Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

İkisi de Bizim Mü'min kullarımızdandı. Şüphesiz İlyas da peygamber olarak gönderilenlerdendi.

Saffât Sûresi: 122-123

05.11.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Elbise giyerken ve abdest alırken sağdan başlayın.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 468

05.11.2007


Irkçılıkla birbirini düşman telâkki etmek felâkettir

Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararları görülmüş. Ezcümle, Emevîler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem âlem-i İslâmı küstürdüler, hem kendileri de çok felâketler çektiler.

Hem Avrupa milletleri şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Alman’ın çok şeâmetli ebedî adâvetlerinden başka, Harb-i Umumîdeki hâdisât-ı müthişe dahi, menfî milliyetin nev-î beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi.

Hem bizde, iptida-yı Hürriyette, Babil Kalesinin harabiyeti zamanında “tebelbül-ü akvam” tabir edilen teşâub-u akvam ve o teşâub sebebiyle dağılmaları gibi, menfi milliyet fikriyle, başta Rum ve Ermeni olarak pek çok kulüpler namında sebeb-i tefrika-i kulûb, muhtelif mülteciler cemiyetleri teşekkül etti. Ve onlardan şimdiye kadar ecnebîlerin boğazına gidenlerin ve perişan olanların halleri, menfi milliyetin zararını gösterdi.

Şimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebî tahakkümü altında ezilen anâsır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telâkki etmek öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Adeta bir sineğin ısırmaması için, müthiş yılanlara arka çevirip sineğin ısırmasına karşı mukabele etmek gibi bir divanelikle, büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa’nın doymak bilmez hırslarını, pençelerini açtıkları bir zamanda onlara ehemmiyet vermeyip, belki mânen onlara yardım edip, menfi unsuriyet fikriyle şark vilâyetlerindeki vatandaşlara veya cenup tarafındaki dindaşlara adâvet besleyip onlara karşı cephe almak, çok zararları ve mehâlikiyle beraber, o cenup efradları içinde düşman olarak yoktur ki, onlara karşı cephe alınsın. Cenuptan gelen Kur’ân nuru var; İslâmiyet ziyası gelmiş; o içimizde vardır ve her yerde bulunur. İşte o dindaşlara adâvet ise, dolayısıyla İslâmiyete, Kur’ân’a dokunur. İslâmiyet ve Kur’ân’a karşı adâvet ise, bütün bu vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevî adâvettir. Hamiyet namına hayat-ı içtimaiyeye hizmet edeyim diye iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamâkattir!

Mektûbât, s. 311

Lügatçe:

menfî milliyet: Yanlış milliyet anlayışı; ırkçılık.

fikr-i milliyet: Milliyetçilik fikri.

unsuriyet: Irkçılık.

şeâmetli: Kötü, uğursuz.

adâvet: Düşmanlık.

iptida-yı Hürriyet: Hürriyetin başlangıcı. 2. Meşrûtiyetin ilânıyla başlayan dönem.

tebelbül-ü akvam: Çeşitli milletlerden meydana gelen bir topluluğun kısımlara ayrılarak farklı dilleri konuşmaları; İlk Çağda Asurlular devrinde, Babil ve civarında bulunan çeşitli kavimlerin farklı diller konuşması.

teşâub-u akvam: Kavimlerin kısımlara, şubelere ayrılması.

sebeb-i tefrika-i kulûb: Kalplerin ayrılma sebebi.

anâsır: Unsurlar; ırklar, milletler.

kabâil-i İslâmiye: Müslüman kabileler, topluluklar.

cenup: Güney.

mehâlik: Tehlikeler.

ziya: Işık.

hayat-ı uhreviye: Ahiret hayatı.

hamiyet: Mukaddes değerleri koruma duygusu ve gayreti.

hamâkat: Ahmaklık.

05.11.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Hazret-i Ebu Bekir’in (r.a.) oğlu Abdurrahman (r.a.) anlatıyor:

“Babam her akşam Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yanına giderdi. Bir akşam yine Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yanına gitmek üzereyken birkaç kişi misafir çıka geldi. Babam bana, “Abdurrahman! Ben gelinceye kadar misafirlere bak. Beni beklemeden yemeklerini yedir” dedi.

Ben de akşam misafirlerin yemeklerini önlerine koydum. Fakat misafirler, “Baban gelip de bizimle yemezse biz de yemeyiz” dediler. Onlara, “Babam sinirlidir. Yemek yemediğinizi görürse bana kızar” dedim. Fakat onlar yemediler.

Nihayet babam geldi. Misafirlere yemek verip vermediğimizi sordu. Misafirler, “Vallahi biz yemedik” dediler. Babam bana, “Abdurrahman! Ben sana beni beklemeden onların yemeklerini yedir demedim mi?” diye kızdı. Ben de korkudan saklandım. Fakat babam bir daha bağırınca saklandığım yerden çıkıp geldim ve “Benim günahım yoktur. Misafirlerin buradalar. Onlara sor. Yemeklerini önlerine koydum. Fakat onlar yemediler. Baban gelip bizimle yemezse biz de yemeyiz dediler” dedim.

Babam bu sefer onlara, “Neden yemediniz? Madem yemediniz, ben de bu gece yemek yemeyeceğim!” dedi. Onlar da, “Sen yemezsen biz de yemeyeceğiz!” dediler. Babam bu defa, “Yahu ne belâya çattık! Niçin yemiyormuşsunuz?” diye çıkıştı.

Fakat az sonra babamın öfkesi yatıştı ve “Benim öfkem şeytandandı!” dedi ve yemek sofrasını kurdurup besmele çekerek misafirlerle birlikte yemek yediler.

(Hayatü’s-Sahabe, 2/302.)

Süleyman KÖSMENE

05.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri