"Gerçekten" haber verir 12 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Sürekli istisna hali ve Ergenekon soruşturması

Otoriter bir rejim altında yaşanan tek partili dönem bir yana bırakılırsa Türkiye, demokrasiye geçildiğinden bu yana hukuku uyguladığını öne süren bir baskı ve şiddet rejimini kalıcı bir istisna hali şeklinde yaşamaktadır.

1960 askerî darbesiyle başlayan ve özellikle 1980 askerî darbesiyle bugüne kadar gelen süreçte Türkiye’de bir istisna hali yaşanmaktadır. Bu istisna hali kural haline gelmiştir. Askerî bürokrasi siyaseti, toplumu ve iç güvenliği düzenleyen bir gücü kullanmaktadır.

MGK yapılanması, askerî yargı alanının genişliği (çift başlı ceza yargısı), askerî idarî yargı alanı yaratılması (çift başlı idarî yargı), EMASYA protokolüyle askere sosyal olaylara kendi inisiyatifiyle müdahale etme yetkisi verilmesi, TSK içinde ötekileştirme ile birlikte ötekileştirdiklerini baskıyla sindirme eylemlerinde bulunan Batı Çalışma Grubu, Cumhuriyet Çalışma Grubu gibi örgütlenmeler ve darbe planları, 12 Eylül yönetiminin ülke genelinde, özellikle Diyarbakır’da uyguladığı kurumsallaşmış sistematik işkenceler, Şemdinli’de suçüstü yakalanan devlet terörü, istisna halinin normalleşmesinin üstüne giden Şemdinli savcısının kimliksiz, çıplak bir bedene dönüştürülmesi, vicdanları hapseden ve istisna haline övgüler düzen bir medya örtüsü, toplum içinde darbenin ortamını hazırlayan istisna halinin çete örgütlenmeleri, 2003-2004 darbe teşebbüsleri, 27 Nisan e-muhtırası, vicdanî ret itirazında bulunanlara uygulanan baskı, şiddet ve işkence, Kürtlere yönelik iç ve dış askerî operasyonlar, ülke içinde girilmesi yasaklanmış askerî yasak bölgeler, polis devlet uygulamalarına yol açan iç güvenlik kanunlarında yapılan değişiklikler, Anayasa Mahkemesi’nin hukuku araçsallaştırdığı 367 kararı, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerin iptali kararı, Başsavcı’nın % 47 oy almış iktidardaki bir partiyi suç oluşturmayan eylemleri nedeniyle kapatma ve Başbakan ile Cumhurbaşkanı hakkında siyaset yasağı istemi, Yargıtay ve Danıştay’ın hukukun askıya alınması halini destekleyen açıklamaları, üniversitelerin istisna halinin uygulama alanları durumuna gelmesi. Yasasızlığın, hukuk dışılığın bir yasaya ve hukuka dönüşmesi. Gücün ve şiddetin, hukuku ortak iyilik amacından ve adaletten saptırarak gücün ve şiddetin hukuku haline getirmesi.

Maskeler düşmüştür, geçmişle hesap başlamıştır

Burada söz konusu olan yasanın gücü şeklinde hukuku askıya alarak onu koruduğunu öne süren bir hukuk kurmacasıdır. (fictio iuris) Ancak içinde yaşadığımız istisna hali gerçek bir istisna halidir. Çünkü yaşanan somut olaylar karşısında kurmacanın yerini baskı ve şiddet almıştır. İçinde yaşadığımız alan hukukî boyuttan yoksun bir şiddetin hüküm sürdüğü yasasızlık bölgesidir. Devlet iktidarı istisna hali yoluyla yasasızlığı bünyesine katmış, istisna halini sürekli kılarak normalleştirmiştir. Böylece maske düşmüş, şiddetin gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. Kalıcı hale gelen istisna halinden çıkmanın yolu geçmişle hesaplaşarak, devleti demokrasinin, hukukun ve özgürlüklerin emrinde bir aygıt durumuna getirecek, farklılıklarımızla birlikte barış, özgürlük ve hukuk güvenliği içinde yaşamamızı sağlayacak ve toplumsal mutabakatı yenileyecek yeni bir anayasayla radikal yeni bir inşadan geçmektedir. İşte bu noktada sürekli istisna halinden çıkmak, rejimi ve devleti arındırıp gerçek bir demokrasinin ve hukuk devletinin yolunu açmak bakımından Ergenekon soruşturması hayatî önemdedir. Sürekli bir istisna halinin yarattığı kirlenme ve çürümüşlüğü ortaya delilleriyle koyabilmek, yıllarca kalıcı hale gelmiş ve kemikleşmiş ve her alanda ittifaklar kurabilmiş bir örgütlenmeyi kısa bir sürede ortaya çıkarabilmek fevkalade zor bir iştir. Bunu başarabilmek istikrarlı ve samimi bir siyasî iradeyi, güçlü bir parlamento, kamuoyu ve medya desteğini gerektirmektedir. Bir büroda çalışan 3-4 savcının altından kalkabileceği bir durumla karşı karşıya bulunmamaktayız. Böyle bir arınmayı her kurum hiçbir komplekse kapılmadan desteklemelidir. Hangi konumda ve hangi rütbede olursa olsun bu örgütlenmeye asker kişilerin katıldıkları, demokrasiye karşı ağır bir suç oluşturan darbe teşebbüslerinde bulundukları iddiası varsa TSK kendi kurumsal meşruiyetini korumak ve aslî görevine daha iyi hazırlanabilmek bakımından anayasal ve yasal sınırlar içinde yargıya gerekli desteği vermelidir. Bu durum Emniyet, Jandarma, MİT, medya, üniversite ve yargı için de geçerlidir. Kuşkusuz aynı durum siyasî kadrolar için de geçerlidir.

Güce tapanların zihinlerini deşifre etme

Ergenekon soruşturması sadece darbe girişimlerini ve bunun altyapısını araştırmakla kalmamalı, rejimin taşınamaz hale gelmesine neden olan Kürt sorununa ilişkin hukuk ve insanlık dışı uygulamaları da kapsamalıdır. Bunu kapsamayan bir soruşturma, barışın ve demokrasinin yolunu açamaz. Kuşkusuz bu haliyle Ergenekon soruşturması yargısal süreç içinde işleyen siyasî bir davadır. Davanın siyasî olmasından maksat, hukukun siyasete alet edilmesi demek değildir. Bu dava özünde yargılanan ve soruşturulan olaylar bakımından bizatihî siyasîdir. Bir darbe girişimine açıkça destek verip, bunun altyapısını hazırlayanların demokrasi ve özellikle hukuku dışlayarak yaptıkları kaba güce dayalı bir siyasettir. Bunu açıkça yapanların hukuk talep etmeleri elbette haklarıdır. Şüpheli ve sanık olanların yargısal süreç içinde adil yargılanma hakkı gözetilerek yargılanmaları demokrasiye giden yol açısından önemlidir. Demokrasi ve hukuk devletine geçişin yolu da ahlakî olmalıdır. Ahlakî davranmayanlara karşı da demokrasinin ve hukukun ahlakî olma mecburiyeti vardır.

Toplumsal yaşamın örgütlenme, yönetim ve dönüştürülme tarzı siyaset aracılığıyla mümkündür. İktidarı alma amacına yönelik olarak buna ulaşmanın güce dayalı en hızlı araçlarına başvurmak ahlaka ve vicdana aykırıdır. Her şeyin araçların içinde bulunduğunu, amacın araçlara denk olduğunu belirten Gandhi şöyle demektedir: “Araçlar tohum gibidir, amaç da ağaç gibidir. Amaç ile araçlar arasındaki ilişki, ağaç ile tohum arasındaki ilişki kadar zaruridir. Çünkü kalıcı bir bağın yalandan ya da şiddetten asla kaynaklanamayacağını deneyim bana kanıtlamaktadır. Sonuç olarak şiddetsizlik (ya da sevginin gücü) yolları temsil eder, hakikat ise amacı.” İktidarı hile ve yalana başvurarak ya da şiddet yoluyla ele geçirenler iktidarda kalabilmek için aynı şeyleri yapmak zorunda kalacaklardır. Bir politik ya da toplumsal davanın da bu yöntemlerle kazanılması, onun demokratik yollarla yayılıp, güçlenmesini engeller. Bu nedenle politik araçlarda bireysel ahlakı, kamusal eyleme bağlayacak şekilde değişiklik yapmak gerekmektedir. Adaletsizlik ahlaken reddedilirken, politika adaletsizlikle işbirliği yapmamalıdır.

“Barış, ancak insanlar adil olduğunda mümkündür.” (Halil Cibran) Hukukun nihai hedefi de özgürlük içinde hakikate ulaşmak ve adaleti sağlamaktır. Adalet, özgürlük ve hakikat hukukun aslî boyutlarıdır. Ergenekon süreci güce tapan, güce, şiddete ve hileye dayalı iktidar değişikliklerini ahlakî bir sorun olarak görmeyenlerin zihniyetini hukuk ve ahlak içinde kalarak deşifre etme basiretini göstermelidir.

Zaman, 11.1.2009

Dr. Ümit Kardaş

12.01.2009


Ergenekon silâhları Gladyo’dan kalmaymış... Güldürmeyin beni!

Gölbaşı hallaç pamuğu gibi atıldı. İbrahim Şahin’in evinde bulunan bir krokiden yola çıkılarak...

Ardından başka yerlere de sıçradı bu aramalar... Bala, Mamak, Emek Beştepe, Türkeş’in mezarı çevresinde, AKP’nin Saklıbahçe’deki binası yakınında ve Orman Çiftliği’nde...

Şimdilik Gölbaşı’nda ne bulunduğunu biliyoruz.

Lav silahları, el bombaları ve çeşitli çapta, çok sayıda tabanca ve mühimmat...

Baktım, dünden bu yana, söz konusu silahların ve yapılacak diğer kazılar sonucu ortaya çıkacak cephanenin, artık tarihe karışalı yirmi yıl olmuş, Sovyetler Birliği’ne karşı kurulan, ‘Stay Behind Armies-Geride Kalanlar Ordusu’, döneminde toprağa gömülen tabanca, tüfek, el bombası, mühimmat olduğunu söylemeye başladılar kimi televizyon kanallarında...

Gölbaşı’nda bulunan mermiler, 9 milimetre tabancalar ve Uzi adıyla bilinen otomatik silahlarca kullanılır ancak. Bunların seri numaraları da asit dökülerek yok edilmiş. El bombalarınınki de öyle!

Şimdi, eğer Sovyet işgaline karşı iki lav silahı, tabanca, Uzi ve on tane el bombasıyla direneceksen, sen zaten hepten kafayı yemişin ki, seni Bakırköy paklar ancak!

Bu silahlar yirmi yıldır toprağın altında kalmışsa öne sürüldüğü gibi, zaten çoktan paslanmıştır; eline alsan namlusu yere düşer, tetiğe asılsan elinde patlar!

Bu silahlar ve de bundan sonra bulunacak olanlar, balistik muyeneleri bittiğinde, görülecektir ki, nice faili meçhul cinayette kullanılmıştır.

Bu bitip tükenmek bilmeyen bir tezgahlar zincirinin silahlarıdır. Bu silahlar ve bunların babaları, amcaları, dayıları... Türkiye’yi 12 Mart’a ve 12 Eylül’e götürmekle kalmamış, eğer ortaya çıkarılmasaydı ve de bu Ergenekon soruşturması başlamasaydı, Türkiye’yi, bilmem kaç Mart’a ya da Eylül’e taşıyacaktı.

Bu tezgahların nasıl kurulduğunu bir bir yaşadık hepimiz. Hadi gelin size bir de örnek vereyim:

Başbakan Nihat Erim, ‘solcu teröristlerce öldürüldü!’ Hatırlayacaksınız.

Dragos’ta evinin yakınlarında, 19 Temmuz 1980’de, ‘Deniz Gezmiş’in intikamını almak amacıyla Dev-Sol üyelerince vuruldu!’ Böyle değil mi?

Yani biz bunu hep böyle bildik. Belki de gene böyledir?! Ancaaaak... Erim, Temmuz 1980’de öldürüldü.

Aradan geçti, Ağustos ayı... Derken 12 Eylül geldi. Ve Nihat Erim’in katilleri 13 Eylül’ü 14 Eylül’e bağlayan gece, sabaha karşı Merter’de yakalandı! O günden sonra, işin ucu çorap söküğü gibi geldi. ‘Kahve tarayanlar, köşe başında adam avlayanlar, sendikalara bomba atanlar, oraya buraya kurşun sıkanlar birbiri ardına, paldır küldür enselendi; mahpus damları ağzına kadar doldu ki duvarlar çatladı neredeyse! Yani on yıl boyunca, sivil hükümetlerce yönetilen Türkiye’de üç beş yakalandı, yakalanmadı!

Peki, 12 Eylül öncesi Sıkı Yönetim yok muydu?

Vardı. Süleyman Demirel yıllarca ‘Bizden hangi yasanın çıkmasını istediniz de biz çıkarmadık?’ diye sorunca, başta anlı ve dahi pek bir şanlı Evren Paşam ve arkadaşları kem kümden öte niye yanıt veremedi?

O kadar çok örnek var ki, 12 Eylül 1980 darbesine uzanan stabilize yolda kilometre taşı olan, saymakla bitmez!

Bugün ortaya çıkarılan silah ve cephane, yeni darbelere hazırlık için kullanılacaktı.

Bu iş çok basit. Öyle Einstein falan olmaya, cilt cilt kitap devirmeye de gerek yok! Kimileri bu ülke bizim, öyle demokrasi falan gibi şeyler burada sökmez, biz ne dersek o olur, bizim dışımızda birileri gelirse de, alaşağı ederiz, o kadar!! diyor ve de demeyi sürdürüyor. Kürtçe yayınmış, Ermenistan’a gitmekmiş.... Bunlar yok!! Yassah!! Ha yanlışlılar yapılmıyor mu bu soruşturma sırasında? Elbette! Daha da yapılacak mıdır? Yapılabilir! Ama bu, adı üstünde, soruşturma! Soruşturacaksın, araştıracaksın... Suçsuzsa, evine yollayacaksın... Suçluysa da, yargıç karşısına çıkaracaksın!!

Star, 11.1.2009

Aziz Üstel

12.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır