"Gerçekten" haber verir 21 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Dizi Yazı

MUSTAFA GÖKMEN

Gine’de bayram çok farklı yaşanıyor

Arefe Günü kaldığımız otele Ebubekir ve Adem Bey’in gelmesiyle birlikte hazırlanıp kurban pazarının yolunu tuttuk.

Gündüz gözüyle ilk defa Gine sokaklarını ve insanlarını seyrederek hayvan pazarına ulaştık. Gördüğümüz manzara tarihî filmlerde görmeye alışık olduğumuz klâsik bir koloninin ve sefalet içindeki bir şehrin resmiydi. Kurban pazarı renkli görüntülerin yaşandığı ilginç bir yer. Kurbanlık hayvanlar ayakları bağlandıktan sonra taksilerde taşınıyor. Hayvanların araçlara yüklenmesi sırasında hayvanlara eziyet edildiğini görünce çok üzüldük. Fransızlar, kara kıt'anın bu kara bahtlı insanlarını sömürürken şefkat ve merhamet gibi duygularını da söküp almışlar sanki. Pazarda ulusal Gine televizyonuyla çekimler ve röportajlar yaptık; sonra biz de kendi resim ve video çekimlerimizi gerçekleştirdik. Daha sonra yaptığımız görüşmelerde bu yanlışlığa dikkat çektik. Ve insanlar bize hak verdi. İnşallah gelecek yıllarda benzer sıkıntılar yaşanmaz.

Kurbanlıkların otomobillerde, ticarî taksilerde taşınması bizlere Sivas ilimizde yaşanan bir hadiseyi hatırlattı. Türk medyası “Dana Ferhat” haberini aylarca sürdürmüştü... Kurban pazarından sonra Gine Devlet Başkanlığı Sarayı’nın önünden geçtik. Sarayın hemen dibinde yürek burkan insan manzaralarına şahit olduk. Başkanlık Sarayı dediğimiz bina da öyle görkemli bir bina değil. Sadece güvenlik duvarı ile çevrili yüksek bir bina... Ancak sahilde yabancılara muhtemelen Fransızlara ait olduğunu tahmin ettiğimiz görkemli bir site gördük ki Başkanlık Sarayı’nı gölgede bırakır nitelikte.... Bu ülke gerçekten çelişkiler ve fukaralar ülkesi...

Gine’deki ilk günümüzden Gine’den hafızamda kalan insan manzaraları özetle tek katlı barakamsı evler, evlerin önünde boş boş oturan veya dolaşan işsiz insanlar, neredeyse hurdaya dönmüş arabalar... Bir başşehir görüntüsünden çok uzak bir şehir Konakri... Adeta tarihin derinliklerinde kalmış bir sefalet şehri... Gine’nin öteki yüzünü de gördük. Çok lüks arabalar ve bahçe içinde oldukça güzel evler de gördük. Sorduğumuzda bunların daha çok yabancı misyonlara, elmas tüccarlarına yani kısacası yabancılara ait olduğunu öğrendik. Fransızlar başta olmak üzere Ruslar, Çinliler... her milletin bir şekilde burada bulunduğuna şahit olduk...

Başkanlık Sarayı’nın önünden geçerek buradaki kardeş vakfın merkezine geldik. Burası şehrin merkezinde ve gayet mütevazi bir yer. Vakıf görevlileri çok samimî ve cana yakın insanlar. Arefe Günü olduğu için oruçluydular. Bizlere ülkelerinin tropikal meyve sularından ikramda bulundular. Bayramda yapacağımız işleri planladıktan sonra otele döndük. Akşam vakfın kurucularından Abdülkadir Sangari’yi (Abdoul Kader Sangare) ziyarete gittik. Sangari daha önce çeşitli illerde valilik yapmış eski gençlik bakanı. Şu anda vakfın hamisi. Hükümetle olan ilişkileri düzenliyor. Ziyaretimizden büyük memnuniyet duydu. Gine şartlarına göre modern bir evde yaşayan Sangari, bizleri evinin bahçesinde ağırladı. Sangari, ülkesinde eğitimin büyük sorun olduğunu belirterek, okuma yazma oranının yüzde 35’lerde olduğunu ifade etti. Toplumun yüzde 65 gibi büyük bir bölümünün okuma yazma bilmemesinin kendilerini üzdüğünü söyledi. Eski gençlik bakanına eğitim ile ilgili sorular yönelttik. Gine’de eğitim ücretsiz. İlköğretim mecburi değil. Gine’de üç tür eğitim kurumları bulunuyor. Birincisi Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan resmî okullar. Buralarda eğitim dili Fransızcadır. Ancak bu okullarda da Arapça yabancı dil olarak öğretiliyor. İkincisi İslâmî özel okullar. Buralarda eğitim dili Arapça. Bu okullarda aynen resmî okullardaki okutulan dersler okutuluyor. Bunların yanı sıra İslâmî ilimlerle ilgili dersler de veriliyor. Bu okullarda Fransızca yabancı dil olarak öğretiliyor. Üçüncü türdeki okullar ise Eğitim Bakanlığı’nın denetimindeki özel okullar. Çoğunlukla misyonerlerin elinde olan bu okullarda da eğitim dili Fransızca. Ülkede 7 üniversite var.

Bu görüşme sonrası otele döndük. Vakıf görevlisi arkadaşlar bayram namazı için bizleri almak üzere saat 09:00 gibi geleceklerini söylediler ve gittiler.

BAYRAMLARI BİZDEN ÇOK FARKLI

İlginç bir uygulama buralarda bayram namazı çok geç saatlerde kılınıyor. Bayram sabahı kalkıp otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra arkadaşları beklemeye başladık. Onlar gelince yabancı bir ülkede ilk bayram namazını kılacak olmanın heyecanı sardı. Arabayla şehrin en büyük camisine doğru giderken sanki bir gün önceki şehirde değil de başka bir şehirde gibi kendimi hissettim. İnsanlar akın akın camilere koşuyordu. İlginçtir bu ülkede kadınlar ve çocuklar da bayram namazına gidiyor. İnsanlar tam bir bayram sevincini yaşıyor. En güzel ve en temiz elbiseleriyle camilere koşuyor. Camide bebekleri bile gördük. Bizdeki bayramlardan çok farklı bir bayram havası yaşadık. Program gereği bayram hutbesini dinlemeden camiden ayrıldık. Ancak bayram namazından 1 saat sonra insanlar ve şehir yine eski görüntüsüne döndü.

HAPİSHANEDE YÜREK BURKAN GÖRÜNTÜLER...

Bayram namazı çıkışı daha önce planladığımız üzere kurban kesimi için şehrin en büyük hapishanesine gittik. Hapishaneye girdiğimiz de mahkûmlar avludaki mescidin önünde açık alanda bayram namazı kılıyordu. İmam ateşli bir hutbe irad etti. Böylece camide dinleyemediğimiz bayram namazı hutbesini hapishane mescidinde kaza etmiş olduk. Namaz sonrası mahkûmlarla bayramlaştık. Bayramlaşma sonrası görevliler bizleri gezdirdi. Hanımlar koğuşu içimizi burktu. Hanım mahkûmların üzerine oturabileceği ya da yatabileceği hasırları bile yok. Birkaç eski hasırın dışında koğuşta hiçbir eşya yok. Hapishane müdürü “Evet bunlar suç işlemiş olsalar bile insan. Hukukları var. Biz bunların hukuklarını, temel insanî ihtiyaçlarını bile karşılayamıyoruz. Müslüman ülkelerden bu konuda yardım ve destek bekliyoruz” dedi. Bundan sonra gençlerin tutulduğu koğuşları gezdik. 10 yaşındaki çocuklar bile vardı... Hepsi mahzun bir şekilde bakıyordu. Günde bir sefer basit gıda ve iki ya da üç sefer su verilebiliyor. Koğuşlarındaki ranzalar Libya hükümeti tarafından hibe edilmiş. Telleri dökülüyor... Yatak derseniz o da ne... Yani Türkiye’de insanı değil hayvanı bile bağlasan durmayacak barakadan koğuşlar... Bundan sonra hasta mahkûmların karantinaya alındığı koğuşu gördük. Hepsi çaresizlik içinde ölümü bekliyor... Daha fazla gezmeye yüreğimiz el vermediği için hapishane gezisini kısa kestik. Görevliler fotoğraf çekmemize izin vermediği için bu manzaraları görüntüleyemedik. Hapishanede İHH bağışçıları adına iki boğayı kurban kestikten sonra ayrıldık. Daha sonra bir cami avlusunda kesilen kurbanlara nezaret ettikten sonra bir başka mescitte kesilen kurbanlara nezaret ettik. Daha sonra hayvan pazarının bulunduğu bölgedeki eski mezbahadaki toplu kurban kesimine nezaret ettik. Burada fotoğraf çekerken Ginelilerden azar işittik. Neyse partner vakıf görevlilerinin araya girmesiyle gerginlik yatıştı. Kurbanlar kesildikten sonra buradan ayrıldık. Kendimize uygun bir lokanta ararken arkadaşlar Lübnanlıların işlettiği “Gondol” adlı bir lokantaya bizi götürdü. Türkiye’nin damak tadına yakın bir yer olan burası daha sonra da uğrak yerlerimizden birisi oldu. Zaten Gine’de bu tarz yerler az olduğu için yabancılar genellikle burayı tercih ediyor. Gine şartlarına göre biraz temiz ve yemekleri farklı olan bu yer, biraz pahalı olmasına rağmen yabancıların uğrak yeri. Öğle yemeğinin ardından tekrar mezhabaya gittik. Buradaki bir evde öğle namazlarını eda ettikten sonra kurban etlerinin dağıtımı için şehrin en fakirlerinin yaşadığı semte doğru hareket ettik. Sıraya giren fukaralar büyük bir olgunluk içinde kendilerine verdiğimiz kurban etlerini aldılar. Burada kurban etlerinin birazını dağıttıktan sonra sakatların yaşadığı bir başka semte gittik. Sakat Ginelilere kurban eti dağıtırken bir anda ortalık karıştı. Başkanlarını bile dinlemez hale geldiler. İzdiham ve yağmadan kendimizi son anda kurtardık. Daha sonra tekrar aynı noktaya gelerek kalan kurban etlerini de dağıttık. Burası Kuveyt kökenli Afrika Müslümanlar Ajansı’nın (AMA) da zaman zaman yardımlarda bulunduğu sakatların şemsiyeden evlerde yaşadığı ilginç bir yerdi. Kurban etini alan fukaraların sevinçleri yüzlerinden okunurken dillerinden de duâ cümleleri dökülüyordu.

O BİR GİNE EFSANESİ: ADI HALİL İBRAHİM

Türkiye’den Gine’ye gitmeden önce İHH’nın bize verdiği dosyada orada irtibat kuracağımız kişi olarak Halil İbrahim Yattasaye gözüküyordu. Halil İbrahim Bey, Gine’nin orta seviyede zenginlerinden birisi. Mus’ab B. Umeyr Vakfı’nın kurucuları arasında ve vakfın en büyük destekçilerinden. Kendisi hacca gittiği için görüşmek nasip olmadı. Geçen yıllarda bu ülkeye giden arkadaşlar da kendisiyle tanışamamış. Kendisi her dönem hacca gidiyor. Dolayısıyla onun boşluğunu vakıftan arkadaşları dolduruyor. Halil İbrahim Bey, kendisi her ne kadar mübarek beldede de olsa manen yanımızdaydı. Bizim için bir efsane olan Halil İbrahim Yattasaye’den bahsetmek istiyorum. Halil İbrahim Yattasaye’nin bizdeki karşılığı vakfın onursal başkanı. Gine’nin bölgesel şartlarda zengin ve varlıklı biri olan Yattasaye ailesi, gerek Gine’nin başşehri Konakri’de gerekse diğer birkaç şehirde teknik işler yapan atölyeleri ve büyük bir çiftliği olan varlıklı bir aile. Konakri’deki orta büyüklükte bir Anadolu evi görünümündeki evi tam bir hizmet merkezi. Evin duvarına bitişik bir atölyede işçiler bayram olmasına rağmen dikiş yaparak çalışıyordu. Kendisini gıyabında tanımış olduk. Özellikle eşi Hacer Hanım burada kaldığımız süre içerisinde bize özene bezene ev yemekleri yaptı. Yemekler bizim damak tadımıza uymasa da bizim için hazırladığı yemeklerden nezaketen tattık ve kendisine teşekkürlerimizi arz ettik. Bu ailenin misafirperverlikte bize benzeyen bir yapısı vardı...

VAKİT DARLIĞI SEBEBİYLE SEYAHATİMİZİ İPTAL ETTİK

Bayramın birinci günü kurban eti dağıtımını tamamladıktan sonra Halil İbrahim Bey’in evine misafir olduk. Planımıza göre akşam yemeği bu evde yenilecek, yatsı namazından sonra 12 saat uzaklıkta Liberya sınırındaki Zerekori’ye gitmek üzere yola çıkacaktık. Burada İHH desteğiyle yaptırılan bir cami ve okulun görüntülerini çekip bu bölgedeki bayram faaliyetlerini görüntüleyecektik. Rehberimiz Adem ve Vakıf Başkanı Ebubekir Bey, yolculuğa hazırlanmak üzere evlerine gittiklerinde biz Halil İbrahim Bey’in evinde yaklaşık 2 saat istirahat ettik. Bu arada Dr. Musa Traore ile İngilizce olarak Gine hakkında sohbet ettik. Gine’nin kültürel ve ekonomik yapısı hakkında bilgi alış verişinde bulunduk. Halil İbrahim’in Bey’in hanesi epey kalabalık. Çok sevimli çocukları vardı. Bizim için özel bir Gine yemeği hazırlamışlar. Vakıf elemanlarının da toplanmasıyla yemeğe geçildi. Yemeğin hemen ardından evde akşam namazı kılındı. Burada dikkatimizi çeken bütün ev halkının kadınlar ve çocuklar dahil cemaate iştirak etmesiydi. Normalde tesettüre pek riayet etmeyen kadınlar namaz vakti girince örtülerine bürünüp cemaate iştirak ediyor. Bu evde karşılaştığımız hepsi birer samimî Müslüman olan bu insanlarla kısa sürede kaynaştık. Onların bize karşı aşırı ilgisi bizi mahcup ediyordu. Daha sonra çıkmayı planladığımız seyahati yaptığımız istişare neticesinde iptal ettik. Bayramın ikinci ve üçüncü gününü de Konakri’de geçirmeye karar verdik ve planımızı buna göre yaptık. Otele döndüğümüzde vakit epey geç olmuştu.

MUSTAFA GÖKMEN

21.12.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (09.11.2008) -

  (02.11.2008) -

  (23.10.2008) - Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i

  (08.10.2008) - AB yolunda bir Osmanlı ülkesi

  (07.10.2008) - Kosova tam bağımsız olmalı

  (19.09.2008) - dizi

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır