Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

ABD, BOP'ta STK'ları kullanıyor (2)

Dünden devam

Gazetemiz yazarı Mustafa Özcan’ın, “İslâm ve kadın” konusunda, Amerika’da kadın erkek karma cemaate namaz kıldıran CIA ajanı Emine Vadud isimli kadının, “liberal İslâm” düşüncesinin bir alıştırması ve “hürriyet ve özgürlük” kavramları arkasına sığınan dış destekli bazı kadın derneklerinin “kadının özgürleştirilmesi” paravanıyla İslâm’ı arzileştirmenin bâriz örneği olduğunu belirtmesi, bu hususta oldukça önemli. Özcan, bu saptırmanın da yine bu dehşetli sinsî oyunun farkına varan sivil toplum kuruluşlarının sorumluluğu ve görevi olduğunu belirtiyor.

Keza Müslümanların Batı’dan finanse edilen sivil toplum örgütleri üzerinden kontrol altına alınmasının, dış politika ve ekonomiyi de etkilediğini belirten merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Batının bugünkü dış politikasının temelinde sömürgecilik anlayışının yattığını söylemesi de bir başka açıdan kayda değer.

Gerçek şu ki ABD’nin STK’ları BOP’ta kullanması, Amerikan hegemonyasının yeni tip sömürge dalgasının önünü açmak için olduğu artık gizlenemiyor. Bunun için “ılımlı İslâm” ve benzerî saptırmalarla, “doğru İslâmiyet” ortadan kaldırılarak etkisi azaltılacak; tıpkı Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi, İngiliz himâyesini isteyen “modern mandacı” zihniyet türetilecek.

“AÇIK TOPLUM’ ENSTİTÜSÜ”NDEN

BESLEMELİ TAŞERON TERÖR…

İşte uluslararası dolar milyarderi ünlü tefeci Macar Yahudisi Amerikalı George Soros’un İslâm ve bölge ülkelerindeki faaliyetlerinin amacı bu. Mesela Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’in ilk Türkiye’yi ziyareti öncesinde yüzlerce çocuğun katlini netice veren Kuzey Osetya’nın Beslan şehrindeki ilkokul baskını BOP’a zemin hazırlamak içindi.

Baskını değerlendiren istihbarat ve terör uzmanları, işin içinde ABD, İsrail ve İngiltere gizli istihbarat servislerinin parmağı olduğunu, teröristlerin “taşeron” olduğunu belirtmişlerdi. Yine Yugoslavya gibi Gürcistan’ın da parçalanması maksadıyla “Kadife devrimi”ni yaptırarak iktidar değişikliğini sağlayan George Soros’un bu ülkeye tıpkı Irak’ın en az üçe bölünüp toprak bütünlüğünün parçalanması gibi…

Bu konuda kendisine hıyanet eden Saakavili’yi bizzat teşvik edip politikaya soktuğunu itîraf eden devrik devlet başkanı Şevardnadze’nin bütün dünyaya karşı ikrarları çarpıcıydı: “Benim düşmeme sebep olan olaylar ABD tarafından yönlendirilmiştir. Ayaklanan muhaliflerime ABD yardım etti. Oysa ben ABD politikalarının en büyük destekçisiydim” diyordu.

Para sihirbazı Soros, hedef ülkelerden biri olan Gürcistan’da “toplumsal altyapı”yı hazırlamak için ülkede Açık Toplum Enstitüsü’nün şubelerini açarak yoğun “siyasî ve entelektüel faaliyetler” yapmıştı.

Ünlü spekülatör Soros’un en az beş bin kişiyi “Soros fonları”yla ABD’ye götürüp beyin yıkama operasyonundan geçirttiği ve Amerikan çıkarlarını amaçlayan BOP adına birer “sıkı eylemci” olarak yetiştirildikleri dünya basınının satır aralarında artık yazılıyordu.

Bundandır ki Soros’un “Açık Toplum Enstitüsü”nden beslemeli Saakaşvili, sırtını ABD’nin BOP’una dayayarak eski patronu Rusya’ya meydan okuyor; ABD’nin Kafkasya’da askerî yığınağını daha da arttırması ve tahkim etmesine zemin hazırlamak için Rusya ile savaşa hazırlandıklarını pervâsızca söylüyordu.

“SOROS FONLARI”, FİTNE ATEŞİNİ ATEŞLİYOR…

Keza Ukrayna’da yaşananlar da aynı oyunun parçası. Güney Kafkasya’yı kontrol altına alma plânıyla Gürcistan’ı Amerikan rotasına sokulduktan sonra sıra Ukrayna’ya geldi.

Lâkin bütün propagandalara rağmen “ABD’nin adamı” muhalefet lideri Viktor Yanukkoviç kazanınca ülkede kargaşa ve kaos başlatıldı.

Soros fonlarının bu ülke için de devrede olduğu bildiriliyor. Güdümündeki ülkelerin seçim süreçlerine karışmayan ABD, “seçimlere hile karıştırıldı” şâyiasıyla Soros’un milyarlarca dolar dağıttığı paralı eylemcilerini harekete geçirip haftalarca ülkede protesto ve karışıklık türetti.

Başbakan Viktor Yuşçenko’nun, kan akmaması ve ülkesinin bölünmemesi için siyasî rakibine başbakanlığı ve “seçimlerden çekilmek” dahil her türlü fedâkârlığı yapmaya hazır olduğunu bildirmesine rağmen haftalarca olaylar dinmedi.

Macar Yahudisi Soros’un fonlarıyla ABD’ye götürerek beyin yıkama operasyonuna tabi tuttuğu binlerce “eylemci”, bu kez Soros’un tahsis ettiği milyarlarca dolarlık para gücüyle Ukrayna’yı “Turuncu Devrim”le karıştırıp iç savaşın eşiğine getirdi…

Bu arada Türkmenistan’da Kerimov, ABD’ye askerî üs vererek şimdilik “kurtuldu.” Azerbaycan’da İlham Aliyev, ülkesinin petrol kaynaklarını çokuluslu bazı Amerikan şirketlerinin güdümüne verdiği için hedef olmakta çıktı.

“DEMOKRASİ VE KADININ

ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ” MASKESİ

Nihayetinde Bediüzzaman’ın tefsiriyle Kur’ân’ın açıkça haber verdiği gibi, “Muzaaf (kat kat) riba (faiz) yapıp bankaları tesise sebebiyet veren ve hile ve hud’a (oyun, aldatma) ile cem’i mâl eden (malı toplayıp, istihkâr yapan) Yahudi milleti”nin bir oyunu daha dünyaca ünlü tefeci Soros’un BOP uğruna hedef ülkelerdeki STK’lar aracılığıyla yaptığı “dolar fonları”nda görüldü.

“Mahrum kaldıkları ve dâimâ zulmünü gördükleri hükûmetlerden ve gâliplerden intikamlarını almak için her çeşit fesâd komitelerine karışan ve her nevi ihtilâle parmak karıştıran Yahudiler”in “demokrasi, özgürlükler ve kadının özgürleştirilmesi” maskeli bir pratik projeleri olduğu olaylarla ortaya çıktı, çıkıyor…

Bu sebepledir ki, Hazar enerji kaynaklarını kontrolüne almak maksadıyla Kafkasya’nın ve Asya’nın kalbine yerleşen, Orta Asya ve Körfez ülkelerinde askerî üsler kurup birer eyâleti haline getirerek yüzbinlerce asker bulunduran ABD, Ortadoğu’nun ötesini de çevreliyor. Kuzey Afrika’nın ablukaya alınması için “Darfur meselesi”ni uydurarak Sudan’a sudan bahaneler arıyor.

Yine bu sebepledir ki, daha birinci AKP iktidarında Başbakan Erdoğan’ın yakın danışmanlarından AKP milletvekili Ömer Çelik, daha baştan “küresel terörün büyük Ortadoğu coğrafyası”nda merkezileştiği”ni ileri sürmüştü. Filistin’in “büyük Ortadoğu’nun kare kökü olduğunu” iddia etmişti.

ABD’nin Filistin meselesinde İsrail’in zulüm ve resmî devlet terörüne destek vermesinin “büyük Ortadoğu girişimi”ne zarar verdiğinden yakınarak, ABD’nin İsrail’in su-i kast ve aşırı güç kullanımına endeksli politikalarla şu anda “yanlış pozisyon” içinde olduğunu haber vererek “stratejik müttefiki” uyarmıştı. (Sabah, 21.4.2004)

TÜRKİYE’DEKİ STK’LARA DA EL ATILIYOR

Peki Gürcistan ve Ukrayna’nın “turuncu ve kadife darbeler”le teslim alınmasıyla gittikçe etrafı kuşatılan Türkiye’de Soros ve benzerlerinin faaliyetleri nelerdir?

Hemen belirtelim; Soros’un Açık Toplum Enstitüsü Türkiye’de ve KKTC’de de işbaşında. Keza George Soros fonlarıyla yönlendirmelerin Türkiye’de gittikçe ivme kazandığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bu hususta Gülay Kömürcü’nün bir makalesinde yazdıkları düşündürücü. (Akşam, 21.12.2004) Anlaşılan Soros, tıpkı Amerikan Başkonsolosluğu gibi çoktan Türkiye’deki STK’larla “diyalog” ya da “ilişki” kurmuş.

“İMAMLAR NASIL YETİŞTİRİLMELİ…”

Bu arada, “Diyanet’in ABD Güvenlik Konseyi ile ne işi olabilir?” başlıklı yazısında, “Diyanet: BOP’ta yokuz” haberini değerlendiren İbrahim Karagül, ABD’nin İslâm coğrafyasında titizlikle uyguladığı kapsamlı projeleri dikkatle izleyen biri olarak, aynen Endonezya gibi BOP kapsamında Türkiye’ye yönelik İslâm, demokratikleşme, reform programlarının yürütüldüğünü, daha ikibuçuk yıl önce yazmıştı. (Yeni Şafak, 30.8. 2005)

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Görmez’in, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza ile görüşmesine yönelik spekülasyonlara verdiği cevapta, Diyanet’in devletlerin uluslararası projelerine din adına destek vermediğini vurgulayarak, “Diyanet ABD’ye çalışmıyor” dediğini ve görüşmede sadece “imamların nasıl yetiştirildiği”nin konuşulduğunu söylemesi, ilgili yazıda da belirtildiği gibi dikkat çekiciydi.

Karagül bunu, din adamlarının yetiştirilmesi ve eğitim müfredatının ABD’nin “yeni din inşası” olarak tanımlanan çalışmalarının en temel unsurlarından sayıyor. BOP’un sâdece siyasî ve askerî bir proje değil, dinî, kültürel ve sosyal alanda derin dönüşümleri zorlayan bir proje olduğunu hatırlatıyor.

Bu hususta 26 Şubat 2004’te Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun Amerika’da sivil toplum örgütlerinin yanı sıra Amerikan Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) yetkilileriyle bir araya gelmesinin din hizmetleriyle sınırlı olmadığını nazara vermesi enteresan…

Gerçekten Diyanet’in Amerikan Dışişleri ve Güvenlik Konseyi ile ne işi olabilir? Belirttiği gibi NSC’nin istediği “Amerikan Ilımlı İslâm” projesi”nin bütün Ortadoğu’da uygulanması için değilse nedir?

“MODERNİST MÜSLÜMAN

AĞLARI” İFSADINA DİKKAT...

Anlaşılan o ki sâdece sivil toplum kuruluşları değil, yukarıdaki örnekte olduğu gibi Müslüman ülkelerin hükûmetleri aracılığıyla resmî devlet kurumlarından da “İslâm’ın ABD’nin küresel denetiminin önünü açacak şekilde yumuşatılması” isteniyor ya da “dayatılıyor.”

Endonezya’daki en yüksek dinî otorite olan Endonezya Ulema Konseyi (MUI), ‘liberal İslâmı” öneren fetvasının hedefi bu… Yine Amerika’daki birçok “sivil toplum örgütü”, “demokratik talepler” perdesinde çeşitli desiselerle İslâmı dejenere ve Müslümanları inançlarından soğutma çabalarını el altından yürütmesinin amacı da bu.

Bu ülkedeki Yahudi think-tank kuruluşlarının önde geldiği bu tür “vakıf” ve “sivil toplum kuruluşları”nın başında, özellikle Türkiye’ye, Ortadoğu’ya ve İslâm dünyasına yönelik “çalışmalar”da en başta Rant Corparation geliyor.

Bu kuruluşun “ılımlı Amerikan İslâmı”nın Müslüman toplumlara benimsetilmesi hakkında hazırladığı beşyüz sayfalık, “The Rand Report”ta, dünyadaki 52 İslâmî grubun seçilip üzerinde çalışılması ve bunlar aracılığıyla İslâm dünyasının “değişim ve dönüşüm”le Amerikan ve İsrail çıkarlarına göre “ılımlaştırılması” oyunu, plânın dehşetini ortaya koyuyor.

Rant’ın Mart - 2007 tarihli 217 sayfalık bir diğer raporunun adı, “Building Moderate Muslim Networks (Modernist Müslüman Ağlarının Tesisi.)”

İSLÂMÎ CEMAATLERİ STK’LAŞTIRIP

KONTROLALTINA ALMAK

Bunların arasında, modernist yeni Müslüman liderleri meşhur edip “geleneksel” dedikleri salâbet sahibi Müslümanlara karşı kullanmak. Batı demokrasisi değerlerini öne çıkarma perdesinde Sünnet ve hadislerle amel etmeyen “değişimci aydınlar”ı desteklemek. Ve belirlenen “Müslüman liderleri” tavsiye edip çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla İslâmî grup ve cemaatleri “eğitip” yönlendirmek. Tabî ki Amerikan ve çıkar müttefiklerinin hegemonya ve çıkarlarına göre… (Ahmet Eryılmaz / Turkish American Journal -USA)

Sözkonusu raporlarda, Müslümanları “ılımlaştırıp”, Amerikan emperyalizmi ve çıkarlarına göre “ehlileştirmek” için mânen çökertmekle, bir nevi “esir almak”la işe başlanılması salık verilmekte.

Ve bütün bunlar için öncelikle cemaatleri cemiyetleştirip birer “sivil toplum kuruluşu” haline getirmek; ardından bu STK’lar aracılığıyla “demokrasi ve özgürlük” perdesinde ameliyesini dayatmak.

Dahası, gâyeleri tamamen mânevî hizmetler olan, uhrevî hedeflere yönelmesi gereken ve Allah rızâsında başka bir şeyi maksad edinmeyen dinî tarikat ve cemaatleri cemiyetleştirmekle “STK’laştırılması”nı sağlamak. Sinsî bir taktikle kontrol altına almak ve küresel projelerinde kullanmak için…

STK’LAR BOP’UN TAŞERONU OLMASIN…

Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci, daha baştan ABD’nin BOP’u hayata geçirmek üzere Ortadoğu coğrafyasında faaliyet gösteren STK’ları finanse edip değişim politikalarında kullanacağını resmen ilân ettiğini hatırlatmıştı. Şekerci’nin, “Böyle bir vasatta yapılacak herhangi bir görüşme veya işbirliği, emperyalizmin işgal ve cinâyet politikalarına ortak olmak demektir” uyarısı bu açıdan dikkate değer.

Çeşitli dernek, vakıf, plâtform veya benzerî oluşumların son yıllarda gittikçe bölge halklarının öz gücüne dayanmak, temel değerlerini referans almak yerine, küresel odaklarla âdeta eklemlenmeleri, çarpıklığın ilk işâreti. İnancının, mânevî değerlerinin, insanın ve ülkesinin değil, başkalarının çıkarlarına göre işbirliğine çalışmaları, STK’ları siyasî veya iktisadî güç merkezlerinin güdüm ve kontrolünde küresel gücün bölgesel despotizmine hizmet eden faaliyetleri bunu ele veriyor.

Özgür-Der Başkanı’nın tesbitiyle, global ölçekte Doğu Bloğunun çözülmesi ile birlikte, bütün dünyada küresel sermayenin liberal politikalarına uygun bir toplumsal ve siyasî yapıyı devşirmede aracı hale getirilen STK’lar üzerinden yapısal değişim projeleri, her haliyle bu gerçeği ortaya koyuyor.

Bu projeler, ABD, İngiltere ve İsrail’in başını çektiği işgal ve istila politikalarına açıkça karşı çıkmak ve dünya üzerindeki âcil çözüm bekleyen insanî sorunların çözümüne katkıda bulunmak yerine, egemenlik ve çıkar savaşlarına desteği hedefliyor. Afganistan, Irak ve Filistin’de olduğu gibi bu proje uğruna yapılan her türlü baskı, zulüm ve sömürüye katliâma Müslüman ve mazlum milletlerin ve devletlerin desteğiyle meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor.

Ve sonuçta bireyle devlet arasında birer ara kurum olan sivil kuruluşlarını, önce iktidarların, ardından küresel zâlim güçlerin âleti haline getiriyor. Mensup oldukları ülkelerin ve milletlerin kalkınmaları ve temel hak ve özgürlüklerinin gelişmesinde etkin rol oynamanın ötesinde ecnebîlerin projelerine paravan ediliyor.

Dünyanın “yeni dünya düzeni”yle içine sürüklendiği kaypak süreçte, STK’ların küresel güçlerin payandası olmadıkları gibi, uluslararası güç ve sermaye şebekelerinin “payandası” ve “truva atı” olmaması uyarısı, bu bakımdan büyük önem kazanıyor…

—SON—

Cevher İLHAN

25.03.2008


Karga karga gak dedi

Orta yaşlılar hâtırlar mı, bilmiyorum? İlkokullarda, Alfabe’nin zihinlere yerleştirdiği ba’zı parçalar vardı. “Uyu, uyu, yat uyu!” gibi millî hasletimizi pekiştiren öğütler; “Karga karga gak dedi!” gibi hikmet hazînesi ibâreler kim bilir kaç neslin hâfızalarına kazınmıştı!

O metinlerde kargaların budalalığından bahsedilir, bu değerli varlıklarla alay edilirdi. Halbuki, araştırmacıların tesbitlerine göre kargaların hiç de sanıldığı kadar ‘aptal’ olmadığı ortaya çıktı. Bu mahlûkların, öyle vakitsiz “Gak!” demediklerini; her “Gak!”ın altında bir başka ma’nâ yattığını anlayıncaya kadar, nice tarlalar talân edildi, nice emek mahsûlü ekinler yağmalandı…

İlmî araştırmalardan söz açmışken: Kara tüylü, geniş kanatlı, gagası güçlü, gezici ve gürültücü bu kuşların, Ötücükuşlar takımının, Kargagiller familyasına mensûb ve Latince ism-i şerîfinin “Corvus” olduğu, bir hayli çeşidinin bulunduğu ve tohumlara zarar verdiği lügatlerde yazar. Dersimiz zooloji değil elbette! Durun bakalım, lafı nereye getireceğim!

Efendiiim, dilimizde ayrıca karga ile ilgili bir çok deyim de bulunmaktadır. Kısaca sayalım: “Kargayı bülbül diye satmak.”, “Islak karga.”, “Kılavuzu karga olanın..”, “Karga … yemeden..”, “Kargaburun”, “Karga derneği.”, “Karga ile gezen … konar.”, “Karga kekliği taklîd edeyim derken..”, “Karga mandayı babası hayrına bitlemez.”, “Karga sekmez.”, “Karga taşlamak.”, “Karga-tulumba.”, “Karga yavrusuna bakmış: benim ak – pak evlâdım, demiş.”, “Karga yürüyüşü.” Yok canım, deyimler sözlüğü filân yazmıyorum. Çok sabırsızsınız!

İşte, baştan buraya kadar hakkında ince ma’lûmât arzettiğim bu “Corvus”, nâm-ı dîğer, kargalar bizim coğrafyamızda pek bol bulunurlar. Memleketimizin mahsûlâtı çoğu zaman sâhipsiz olduğundan, bu şamatacı ve gàret-gîr mahlûklar bize sık sık musallat olurlar. Her ne kadar, adam olacak çocuklar zaman zaman bunları kovalayıp taşlarsa da, sürüsüne bereket, onu kaçarsa, yüzü yeniden hücûm eder.

“İyi de, gitsinler başka yerlerde icrâ-yı fa’âliyyet etsinler; bizi râhat bıraksınlar!” dediğinizi duyar gibiyim… Olmaz, efendim, olamaz. Zîrâ: bize kargayı bülbül diye satmışlardır, bir kerre. Sonracığıma, kılavuzsuz kalmaktansa onu kılavuz edinmişizdir. Ba’dehû, onsuz gezemediğimizden, konmaya alıştığımız, bulaştığımız nesnelerin tiryâkisi olmuşuzdur. Üstelik, kekliği öyle güzel taklîd etmiştir ki, gerçeği ile sahtesini ayırt edemez durumdayızdır. Eee, tabîi ki, karga mandayı babasının hayrına bitlemez!

Ekim zamânı diktiğimiz tohumları, fideleri bir güzel yağmalamak; bu talândan kurtulan kalmışsa, baharda filizlenip yeşerenlerin kârını itmâm etmek bu hârika yaratıkların zevkidir. Ne zaman “Gak! Gak!” sesleri çoğalırsa, bilin ki, tarlalarımızda faydalanacağımız tohumlara hücûma geçilmektedir. İstikbâlimizin anbarlarını boşaltmak için fa’âliyyet başlamıştır. Konup, yiyecekleri olsa olsa şeydir diye tegàfül etmeyin, sakın! Memleketi batırsalar onlara bir dert değildir. Gezici ve ötücü olduklarından, batıracak koca bir dünyâ var önlerinde…

Çeşitlerinin çokluğu Sizi şaşırtmasın. Netîcede karga kargadır. Ortak özelliklerini unutmayın: kara libâslı, güçlü gagalıdırlar. Sesleri çok çıkar. Çoğu zaman, tarlanın sâhiplerini gürültüleri ile bastırırlar. Emeğinizi zâyi’ etmek istemiyorsanız, mücâdeleden vaz geçmeyeceksiniz. Uyanık olacaksınız. Nerede, ne zaman gaklayacakları; kimin tarlasını ve mahsûlünü nasıl ve ne şekilde haklayacakları belli olmaz.

Bilhassa, yaşları ilerleyenler, gençlerine nazaran oldukça tecrübelidirler. Kim bilir kaç bahçeyi vîrân etmişlerdir? Ne bâdirelerden paçayı sıyırmışlardır? Hayatlarının sonuna doğru ses telleri daha açılmıştır. En yüksek sadâ ile, olur – olmaz vakitte “Gak! Gak!” diye feryâd ü figàna başladılar mı, semâyı karartan kara kara hem-cinsleri aynı makàmdan “Gak! Gak!” sesleriyle fezâmızı gürültüye boğarlar.

İnsanlar emeklerinin başına koşuştuklarında, onlar, müsâid bir vakitte kaldıkları yerden devâm etmek emeliyle, ağaçların yüksek dallarına, direklerin tepesine konarak, tehdîdkârâne ve müstehziyâne “Gak! Gak!”larına devâm ederler.

Aşağıdakiler onların pes ettiğini zannetmektedir ve çocuklarına: “Karga karga gak dedi”, “Bu karga ne budala” gibi yâveler öğretmektedirler…

Ekrem KILIÇ

25.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri