"Gerçekten" haber verir 26 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.

Necm Sûresi: 39

26.10.2008


İktisat Risâlesi bu zamanda herkese lâzımdır

Afyon Emniyet Müdürlüğüne! Zatınızı tanımadan bir defa gördüğüm vakit insaflı ve adaletli gördüğümden herkesten evvel, alâkadar olduğum bir hakikati size beyan ediyorum.

O hakikati alâkadar makâmâta vazifeniz itibarıyla bildirmeyi, size bırakıyorum. O hakikat de şudur:

Benim şimdiki vaziyetim, tarihte emsâli yoktur. Herşeyden tecrid-i mutlak içinde, herkesten, hatta camideki cemaat adamlarından ve temastan memnu olduğum halde; ihtiyarlık, hastalık, yoksuzluk içinde birden kalbime geldi ki:

Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. Maddî cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız Kur’ân’dan anladığım ve kaleme aldığım Meyve Risâlesi ile Hüccetü l-Baliğa’yı yeni hurufla tab etmek için bazı kardeşlerime izin verdim. O iki risâleyi iki seneye yakın alâkadar Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi tetkikten sonra mucib-i mes’uliyet hiçbir şey bulamayarak bize resmen teslim ettiler.

Hem cevap gönderdim ki, sansüre ve büyük muharrirlere göstersinler, sonra tab etsinler. Hem tab’dan sonra resmen hükûmetin on iki makamatına vermek bir usuldür. Sonra da İhlas Risâlesi ile İktisat Risâlesi’ni de o iki risâlenin ahirine ilhak edip yeni hurufla tab edilsin.

Kat’iyen size beyan ediyorum ki benim maksadım, bunun tab’ında, bu mübarek milleti ve vatanı mânevî ve maddî anarşilikten muhafaza etmek ve asayiş ve inzibâta mânevî yardım etmek ve anarşiliği uyandıran haricî bir cereyanın istilâsına manevî sed çekmek ve alem-i İslâmın bize karşı itiraz ve ithamını izaleye ve eski muhabbet ve uhuvvetini celb etmeye çalışmaktır. Fakat maatteessüf ben dünya ile alâkadar olmadığımdan ve ehl-i idare ile de görüşmediğimden ve dünya halini bilmediğimden ve kanunsuz ilişmek belâsına maruz kaldığımdan, eskiden beri perde altında bana husumet eden bazı insanlar, fırsat bulup zabıtayı, ya adliyeyi evhamlandırıyorlar.

Ezcümle: Acip bir tesadüfle işittim ki, dört risâlemle bu iki sene zarfında yazdığım mektupların sûretini taharri memurları şimendiferde tutmuşlar.

O risâlelerin ikisi, “İhlâs”tır. Gerçi bir derece mahremdir; fakat mahkeme, hem Ankara ehl-i vukufu tetkikten sonra zararsız görmüşler ki, bize iade ettiler. Hem, sansüre ve büyük muharrirlere göstermek için İstanbul’a gönderilmiş.

“İktisat” ise, bu zamanda herkese lâzımdır. On Sekizinci Lem’a olan kerâmet-i Aleviye ise, yanlışlıkla onlara, beraber gönderilmiş. Değil o risâleyi tab etmek, belki en mahrem kardeşlerime de ancak okumasına izin veriyorum. Hem o, dünyaya bakmıyor. Hem ehl-i vukuf ve mahkeme tetkik etmiş, bize iade etmişler.

Hem, on sene evvel Eskişehir Hapishanesinde çok sıkıntılı bir zamanımda ve teselliye çok muhtaç olduğum bir zamanda bir müjde-i mânevî kalbime geldi, ben de kaleme aldım. Amma benim bu iki sene, belki dört beş senede yazdığım mektupların sûretleri, değil o risalelerle beraber tab ve neşretmek, belki mahrem bir iki dostumun arzusuyla okunmasını merak edip beraber gönderilmiş. Bu mektupları kendim yazdığımın sebebi, benim yüzümden hapiste sıkıntı çekenlere bir teselli, bir musahebe ve bu vatan ve millete dünya ve ahiretlerine yirmi seneden beri büyük menfaati görülen Risâle-i Nur hakkında bir müdavele-i efkâr etmek içindir. Hem zatınıza, hem Ankara makamatına yazdığım bazı hasbihaller, belki içinde bulunmuş. İşte bu mahiyetteki risaleler ve mektuplar, taharri memurları tarafından alınmış. Belki size de gelmiş veya gelecek ihtimaliyle size bu hakikati beyan ediyorum. Benim şimdi pek ağır beş altı cihetteki sıkıntılarıma evham yüzünden kanunsuz bana iliştirmeye meydan vermemenizi sizin vazifeperverliğinizden ve ciddiyetinizden ümit ediyorum.

Emirdağ Lâhikası, s. 93-94

memnu: Yasaklı, men edilmiş.

huruf: Harfler.

müdavele-i efkâr: Fikir alış verişi.

taharri: Araştırma, inceleme, tahkik etme.

26.10.2008


İsraf etmemeye dair ilginç bir anekdot

Geçenlerde e-postama düşen, fakat yazarı belli olmayan, israfın ve savurganlığın alıp başını gittiği günümüz insanlarına çok ilginç gelecek bir yazı okudum. Bunu siz değerli okuyucularla paylaşmak istedim. Buyurun birlikte okuyalım:

“Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir pirinç tanesi yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu. Çocukluk işte, ‘Aman babaanne’ dedim. ‘Bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi?’

“Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. ‘Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun,’ dedi. ‘Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar!.. Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?’

“Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain’in proposlarını okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatırladım. Alain, ‘Bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur’ diyordu. İlâve ediyordu. ‘Bir iğnenin üretiminde binlerce insanın alın teri, göz nuru, el emeği vardır’ diyordu.

“On dokuz yıl evveldi. Stockholm’e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm. ‘Lütfen traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın, yanda bir kutu var oraya bırakın, bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayiine yardımcı olun’ diyordu. Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde ‘İsveç çeliğinden yapılmıştır’ diye yazardı. İşte o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.

“İsviçre’de zaman zaman, belli periyotlarda radyolar, televizyonlar bir haberi duyurur: ‘Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın. Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete, kâğıt, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilâç prospektüsü dahi olsa, kapınızın önüne koyun. İsviçre’nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.’

“Japonlar son derece sade, basit, yalın, mütevazi yaşayan insanlardır. Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar, Japonlara göre ruhen tekâmül edememiş, hayatın mânâsını anlayamamış, zavallı kimselerdir. Böyleleriyle; ‘Evini mezat salonuna çevirmiş zavallı’ diye eğlenirler. Bir insanın gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır...

“Hayat çok ince, akıl almaz incelikte ipliklerle örülmüştür. Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki... İlk okul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım. ‘Bir mıh bir nalı kurtarır. Bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu bir ülkeyi kurtarır’ diyordu.

“Maddî imkân ve durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalım ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Burada parayı da, maddiyâtı da aşan büyük bir edep ve incelik vardır.”

Gerçekten ibret ve ders almaya değer bir yazı, değil mi?

Bediüzzaman’ın şu sözünü hatırlamamak mümkün değil:

“İsraf şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır. İktisat ise, nimete karşı ticaretli bir

ihtiramdır.”

(Lem’alar, 19. Lem’a, İktisat Risâlesi)

Evet, nimetler, küçük büyük demeden hürmeti hak ediyor.


ERDOĞAN AKDEMİR
26.10.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır