunuz. Giden gidiyor; götürdükleriyle… Gelen; yeni başlangıçlarıyla var oluyor, zamanı ve vakti gelince.

İyi ve kötü hal ve davranışlar her an, her yerde karşımıza dikiliyor, hadi bakalım diyerek; meydan okurcasına.

Tercihini göster, tavrını belirle diyor seni zorlayarak…

O zaman akıl diyor; madem öyle, haydi sen de sarıl faydalı olana…

Geçen giden—dönmeyecek—günlerin sende güzellikler bırakarak gitmesini sağla hadi durmadan…

Gel gör ki; akıl hangi yöne salık verse, his ve nefis başka şeyler diyor ve başka yollar gösteriyor insana.

Boş ver diyor; aldırma geç git, gününü gün et diyor şu zamanda!

Tarafsız olmanın muhalif tarafı iltizam olduğunu (iyi ve kötü arasında tarafsız kalmanın, kötüye taraf olmak olduğunu) unutturmaya çalışarak ve sendeleyerek gelgitler yaşanıyor insan ruhunda.

Nefsin tesirinin hakimiyetinde kaybedilenler oluyor fert ve cemiyet hayatında.

Huzur ve mutluluk başka iklimlerde aranmaya başlıyor arkasından beyhude olarak.

O yüzden “gerçek güzellikler” rağbet görmez oldu nice zamandır cemiyet hayatında.

Her zorluk karşısında direnmek olan sabır, aransa da bulunmaz oldu hayli zamandır. Ne acıdır ki; dövülmeden ağlayan çocuklara benziyor hallerimiz.

“Dünyevîleşmek” köreltiyor duygularımızı. En olmaz yerde muhabbetler husûmetlere dönüşüyor, kolayca.

Husûmetler ne kadar kolay sirayet ediyor bünyelere.

Sevmek ve muhabbet duymak yerine husûmetler daha fazla celp ediyor gönülleri... Yaşamadın ki bilesin diyor “husûmeti müdafaalar!.”

Allah için sevmek ve yine Allah için reddetmek net olarak seçilmiyor cümlelerin arasından öyle kolayca.

Aslında hallerimiz ele veriyor gerçek niyetlerimizi(!) ve gönüller arzu etmiyor değil muhabbet fedailiğini... Elbette her akıl faydalı görüyor husûmete hasımlığı...

Nadir NAZİK

19.09.2007


Sıfat-ı Peygamber

*Cemaat-ı mü’minîne en son ve en âlî imam: İnanmış insanlara en son ve en yüksek önder, lider.

* Cemâlin en mükemmel âyine-i zîşuuru: Allah’ın güzelliklerini gösteren en mükemmel yansıtıcı.

* Cenâb-ı Hakkın tercümanı, elçisi (risâlet itibarıyla): Allah’ın söylediklerini, emir ve yasaklarını insanlara anlatan zat.

* Divan-ı nübüvvetinin hâtemi: Peygamberler meclisinin mührü, tasdik edicisi.

* Duâsıyla, niyazıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesile-i icadı: Duâsı ve yalvarması ile ahiret saadetinin varlığına ve yaratılmasına sebep olan zat.

*Dürr-i Yekta: Benzeri olmayan bir inci misâl zat.

* Ebu’l-Kasım: Kasım’ın babası.

* El-Emîn: Emin ve güvenilir zat.

* En büyük muallim: En büyük eğitimci, öğretmen.

* En mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmel: En mükemmel bir insan ve irşad edici.

* En mükemmel meyve: Yaratılış ağacının en mükemmel meyvesi

*En mükemmel üstad: En büyük eğitimci, öğretmen, usta, öğretici, san’atkâr.

* En nûrânî bir semere-i şecere-i hilkat: Yaratılış ağacının en nurlu bir meyvesi.

* Esmâ-i İlâhiyenin gizli definelerinin keşşâfı: Allah’ın isimlerinin gizli definelerinin keşfedicisi.

M. Fahri UTKAN

19.09.2007


Sağlıklı hayat için hareket

Sağlıklı bir hayat ve besinlerin hazmolması için, hareket, faaliyet, çeşitli basit hareketler gereklidir. Yürümek besinleri, yağları eritir. Vücudun kalp, böbrek vb. organlarının yağlanmasını önler.

Mümkünse her gün en az yarım saat yürümek, kısa mesafeleri yürüyerek katetmek yararlı olur. Bu yürüyüşler hızlı ve ciddî olmalıdır. Yürüyüşün, özellikle yaşlılarda akıl sağlığı ve hafıza kaybının önlenmesine yardımcı olduğu, kalp hastalıkları riskini yarıya indirdiği tesbit edilmiştir. Temiz havada, ağaçlıklı ortamlarda derin nefes alarak hareket etmek vücudu dirençli kılar. Nefes almak derken de farkında olmadan yanlış bir nefes alma tekniğini çoğunlukla uyguluyoruz. Doğru nefes almak; derinden ve yavaş bir şekilde burundan nefes almak, bu nefesi ciğerlerimizde bir süre tutarak yavaşça nefesi geri vermektir. (“1 saniyede nefes alma. 4 saniye tutma. 2 saniyede geri verme” kuralı) Bu nefes alış, vücuda temiz havanın girmesi, vücudu dolaşması, hücrelerin yeterli enerjiyi alması demektir. Uzun ve sağlıklı bir hayat için doğru nefes almak önemli bir konudur.

Muzaffer BORUZAN

19.09.2007


Hasan-ı Basrî (642-728)

Hasan-ı BBüyük İslâm âlimi ve tâbiînin önemli temsilcilerinden biridir. Hazret-i Ömer’den (ra) itibaren üç büyük halife ve Emevî dönemini yaşamış olmasından ötürü, hadiseler karşısında fikirlerini açık bir şekilde beyan eden, ancak isyan hareketlerine sıcak bakmayan ve desteklemeyen bir çizgiye sahiptir. Emevilerin yanlış uygulamalarını ve hareketlerini eleştirmekten çekinmemiştir. Ömrü boyunca zühd ve takvadan ayrılmamıştır. İlim ve irfanla uğraşarak çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Pek çok sahabeden hadis rivayet etmiştir. Risâle-i Nur’da, “Ulema-i zâhir ve bâtının, tâbiin zamanında en büyük reisi ve İmam-ı Ali’nin mühim ve sadık bir şakirdi” (Mektubat, s. 155.) olarak tavsif edilmektedir.

Hasan, 642 yılında Medine’de doğdu ve on iki yaşında Kur’ân-ı Kerim’i hıfz etti. Yüz yirmi Sahabe ile görüşme imkânı buldu. Hasan, nifak tohumlarının yeşerdiği ve Müslümanlar arasında ihtilâfların artmaya başladığı bir dönemde yaşadı. Cemel ve Sıffin hadiselerine şahitlik etti. Kerbelâ faciasına ve vahim neticelerine şahit oldu. Olaylar karşısında tavrını net olarak ortaya koydu. Siyasî otoritenin yanlışlarına karşı birtakım telkinlerde bulunmakla beraber baş kaldırma olayları ve isyanlara katılmadı. Muhalefetini, sözlü telkinlerde bulunma ve fikirlerini açıklamakla gerçekleştirdi. İdarecileri âdil davranmaya dâvet etti. Muaviye’nin güç kullanarak iktidara gelmesini, haksız bir şekilde Hucr bin Adi’yi öldürtmesini ve oğlu Yezid’i veliaht yapmasını eleştirdiği gibi, büyük bir hata olarak gördüğünü açıkladı. Ömrünün büyük bir kısmını ilim ve irfanla geçirdikten sonra 728 yılında Basra’da Hakkın rahmetine kavuştu.asrî (642-728)

19.09.2007


İftar Sofrası

Sebzeli Kuzu Güveç

Malzemeler:

*1 kg kuzu kuşbaşı. *2 kuru soğan. *2 havuç. *1/2 kg taze fasulye. *2 orta boy patates. *2-3 orta boy kabak. *2-3 orta boy patlıcan. *2 orta boy domates. *1 baş sarımsak. *Tuz. *Arzuya göre kekik, pul biber.

Hazırlanması:

Soğanları, patatesleri, sarımsakları ve domatesleri soyun, havuçları kazıyın. Kabak ve patlıcanları alacalı soyun. Soğanları ister dörde bölüp, isterseniz de halka halka doğrayın. Havuçları halka halka doğrayın. Patates, kabak ve patlıcanları dörde bölüp doğrayın. Domatesleri ise küp küp doğrayın. Fasulyeleri temizleyip verev kesin. Soğan ve havuçları çok az zeytinyağında hafifçe soteleyin. Güveç kabınızın tabanına yayın. Eti de hafifçe yağda çevirin. Soğan ve havuçların üzerine diğer sebzeleri aralarına sarımsak ve domates ekleyip baharatları serperek güveç kabına yayın. Etleri sebzelerin üzerine koyun. (Eğer normal güveçte yapıyorsanız eti en alta veya soğanın üzerine yerleştirip en üstüne yağ gezdirin, elektriklide yağa gerek olmuyor.) Güveç kabınızın üzerini kapatıp yerine yerleştirin ve orta ayarda 6-8 saat pişirin. (Ya da üzerini folyoyla kaplayıp orta dereceli fırında pişirin.) Afiyet olsun.

19.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri