"Gerçekten" haber verir 18 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin Kemal

“Mazlûmun inancına bakılmaz”

BU HAFTAKİ konuğumuz haber müdürü ve spikeri Arzu Erdoğral. Bilindiği üzere Erdoğral Türkiye’nin tek başörtülü haber spikeri olarak anılıyor. Fakat geçen haftalarda çalıştığı Hilal Tv’den bir anlaşmazlık üzerine ayrılmak zorunda kaldı. Kendi ifadesine göre, sadece spikerlik yapmak isteseydi Hilal Tv’ye devam edecekti, ama o haber müdürlüğünden vazgeçmek istemedi.

Erdoğral, küçük yaşından itibaren iyi bir spikerlik eğitimi almış, 28 Şubat döneminde TV 8’de anahaber bülteni sunmuş bir televizyoncu. O dönemlerinde başörtüsü takmayan ve İslâmî hayatla çok bağları olmayan Erdoğral, hayatını sorguladıktan sonra İslâm dinini daha yoğun yaşamayı tercih etmiş. Gelinen aşamada Erdoğral’la geçirdiği yılların ve Müslümanların içinde bulunduğu durumun gözlemlemelerini yaptık. Bunu sosyolog olarak değil, bir gazeteci ve Müslümanca bir bakışla ortaya koymayı istedik...

*Türkiye’nin tek başörtülü spikeri olarak tanınıyorsunuz. Bu size ne ifade ediyor?

Öncelikle şunu söylemek isterim ki, ben hiçbir zaman “Türkiye’nin ilk başörtülü spikeriyim” demedim. Maalesef, Türkiye’nin tek başörtülü spikeri benim. Ve bu kulvarda neden tek başıma olduğumu hep sorguladım.

*Neden tek başınasınız?

Ben insanlara “Bakın başım kapalı demiyorum”. Benim örtüme değil, mesleğimi iyi yapıp yapmadığıma bakılmalı. Bu mesleğin de diğerlerinden ayırt edilmemesi gerekiyor. Başörtülü olmak gündem konusu olmamalı. Bu aşamada röportajları kabul etmemin nedeni Türkiye’nin şu konjonktürde sorunlarını çözebileceğine olan inancımdır.

*Sizin gazetecilik hayatınızda başörtülü ve örtüsüz döneminiz oldu. Arasında bir fark var mı meslekî olarak?

Söylediğiniz gibi, bu işe örtünmeden başladım. Televizyonculuğun her aşamasından geçerek sonunda haber müdürü ve spikeri oldum. Şu anda baktığımda medyayı “Şucu veya bucu medya” diye ayıramıyorum. Örtülü olsam da, olmasam da sıkıntılar var. Bir siyasî partiye veya ideolojiye yakın durarak gazetecilik yapan çok fazla insan var.

*Bu gazetecilik anlayışını biraz daha açar mısın?

Türkiye’de iki kutuplu bir medya var. Bir kesim ideolojik düşünüyor. Muhafazakâr medyada ise, geri durma hali var. İnsanlar kendilerini geri çektiğinde Türkiye’nin sorunları bitiyorsa bunu yapalım. Eğer kurban verilerek bu sorun çözülecekse ben hazırım. Bugün yanımdaki asistanlara “seslendirmeye, muhabirliğe başlayın” dediğimde, yönetmen olmak istiyorlar, çünkü başörtülü bir muhabirin şansı olmadığını düşünüyorlar. Bunu söylerken başörtüsüz habercilerin sorunsuz olduğunu söylemiyorum, ama başörtülü olmak bu sorunları daha da büyütüyor.

*Neden?

“Aman başörtülü muhabir çıkarmayalım, bize irticacı” derler yaklaşımıyla.

*Peki, bu önyargılardan nasıl kurtulacağız?

İnsan bilmediği bir şeye karşı önyargılıdır. Maalesef ben de İslâmı öğrenmeden önce önyargılıydım. Öncelikle insanın ahlâklı olması lâzım. Sırf kendi düşüncesinden değil diye doğru söyleyen birine “Doğru söylüyorsun” diyemeyen insanlar var. Sırf birileri beğensin diye haber yapan insanlar var. Ben meslek hayatım boyunca doğrunun tarafı oldum ve olmaya devam edeceğim. Bana bu mücadelede güç veren, sayıları fazla olmasa da, yürekli insanların varlığı.

*Çalıştığınız televizyonda arkadaşlarınız sizin ayrılmanıza üzülmedi mi?

Daha önce çalıştığım bir kurumun dışına çıktıktan sonra eleştirmek bana çok adil gelmiyor. Ben üzerinde tartışılacak bir insan olmak istemiyorum. Susma hakkımı kullanıyorum. Susmam haksız olduğum anlamına da gelmemeli.

*Farklı iş teklifleri geliyor mu?

Tabiî, geliyor. Ben ilkeli çalışmayı seven biriyim. Bazı arkadaşlarım bana sponsor bularak program yapabilirsin diyorlar. Ama ben bunu etik bulmuyorum. Ben sponsorum olduğundan değil, iyi bir haberci olduğumdan dolayı program yapmak isterim.

*Bazı medyanın başörtülü spiker kullanmakta çekindiğini söylediniz. Peki kamera arkası teklifler geliyor mu?

Evet. Bana spikerliği bırak, haber müdürü ol denmesinden rahatsız oluyorum. Ben sürekli kendimi saklamak zorunda mıyım? Veya beni saklamak başörtüsü sorununa ne çözüm getirecek? Bir şeylerden kaçmak sorunlarımızı çözmüyor. Ben bunun mücadelesini veriyorum.

*Muhafazakârların sekülerleştiği fikrine katılıyor musunuz?

İnsanlar sadece kendilerini ve çevresini düşünüyorlar. İki kutuplu medyada kendi mevkiini düşünen insanlar türedi. Ama önemli olan insanların ahlâklı olması. “Ben muhafazakârım muhafazakâr siyasîlerden prim alırım” diyen insanlar çok fazla. “İnsanları bir gün işime yarar” diye yanımda tutmak istemiyorum. Ben demagoji yapmak istemiyorum. Bundan herkes rahatsız. Artık taraf yok ahlâk ve ahlâksızlık var.

*Muhafazakârlar arasında bir çürümeden bahsediyorsunuz sanırım?

İslâm’ı kitaplardan okuyarak öğrendim. Müslümanca yaşamayan Müslümanların varlığından rahatsız oluyorum. Ben ahlâkı yaşamadan, nasıl bir başkasına ahlâklı ya da ahlâksız diyebilirim. Bu yozlaşmadan küçük ücretlerle çalışan insanlar zarar görüyor. Sırf başörtülü oldukları için çalıştırılmayan insanlar zarar görüyor.

*Siz büyük bir kalp kırıklığı içindesiniz galiba?

Biz bir kalp kırmanın Kâbe’yi yıkmakla eş değer olduğunu unutmuşuz. Yanımızda çalışan insanların haklarını korumanın, teri kurumadan haklarını vermenin Allah’ın emri olduğunu görmüyoruz. “İnsanlar Müslüman olsun” diyoruz peki onlara Müslümanca davranabiliyor muyuz? Ben Müslümanların özelliğini kitaplardan okuduğumda kendimi cennette zannettim. Şu an işimi yapıp yapmamam hiç önemli değil, ancak ben insanların davranışını anlamaya çalışıyorum. Ben başımı örtmeye karar verdiğimde neler yaşayabileceğimi biliyordum, ama İslâm’ın yüksek hakikatleri uğruna mücadele etmeye değer.

*Türkiye’de laik kesim muhafazakârlar içindeki olumsuzlukları alıp kullanır diye bunları konuşmamak doğru mu?

Buna katılmam mümkün değil. Ama laikler de laik olmanın gereğini yerine getirecekler. Gerçek laik her inanca eşit durması gerektiği için herkese saygı duyması icap eder. Bugün Türkiye’de normal şartlarda bir tartışma yaşayamıyorsak, bunun sorumlusu kendisini laik olarak tanıtan insanlardır. Onlar yüzünden sürekli kutuplaşmayı konuşuyoruz. Bu yüzden eleştirmemiz gereken şeyleri eleştiremez duruma düşüyoruz.

*Kutuplaşmanın dışına nasıl çıkacağız?

Bu iki kutuplu yapının sahici olmadığını ve tabanın ihtiyaçlarını karşılayacak anlayışı sergileyemediğini gözlemliyorum. Benim düşüncemden olmayan biri benim başörtümü savunduğunda alkışlanıyor, ben çıkıp savunduğumda yadırganıyorum. Bunun mantığını anlamış değilim. Liberal bir bayan yazar başörtüsünü savunduğunda muhafazakâr medyadan dâvet alıyor da ben hakkımı savunduğumda konuşmalarım neden başka yöne çekiliyor?

*Son aşamada kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Başörtümü inancım gereği takmama rağmen var olan iki kutup bunu birbirlerini suçlamak için kullanıyor. İslâm’ın ortaya koyduğu ahlâklı insan modeli arka plana atılmış durumda. Önyargılara teslim olmuş haldeyim. Müslümanca yaşamak için bir ideolojiye sahip olmak gerekmiyor. Şunu bilmek lâzım ki, mazlûma dini sorulmaz. Ben başörtüsünü savunurken başkasının haklarını savunmuyorsam, samimî değilim demektir. Önemli olan kişinin hangi düşüncede olduğu değil, mazlûm olmasıdır.

*Bazı kesimlerin görüşüne göre, bu kadar muhafazakâr medya varken sizin tek başörtülü haber spikeri olarak işsiz kalmamanız gerekiyor. Size yoğun bir iş talebi var mı peki?

Bu çok yanlış bir düşünce. Ben örtündüğümde muhafazakâr kesimden tanıdığım kimse yoktu. O dönemde çevrem beni dışladı. Şimdi baktığımda, kapandım diye bana kimse alkış tutmuyor. Muhafazakâr medya ise, görünürlülük gerektiren pozisyonlarda başörtüsüz spikerleri tercih ediyor.

Sizce nasıl bir tavır geliştirmek gerekir?

Bazı suçlamalar karşısında köşemize çekilmemiz gerekiyor. Bir başörtülü doktor işinden uzaklaştırılmak isteniyorsa, başörtüsü takmanın onun hakkı olduğunu söyleyebilmeliyiz. Başörtülü televizyonda haber sunmak neden sadece benim problemim olarak algılanıyor? Önemli olan insanların benim yaşadığım sorunun kaynağını sorgulaması. Bunun yanında muhafazakâr kesim içindeki olumsuzlukların da yargılanması gerekiyor.

TÜRKİYE’NİN TEK “BAŞÖRTÜLÜ” TV SPİKERİ

ARZU Erdoğral... Türkiye’nin tek “başörtülü” haber spikeri... 1977’de İstanbul’da dünyaya gelmiş. Küçük yaşlarda hangi mesleği seçeceği belli olmuş. Çünkü TV’de en çok ilgilendiği program haber bültenleriymiş. Zaten Şehremini Lisesi’ni bitirir bitirmez, soluğu o zamanların ilk spikerlik kursunda almış. Tecrübeli isimlerden dersler almış. Mezun olduktan sonra da, hocası Gülgün Feyman, henüz 17’sindeki Erdoğral’ı Kral TV’de stajyer olarak işe sokmuş. Bir süre İnterstar kanalında muhabirlik yaptıktan sonra, Radyo Fener’de haber spikerliği yapmış. Ve ardından TV8’de ana haber bültenleri sunmaya başlamış. Tâ ki hayatının dönüm noktası olarak gördüğü “büyük dönüşün” gerçekleştiği ana dek... Yedi sene önce, başını örtme kararı aldığı günden beri büyük zorluklara göğüs germek durumunda kalmış. Kendi deyimi ile iki tarafa da yaranamamış. “Arada kalmışlık” duygusuna esir düşmekten alamamış kendisini.

Hasan Hüseyin Kemal

18.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (13.08.2008) - Yanlış sulama toprağı öldürüyor

  (11.08.2008) - Millet hizaya gelmez, getirir

  (04.08.2008) - Kemalist söylemden kurtulmalıyız

  (01.08.2008) - Makina yapmak için görmesi yetiyor

  (28.07.2008) - Cübbeli devrim muhafızları var

  (27.07.2008) - Litvanya’dan AB tavsiyeleri

  (21.07.2008) - Demokrasiyi kabul etmek laikler için yenilgi

  (18.07.2008) - Herkes kendi memleketine yatırım yaparsa, işsizlik problemi çözülür

  (15.07.2008) - Avrupa'ya ne zaman gitsem, daima Bediüzzaman'ın müjdesini görüyorum

  (14.07.2008) - İslâmî şuuru Risâle-i Nur'la kazandım

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır