"Gerçekten" haber verir 18 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Kur'ân'ı okuyunuz. Çünkü Allah Kur'ân'ı kavrayarak ezberlemiş bir kalbe azab vermez.

Câmiü's-Sağîr, No: 778

18.08.2008


Bir kısım hatalar, arzı hiddete getiriyor

Beşinci Suâl: Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, neden hususî hatâlara hususî ceza vermeyip, koca bir unsuru musallat eder. Bu hâl cemâl-i rahmetine ve şümûl-ü kudretine nasıl muvâfık düşer?

Elcevap: Kadîr-i Zülcelâl, herbir unsura çok vazifeler vermiş ve herbir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir unsurun birtek vazifesinde, birtek neticesi çirkin ve şer ve mûsîbet olsa da, sâir güzel neticeler, bu neticeyi de güzel hükmüne getirir. Eğer, bu tek çirkin netice vücuda gelmemek için, insana karşı hiddete gelmiş o unsur, o vazifeden men edilse; o vakit o güzel neticeler adedince hayırlar terk edilir ve lüzumlu bir hayrı yapmamak, şer olması haysiyetiyle, o hayırlar adedince şerler yapılır. Tâ birtek şer gelmesin gibi; gayet çirkin ve hilâf-ı hikmet ve hilâf-ı hakikat ve kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat kusurdan münezzehtirler. Mâdem bir kısım hatâlar, unsurları ve arzı hiddete getirecek derecede bir şümûllü isyandır ve çok mahlûkatın hukukuna bir tahkirli tecavüzdür. Elbette o cinâyetin fevkalâde çirkinliğini göstermek için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde “Onları terbiye et” diye emir verilmesi ayn-ı hikmettir ve adâlettir ve mazlûmlara ayn-ı rahmettir.

Altıncı Suâl: Zelzele, küre-i arzın içinde inkılâbât-ı mâdeniyenin neticesi olduğunu ehl-i gaflet işâa edip, âdetâ tesadüfî ve tabiî ve maksadsız bir hâdise nazarıyla bakarlar. Bu hâdisenin mânevî esbâbını ve neticelerini görmüyorlar; tâ ki intibâha gelsinler. Bunların istinad ettiği maddenin bir hakikati var mıdır?

Elcevap: Dalâletten başka hiçbir hakikati yoktur. Çünkü, her sene elli milyondan ziyâde münakkaş, muntazam gömlekleri giyen ve değiştiren küre-i arzın üstünde binler envâın birtek nev’î olan, meselâ, sinek tâifesinden hadsiz efrâdından birtek ferdin yüzer âzâsından birtek uzvu olan kanadının kasd ve irâde ve meşîet ve hikmet cilvesine mazhariyeti ve ona lâkayd kalmaması ve başıboş bırakmaması gösteriyor ki, değil hadsiz zîşuurun beşiği ve anası ve mercîi ve hâmisi olan koca küre-i arzın ehemmiyetli ef’âl ve ahvâli, belki hiçbir şeyi, cüz’î olsun küllî olsun, irâde ve ihtiyâr ve kasd-ı İlâhî haricinde olmaz. Fakat, Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezâsıyla, zâhir esbâbı tasarrufâtına perde ediyor. Zelzeleyi irâde ettiği vakit, bâzan da bir mâdeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi mâdenî inkılâbât dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhî ile olur; başka olamaz. Meselâ, bir adam, bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip, bîçare maktûlün büsbütün hukukunu zâyi etmek, ne derece belâhet ve divâneliktir; aynen öyle de, Kadîr-i Zülcelâlin musahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyâresi olan küre-i arzın içinde bulunan ve hikmet ve irâde ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyânı uyandırmak için, “Ateşlendir!” diye olan emr-i Rabbânîyi unutmak ve tabiata sapmak, hamakàtın en eşneidir.

Lügatçe:

arz: Yer, Dünya.

ayn-ı hikmet ve adâlet: Hikmet ve adaletin ta kendisi.

cemâl-i rahmet: Rahmetinin güzelliği.

muvafık: Uygun.

Kadîr-i Zülcelâl: Celâl sahibi ve her şeye gücü yeten Allah.

hilâf-ı hikmet: Hikmete ters.

Küre-i Arz: Dünya.

hamakàt: Ahmaklık, anlayışsızlık, budalalık.

eşne: Çirkinin en çirkini.

şümûl-ü kudret: Kudretin her şeyi içine alması.

inkılâbât-ı mâdeniye: Madenlerin değişmesi.

işâa: Bir haberi yayma, duyurma.

18.08.2008


NUR MENZİLLERİNE SEYAHAT -1

Geçtiğimiz günlerde bir grup arkadaşla Nur menzillerine seyahat etmek istedik. Daha önce belki defalarca gitmiştim. Oralara her gidişimde ayrı bir lezzet almıştım. Gidişlerim bana usanç vermemişti, belki şevklendirmişti. Yanımızda İslâm Yaşar’ın kaleme aldığı Nur Menzillerini1 de götürmüştük. Gittiğimiz yerlere İslâm Yaşar’ın gözüyle de bakacaktık.

Nurun ilk filizlendiği menzillere gitmek üzere sabahın nurlu saatlerinde Ankara’dan yola çıktık. Genellikle gezi güzergâhı Isparta-Barla-Emirdağ olmasına rağmen biz değişiklik yaptık. İlk durağımız Üstadın sürgün edildiği yerlerden biri olan Emirdağ idi. Tarihçe-i Hayat’ta Emirdağ Hayatı uzun bir bölüm olarak yer almaktadır.2 Denizli Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararı vermesine rağmen Bediüzzaman Said Nursî Emirdağ’a sürgün edilmiştir. Buradaki hayatı da Afyon hapsiyle ikiye ayrılmıştır. Emirdağ’da çektiği sıkıntılar o kadar çoktur ki, Denizli hapsini aratır olmuştur. Kaymakam, Said Nursî’nin camiye gitmesini bile yasaklamıştır. Buna rağmen o çok şefkatlidir. Said Nursî, ahd etmiş ve îlân etmiş ki: “Benim îdâmıma çalışanlar dahi eğer Risâle-i Nur’la îmanlarını kurtarsalar, Risâle-i Nur’a sarılsalar, kardeşlerim, siz şâhit olunuz, ben onlara hakkımı helâl ediyorum.”3

Bediüzzaman’ın Emirdağ’da uzun yıllar ikamet ettiği evi aradık. Daha önce Isparta mevlidine giderken uzaktan da olsa evi temaşa edebilmiştik.4 Bu gidişimizde o mekâna uzaktan da bakamadık. Yanlış bir yere mi gitmiştik acaba? Nur Menzillerinin ilgili bölümünde de aradık. Maalesef evin varisleri tarafından yıkıldığını öğrendik. Başta Üstadın “Çalışkanlar hanedanı” diye tavsif ettiği nurun hâdimlerine duâlar edip Fatihalar okuduk. Onun gezdiği kırlara uzaktan göz gezdirebildik. Buruk duygularla Emirdağ’ı terk ettik.

Bediüzzaman’ın Emirdağ-Isparta yolculuğunda uğradığı Bolvadin’de mola verip âhirete göç etmiş Nur hâdimlerine Fatihalar okuduk. 130 yıl yaşayan ve türbesi Bolvadin’de bulunan mübarek sahabe Abdulvahhab (ra) Gazi Hazretlerinin Türbesini ziyaret edip duâ ettik. O veda haccında bulunan 120.000 sahabeden sadece birisi idi. Hicaz bölgesinde kalan sahabelerin sayısı çok azdı. Diğerleri başka diyarlara Allah için hicret etmişlerdi. Bir asırdan fazla yaşayan bu muhterem sahabe de Allah’ın adını duyurmak için bu topraklara kadar gelmiş ve şehit olmuştu.

Öğlenin sıcağına kalmadan Çamdağı’na çıkmak için tekrar yollara düştük. Önce yüksek tepeleri tırmandık. Sonra aşağı inerken Eğridir Gölü’nü yüksekten seyrettik. Bir tarafta mavi göl, diğer tarafta yeşil ormanların arasında bahçeleri geçerek Çamdağı’nın eteklerine ulaşabildik. Barla’ya varmadan bir köyden sağa döndük. Buraların Bediüzzaman’ın sürgün edildiği yıllarda yolu bile yoktu. İnsanlar “tabana kuvvet” yürüyorlardı. Şimdi çok şükür yeni yollar yapılmıştı. 12 km.’lik stabilize yolu tırmanmaya başladık. Yol bozuk ve dik olduğu için arabamızı zaman zaman dinlendirerek hararet yapmasını önledik. Öğle ezanı okunmadan Çamdağı’na çıkmayı başardık. Hafta içi olmasına rağmen orman boş değildi. Nur talebelerinin gezi ve ziyaretleri devam ediyordu. Heyecanlı ve meraklı bakışlar dikkatimizi çekiyordu. Ellerinde risâleler eksik değildi. Bazen satırdan, bazen de sadırdan tefekkür dersleri yapılıyordu. Bazılarıyla tanışma ve konuşma fırsatı bulduk.

Biz de kendimize oturmak için bir yer bulduk. Dere içinde yer alan çeşmenin soğuk suyundan kana kana içtik. Üstadın Barla hayatında Çamdağı ayrı bir değere sahiptir. O bu dağı “Yıldız Sarayına değişmem” diyordu. İslâm Yaşar, kitabında uzun uzun Sultan Abdülhamid’in Yıldız Sarayını tasvir eder. Sadece sarayı anlatmakla kalmaz, Bediüzzaman’ın doğuda yaptırmak istediği “Medresetü’z-Zehra” planlarından söz eder. Bu maksatla Sultan Abdülhamid’i ziyaret ettiğini de hatırlatır. Yıldız Sarayındaki köşklere karşılık çınar, katran ve çam ağaçlarının dalları arasında yer alan “çardak” adını verdiğimiz menzilleri anlatır. Bu mekânların üzerinde yıldızlar gayet net görünmektedir.

Öğle namazını Çamdağının eteğinde edâ ettik. Elimizde risâlelerle çam ve katran ağaçlarının bulunduğu tepeye doğru tırmanmaya başladık. Yolumuz üzerinde uzun boylu yatan çam ağacıyla karşılaştık. Üstadın dallar arasında yer alan çardağı da parçalanmıştı. Dallar kurumuş, çürümeye başlamıştı. Çok hüzünlendik. Ağlamamak elde değildi. Yeni Asya Gazetesinde yıllar önce Aralık ayının sonlarında ağaçların bir Ramazan günü hain eller tarafından kesildiğini okumuştuk. Şimdi gözümüzle şahit oluyorduk. Bu masum ağaçtan ne istemişlerdi? Kime, ne zararı vardı? Defalarca gittiğim bu dağda, bazılarının zannettiği gibi dallara çaput da bağlanmamıştı. Kimse ağaçları öpmüyordu bile.

Üstad gibi “Şimdi Çam Dağında, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim”5 demek istedik. Onun yazdığı yıldızları konuşturan “Yıldızname”yi hayalen okumaya çalıştık:

“Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,

Nâme-i nurunu hikmet bak ne takrir eylemiş.

Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i sultanına,

Birer bürhan-ı nurefşânız biz vücud-u Sânia,

Hem vahdete, hem kudrete şahitleriz biz.

Şu zeminin yüzünü yaldızlayan,

Nazenin mû’cizâtı çün melek seyranına,

Şu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden

Binler müdakkik gözleriz biz.”

Dipnotlar:

1- İslâm Yaşar, Nur Menzilleri, İstanbul 2008, Yeni Asya Neşriyat. İslâm Yaşar, Nur menzillerini roman üslûbunda anlatmış. Sahasında yazılmış ilk eser olması dolayısıyla takdire ve tebrike lâyık. Gezdiği yerlere eleştirel bir üslûpla yaklaşmış. Haklı olarak menzillerin orijinalini aramış. Yer yer okuyucuyu alıp başka yerlere ve zamanlara götürmüş. Bir bakıma o yerlerin çağrıştırdığı mânâları da anlatmış. Rehberlik edecek bilgilere sahip. Bana göre bazı eksikler var. İlk ziyaret edenlere kılavuzluk edecek teknik bilgiler olsa daha iyi olurdu. Resimlere yer verilmesi güzel. Meselâ haritalar ve mesafe cetvelleri konabilirdi. Konu sıralamasında Üstadın kronolojik hayatına uygun bir yol izlenebilirdi. Büyük şehirlere (İstanbul, Ankara) göre güzergâh belirlemek de mümkündür. Yeni baskıda bu eksiklerin giderileceğini umuyorum.

2- Bkz. Tarihçe-i Hayat, 395-468

3- A.g.e. s. 397

4- Bkz. Ahmet Özdemir, “Biz Kur’ân’ın Hadimleri”, Yeni Asya Gazetesi, 3 Nisan 2008

5- Mektubat, s.24

AHMET ÖZDEMİR

18.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır