Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Hayra alâmet değil

Uzunca bir süredir Türkiye ile ABD’nin yeni bir Irak planı üzerine çalışmakta olduklarını düşünüyoruz. Gizli ve açık görüşme trafiği bunu düşündürüyor bize. ‘Ne gibi bir plan var ortada’ bilmiyoruz ama bunun Amerika’nın Irak’tan çıkış stratejisi ile de bağlantısı olması ihtimali büyüktür.

Başkanını değiştirmeye hazırlanan Amerika, bir süredir kendi içinde Irak’tan en iyi çıkış stratejisinin ne olacağını tartışıyor.

Bataklığa fena halde batmış oldukları için, bu stratejinin sanıldığı gibi kolay olmayacağını da görmüş durumdalar.

Konuları iyi takip eden birçok kaynaktan bir süredir, teyit ettiremediğimiz bir duyum alıyoruz. Buna göre Amerika’nın kafasında şekilllenmeye başlayan çıkış stratejisinde Türkiye’ye esaslı rol düşüyormuş. Hatta “Amerika’nın PKK ile mücadelede Türkiye’nin yanında aktif olarak yer alıp PKK’yı ortak düşman ilan etmesinin temelinde de bu gelişme varmış” deniliyor.

Biz son kara operasyonunun PKK ile sınırlı kalmayacağını ve Türkiye’nin çok daha uzun vadeli bir stratejiyle Irak’a girdiğini düşünüyoruz.

Düşündüğümüz gibi böyle bir olasılık varsa, bunun Amerika ile birlikte oluşturulduğu kesindir.

Dolayısıyla eğer varsa, uzun vadeli strateji, süper gücün de koruması altındadır demektir.

Eğer korktuğumuz gibi, Irak bataklığından kurtulmaya çalışan ABD’nin çıkış stratejisinden sonra doğacak güvenlik boşluğunu Türkiye’nin doldurması düşünülüyorsa, bunun Türk-ABD ilişkilerine bambaşka bir üst boyut katacağı, Türkiye’nin bölgedeki konumunun da çok farklı algılanacağı muhakkaktır.

AKP’nin dış politika teorisyenleri de Türkiye’ye, dini-kültürel boyutu olan ve askeri yanı da bulunan bölgeye bir ‘Büyük Birader’ konumu için çalışmaktaydılar.

Anlıyoruz; büyük güç iddiası varsa bu şekilde risk almak kaçınılmaz olabilir. Bölgede tarihi bulunan İngiltere ve Amerika hep bu şekilde riskler almışlardır. Ancak Irak’ın, kendisi hakkında planlarla gelen her güç açısından bataklık haline geldiği de hiç unutulmamalıdır.

Bu tür olası gelişme konusunda bizi daha da endişelendiren, Amerika Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin yakında Türkiye’ye ziyarette bulunacak olmasıdır. 11 Eylül’den itibaren son derece ilginç kariyer sürecini izlemekte olduğumuz Başkan Yardımcısı Cheney, adeta ‘Devlet içinde devlet’ veya ‘Derin devlet’ tanımının, şahsında somutlaşabildiği bir insandır.

Amerika’nın birçok riskli yöneliminin altında imzası olduğu bilinen Cheney, ABD’nin güvenliği tanımına çok otoriter tanım getirmiş bir teorisyendir de ve pratikte, teoride savunduklarını acımasızca uygulamasıyla ünlüdür.

Bu nedenle Dick Cheney’nin tam bu aşamada Türkiye’ye gelmesinin gerçek anlamı nedir bilmiyoruz ama bunun hayra alamet bir gelişme olmadığı da kesindir.

Akşam, 24.2.2008

Serdar Turgut

25.02.2008


 

Bölge operasyonu mu?

Maalesef... Askeri harekátın en acıtıcı... En yürek yakan... En tatsız yanı... Şehit haberleri. Sınır ötesi operasyonda yedi askerimizi yitirdik. Biri de içeride patlayan mayının kurbanı. Bölgeden... Ölüm haberleri geldikçe...

İnsan bu işlerin biran önce... Kalıcı bir şekilde çözülmesini... Daha çok arzuluyor.

Düşünsenize...

Gencecik çocuklarımız...

Yitip yitip gidiyor.

* * *

Dün Star’da vardı...

1983’ten bu yana 25 sınır ötesi operasyonu düzenlenmiş.

İlk harekat 1983’te.

K. Irak’a yönelik ilk sınır ötesi operasyon ise 1999’da gerçekleşmiş.

7 bin asker, Irak’ın içine 5 km. kadar girmiş.

1992-1997 arasında da dört operasyon daha yapılmış.

1992’deki operasyona 20 bin asker katılmış... 1994 Martı’nda başlayan ‘Çelik’ harek tına ise 35 bin asker, 10 bin korucu.

24 operasyonun en kapsamlısı ise 1995’teki Balyoz Operasyonu’ymuş.

Bu operasyona 35 bin asker katılmış. Operasyona, 10 bin asker desteği daha verilmiş.

1997’de bu defa 20 bin askerle Çekiç Operasyonu yapılmış. 1998’de de, 15 bin askerle Murat Operasyonu düzenlenmiş.

Bir yıl sonra 1999’da ise, tekrar hava ağırlıklı Sandviç Operasyonu gerçekleştirilmiş.

Gündemimizde hep bir operasyon var anlaşılan.

* * *

Diyorum ki operasyon ertesinde sorun çözücü kapsamlı bir paket gündeme gelse.

Örneğin, hükümet programındaki şu vaat hayata geçirilse:

‘İnsan haklarının evrensel düzeye çıkarıldığı ve kullanıldığı, hukukun üstünlüğünün gerçekleştirildiği ve demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği hukuk sistemini oluşturmak için, iktidarımız süresince gerçekleştireceğimiz temel düzenlemelerden bazıları şunlar olacaktır:

Artık ülkemize dar gelen yürürlükteki Anayasa yerine, katılımcı ve özgürlükçü, yeni bir anayasa hazırlayacağız. Bu anayasanın hazırlanmasında, kendi fikirlerimiz kadar, muhalefet partilerinin ve tüm toplumsal kesimlerin katılımını en etkin biçimde sağlama çabası içerisinde olmaya söz veriyoruz. Birtakım hükümleri sürekli değiştirilmek zorunda olan bir anayasa yerine, ülkemizi geleceğe taşıyacak bir anayasa yapmak, çocuklarımızın geleceği adına yerine getirmemiz gereken bir sorumluluktur. Yeni Anayasamız, güçlü bir toplumsal meşruiyete sahip, başta Avrupa Birliği olmak üzere uluslararası normlara uygun, bireyin hak ve özgürlüklerini üstün tutan, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi esas alan, demokratik hukuk devleti anlayışını taşıyacaktır.’

* * *

Bu sıkıntısız olabilir mi?

Yoksa, bu hedefin önüne çıkar mı?

Doğrusu, dünkü yazıda yollama yaptığım şu aşağıdaki habere bu açıdan da bakıyorum:

‘Kara harekatından 2 gün önce internet sitesi YouTube’a konan Genelkurmay Başkanlığı Elektronik Sistemler Komutanı Tuğgeneral Münir Erten’ın operasyon hakkındaki sözlerinin de olduğu özel konuşması Genelkurmay’da muhbir tedirginliğine neden oldu. İsviçre’den siteye yüklenen ses kaydında, TSK’nın Kuzey Irak’a yapacağı harekatın 20/22 Şubat tarihleri arasında başlatılacağı bilgisi de yer alıyor. Konuşmada daha önceki hava harekatlarıyla ilgili detaylara yer verildi. Ses kaydının Erten’e ait olup olmadığı ise netlik kazanmadı. Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı, hem ana karargah hem de kuvvet komutanlıklarındaki Elektronik Harp birliklerinden oluşuyor. Bu komutanlık istihbarat ve karşı istihbarat görevlerini yerine getirerek barış ve savaşta destek işlevi yapıyor. GES, ‘en hassas’ dinleme operasyonlarından da sorumlu komutanlık.’

* * *

Tabii bir de bunun ‘bölgesel operasyon’ olduğunu söyleyenler var.

İngiliz Gazetesi Guardian bunu seslendiriyordu.

Aynı tür bir yoruma El Cezire’de de rastladım:

‘Türk ordusu ayrılıkçı PKK savaşçılarına yönelik olarak Kuzey Irak’a on bin asker gönderdi. Türkiye bunu bir fırsat penceresi olarak görüyor. Amerikalılar ise Kuzey Irak’taki istikrarın artık biraz daha yerine oturduğunu ve bu yüzden kuzeydeki bir çatışmanın ülkenin geri kalanının istikrarını etkilemeyeceğini düşünüyorlar. Amerikalılar galiba ileride gerçekleştirebilecekleri bir askeri operasyonda Türkiye’ye ihtiyaçları olabileceğini düşünerek daha uzun vadeli planlar yapıyorlar.’

* * *

Harekáta katılan askerlerin, bölgedeki ölümlerin...

Hüznünü ve acısını...

Nihai olarak ne dindirecek...

Kalıcı bir çözümü daha yüksek sesle aramanın zamanı artık.

Bunca yıldır ‘savaş’ operasyonu yaptık...

Bir de silahları bırakıp...

‘Barış’ operasyonunu denesek.

Belki ‘ölümde’ bulamadığımız çözümü...

Hayatta buluruz.

Star, 24.2.2008

Mehmet Altan

25.02.2008


 

Harekâtlardan siyasî çözüme hiç sıra gelmeyecek mi?

Kara harekâtı ile ilgili yorumlara bakıyorum... Öyle bir askeri harekât ki, askeri sonuçları açısından kimse pek bir şey beklemiyor.

Varsa yoksa siyasi anlamı konuşuluyor. Oysa, bizim yıllardır beklediğimiz, doğrudan bir siyasi harekât... Askeri bir harekâttan siyasi sonuçlar üretmeye çalışacağımıza, hükümetin artık şöyle açık açık ve doğrudan bir “siyasi harekât”a girişmesi için vakit hâlâ gelmedi mi?

Ben kendi payıma, teröre karşı askeri mücadeleye her zaman ve her şartta karşı olanlardan değilim. Eğer öyle olsaydı bunu açıkça söylerdim. Askeri operasyonun her türlüsüne karşı oluşumu, “çözüm siyasettir” sloganı arkasına gizlemezdim. Terör şiddet kullanıyorsa, onu yok etmek için de elbette şiddet kullanılacaktır. Dolayısıyla terörle mücadelenin hep bir askeri yanı vardır ve hep de olacaktır. Emniyet Kuvvetlerinin ve ordunun görevi de bu mücadeleyi etkili bir şekilde yürütmektir.

Bu açıdan baktığım için sınır ötesi operasyonlara ilkesel planda karşı çıkmak yerine, somut durumdaki siyasi koşullar ve hukuki durum açısından bakmayı yeğledim; kimi zaman yarardan çok zarar getireceğini söyleyerek karşı çıktım, kimi zaman gerekli ve haklı buldum. Mesela, son hava harekâtı, askeri açıdan pek bir fayda sağlanmayacağı baştan belli bir harekattı.

“Neyse,” demiştik; “hem Ordu nicedir yapmak istediği harekâtı yapmış olur, hem de aylardır harekât diye tutturan milliyetçi kanadın “gazı alınmış” olur, böylece de belki hükümetin artık asıl yapması gerekenleri yapmaya girişmek için eli güçlenir.” Ama baktık, hava harekâtı ertesinde de “çözüm paketi” filan yok ortada... Biz “paket nerede, paket nerede” diye bakınırken bir baktık ki, hop, bu defa da karadan girivermişiz Kuzey Irak’a. Hani, terörün belini kırmak babında ciddi sonuçlar alınacak olsa, hadi yine gam yemeyelim. Ama ortada öyle bir beklenti de yok ki...

Bu arada bizler Ak Parti hükümetinin vaat ettiği siyasi çözüm atağını beklemeye devam etmekteyiz. Evet, TRT’nin bir kanalını Kürtçe yayına tahsis edileceği konusunda bir projeyi duyuyoruz; ama şu anda sadece lafta... Evet, Talabani’nin Ankara’ya davet edilmesi; Kuzey Irak yönetimiyle ilişkilerin ısıtılmaya çalışılması gibi olumlu adımları da görüyoruz; ama meselenin esasına yönelik bütünsel bir siyasi proje hâlâ yok ortada.

Bütünsel bir siyasi proje derken, içinde dağdakileri indirip topluma kazandırmayı sağlayabilecek yasal düzenlemeleri de içeren; Kürt kimliğine ilişkin her türlü kısıtlamayı kaldıran; yerel yönetim reformu gibi yeni düzenlemelerle yerel yönetimlerin güçlendirilmesini hedefleyen; bölge halkının savaş sırasında uğradığı haksızlıkları ve zararları (zorunlu göç ve köylerin imhası gibi) tazmin etmeyi de kapsayan; bölgenin ekonomik kalkınması için yeni ve yaratıcı tedbirleri de içeren; şu anda benim buraya sıralayamadığım daha birçok boyutu da olan, geniş kapsamlı bir projeden söz ediyoruz.

Böyle kapsamlı bir plan-proje görmediğimiz gibi, tam tersine bütünsel bir bakış açısına ters bazı eğilimler gözlemliyoruz Ak Parti’de. Sorunun çözümünü -Rahmetli Ecevit gibi- bir ekonomik kalkınma hamlesinde gören bir zihniyet Ak Parti saflarında hayli yaygın. Anlaşılan şu anda Ak Parti’nin tek projesi, önümüzdeki yerel seçimlerde bölge belediyelerini kazanmak; sonra onlar eliyle bölgeye hizmet ve refah götürmek...

Bu yolla da bölgedeki varlığını, oyunu, gücünü daha da pekiştirerek etnik temelli politik hareketleri çökertmek... Yani Güneydoğu’yu AK Partilileştirerek “kurtarmak”... Ne diyelim, bari Merkel’e orada bizimkileri asimile etmeye çalışıyor diye kızmayın.

Bugün, 24.2.2008

Gülay Göktürk

25.02.2008


 

Youtube’un ne suçu var!

Dikkat ettim, dünkü gazeteler olayı pek görmemeye çalışmışlar. Anlıyorum...

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’a yönelik kapsamlı operasyonunun yapıldığı bir ortamda bu tür haberler vererek askerin moralini bozmaya gerek diye düşünmüş olabilirler.

Tamam... Makul bir gerekçe.

Bir iki gazete ve bazı internet siteleri olayı verdiler.

Bu olayı görmemek yanlış olur. Çünkü ortada güvenliğimizi ilgilendiren bir skandal var.

Hem de bugüne kadar duyduğun en büyük skandallardan biri.

Müthiş bir casusluk skandalı...

Yılın değil belki de yüzyılın olayı!

Olay şu: 20 Şubat tarihinde Youtube’a gönderilen bir video kaydında Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanı (GES) Tuğgeneral Münir Ertan’a ait olduğu iddia edilen bir konuşma yayınlandı.

Tarih 20 Şubat. Kuzey Irak’a kara harekâtından iki gün önce!

Bu videoda GES Komutanı’na ait olduğu iddia edilen ses, hava harekatlarında kaç PKK’lının öldürüldüğüne dair rakamlar veriyor!

Kaydı dinleyince GES Komutanı’nın açık havada bir yerde birilerine sohbet ortamında konuştuğu anlaşılıyor. Yani telefonu falan dinlenmemiş. Açıkhavada yapılan bir konuşma kaydedilmiş. Fakat nasıl dinlenebildiğine dair bir veri yok!

Uzaktan mı dinlenmiş, yoksa yakından birileri mi kayıt yapmış pek anlaşılmıyor.

Bugünkü teknolojik imkanlar ile her ortamı dinlemek mümkün olabilir.

Komutan konuşmasının bitiminden hemen sonra, kara harekâtının iki gün sonra başlayacağını belirtiliyor.(20-22 Şubat)

Böylece Kuzey Irak’a yapılacak harekâtının zamanı iki gün öncesinden Youtube kullanılarak duyurulmuş oluyor!

Bu arada konuşan kişi 2. Başkan’ın şeker komasına girdiğini belirtiyor. İkinci başkan olarak kimi kastettiği anlaşılmıyorsa da bu da bir savaş öncesi kritik bir bilgi haline gelebilir.

Genelkurmay 2. Başkanı mı, yoksa başka bir birimin ikinci başkanı mı, yoksa istihbarat şube ikinci başkanı mı veya bir başkası mı?

GES Komutanlığı’na cep telefonu girmesi mümkün değil. Oradan yapılan görüşmelerin dinlenebilmesinin önünde elbette büyük engeller olacağı kabul edilir.

Öyleyse komutanın savaş hakkında hayati bilgiler içeren konuşmasını kim nasıl dinledi?

Asıl soru bu! Asıl skandal bu. Yoksa, Youtube’a yapılan kaydı kimin gönderdiği bu skandalın yanında devede kulak kalır.

Bu konuyla ilgili olarak bir iki gazetede “Youtube Alçaklığı” gibi bazı başlıklar gördüm.

Youtube bir sanal ortam. Herkes oraya videolarını gönderebilir. Her videonun denetlenerek yayınlanması ise mümkün değil. Aynı anda yüzlerce dilden binlerce belki on binlerce video gönderiliyor, izleniyor. Denetim ancak yayından sonraki şikâyetlerle gerçekleşebiliyor.

Bugün, 24.2.2008

Nuh Gönültaş

25.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri