"Gerçekten" haber verir 13 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Bir kez daha sivil-asker ilişkisi

Sivil-asker ilişkisi’ başlıklı bugüne dek kaç yazı yazdığımı ben hatırlamıyorum. Her seferinde bu yazı umarım son olur diye bir temennim var ama bir türlü olmuyor.

Ya doğru dürüst anlatmayı beceremiyoruz ya da birileri anlamamakta ısrarlı.

Sivil-asker ilişkileri meselesi çağdaş demokratik hukuk devletlerinde çoktan aşılmış bir konu ama bizde hala gündem oluşturduğuna göre anlaşılan tekrar tekrar yazmayı sürdüreceğiz zira neresinden bakarsanız bakın konu çok önemli.

9 Ocak 2009 Cuma günü yani Ergenekon gözaltılarından sonra Yeni Şafak gazetesinde Sayın Yasin Doğan ‘sivil-asker ilişkileri’ başlıklı bir yazı yayınladı.

Sayın Yasin Doğan’ın gerçek isminin ne olduğunu çevrede herkes bildiği, Cuma günü televizyon programlarında da söylendiği için ben de burada bu konuyu yazıyorum; Yazar, Ankara’da çok önemli bir danışmanlık görevi yapıyor.

Ergenekon’un son dalgasında iki orgeneralin daha gözaltına alınması ve son bir senedir siyasal iktidar ile bazı liberal çizgide ısrarlı yazarlar arasında yaşandığı idddia edilen gerginlik ile ilgili Sayın Yasin Doğan Cuma günü Yeni Şafak’ta yayınlanan ‘Sivil-asker ilişkileri’ başlıklı yazıda şöyle diyor:

Haddizatında hiçbir iktidar, ülkesinin silahlı kuvvetlerinin yıpratılmasna göz yumamaz, haksız eleştirilere maruz kalmasına seyirci kalamaz, askerin güçten düşürülmesini demokrasinin bir gereği gibi göremez. Kurumları yıpratmama sorumluluğu, herkes için geçerlidir...........

Sorumluluk mevkiinde olmayan bazı kişiler, askerle mücadele etmeyi demokratik bir çaba gibi görebilirler. Ancak asker-sivil ilişkilerini doğru kurgulamak başka bir şeydir, askeri zafiyete düşürerek sivil iradeye alan açmaya çalışmak başka şey.............

Hükümet, son üç ayda liberal ve demokrat yazarlar tarafından askerle aynı çizgide yol aldığı, devletçi tepkiler gösterdiği iddiasıyla eleştirilmektedir. Aslında ‘askerle ilişki geliştikçe demokrasiden ve reformlardan uzaklaşılır’ düşüncesi ciddi bir yanılsamadır..............

Sayın Yasin Doğan’ın yazısı şöyle bitiyor (E.K.): Ne yargı yıpratılmalıdır, ne asker, ne de siyasi iktidar.

Sayın Yasin Doğan’ın yaptığı saptamalara katılmak kolay değildir.

Demokratik hukuk devletlerinde siyasal iktidar ya da sivil otorite ile asker ilişkileri çok nettir, kurumsal, hukuki yapı bellidir; ülke koşullarının (!!!) farklılığını, tarihi ya da başka bir şeyi bahane ederek evrensel (Batı türü demokratik hukuk devleti) farklı bir sivil-asker ilişkisini mazur göstermek kabul edilebilir bir şey değildir.

Doğrudur, siyasal iktidarlar kendilerine bağlı askeri bürokrasinin ve dahi bürokrasinin her branşının yıpratılmasına izin vermemelidirler ama bunun gerçekleşmesi için de ilgili bürokratik birimin siyasal otoriteyle, yargıyla ilişkisinin evrensel normlarda kurulu olması, mesela Çarşamba sabahı olduğu gibi bir yargı kararının uygulanabilirliği için (askeri lojmanlarda gözaltı) bürokratik birimin izninin gerekli olmaması ŞARTTIR.

Türkiye’de liberallerin çok önemli bir bölümünun derdi asla ve asla askeri yıpratmak değildir, olamaz da, Meclis’in ve Meclis içinden çıkan yürütmenin askeri bürokrasiyle ilişkisinin evrensel standartlarda yürütülmesidir.

Siyasi otoritenin en üst düzey danışmanlarının liberalleri sivil-asker ilişkilerinde aldıkları tavırdan dolayı eleştirmeden önce yargı kararlarının uygulanabilirliği için askeri bürokrasinin izninin gerektiği bir ‘lojman hukukunu’, çift başlı yargıyı, Meclis’in ve Meclis adına yetki kullanan Sayıştay’ın denetleyemediği kamu harcamalarını, MGK’nın yapısını, devlet protokolünü GÖREVLERİ GEREĞİ gündeme getirmeleri çok daha önemlidir.

Liberal düşün dünyasında en önemli kamu hizmeti güvenlik hizmetidir; bir liberalin evrensel ölçütler içinde faaliyet gösteren askerle sorunu olamaz.

Ama Avrupa Birliği sürecindeki bir ülkede bir Başbakanlık danışmanının vatandaşları ‘doğru yere davet edebilme’ cüretini gösteren askeri bürokrasiyle MUTLAKA demokratik meşruiyet adına sorunu da olmalıdır.

‘Memleketin ali menfaati’ sivil-asker ilişkilerinde ‘İNCE AYARDAN GEÇMEMEKTEDİR’.

Sivilin sivilliğini, askerin de askerliğini bilmesi yeterlidir ama bu ‘karşılıklı bilme’ evrensel (Batı) normlarında olmalıdır.

Türkiye özel bir ülke değildir; özel olan, evrensel normlar dışında olan lojman hukukudur (Çarşamba sabahı), YAŞ kararlarının yargı denetimi dışı olmasıdır, çift başlı yargıdır, MGK toplantı manzaralarıdır, devlet protokolüdür.

Bu anlamsız özel durumlar NORMALLEŞTİKÇE Türkiye de daha normal, daha özgür, daha zengin, daha demokratik bir ülke olacaktır.

Eser Karakaş / Star, 12.1.2009

13.01.2009


Azerbaycan ve İsrail

Takvimlerin 10 Haziran 2008’i gösterdiği gün Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki Gülistan Sarayı’nda düzenlenen ‘Medeniyetler Arası Diyalogda Kadının Rolünün Güçlendirilmesi Konferansı’nda kürsüye çıkan Emine Erdoğan, bu toprakların bir başka güçlü sesi Yunus Emre’nin bir şiiri ile yürüklere seslenmeyi tercih etmişti: Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim Sevilelim / Dünya kimseye kalmaz’

Konferansın sahibi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in zarif eşi Mihriban Aliyeva’ ydı....

Tahminim, Emine Erdoğan’ın gözleri önceki gün, halen milletvekili olan, 2013’te yapılacak seçimler sonucunda da Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı makamını eşinden alması beklenen Mihriban Aliyeva’yı çok aramıştır. ‘Filistin Zirvesi’ ne gelmeyip Azerbaycan parlamento Başkan Yardımcısı Bahar Muradova’yı gönderen Mihriban hanımın mutlaka bir mazereti vardır, bu mazeret de Türk dışişleri tarafından dikkatle not edilmiştir...

Geçelim... Diplomaside mazeretler, çoğu kez, gerçeklerin paranavı olmaktan başka bir işe yaramaz...

(...)

Mihriban Aliyeva’nın İstanbul’da görülmeme kaygısının temelinde aslında son 15 yılın öyküsü var: Azerbaycan-İsrail diplomatik ilişkisi 1992 yılında kuruldu. İlginçtir, Bakü’deki İsrail’in ilk büyükelçisi Eliezer Yotvat resmen görevine başlayana kadar İsrail’in Azerbaycan’daki hakları, 24 yaşında, İsrail ordusu özel savaş timlerinde görevli subay Benny Haddad tarafından korundu.

Aynı yıl, Amerikan Kongresi ‘Özgürlük Destek Kanunu’nu çıkarttı, eski Sovyet cumhuriyetlerine yardım programı başlattı, bu kanunda sadece Azerbaycan’ı Kongre’deki Ermeni lobisinin baskısıyla ‘yardım dışı’ bıraktı.

Dönemin Ebulfez Elçibey yönetimi, Ankara’nın da tavsiyesiyle Ermeni lobisine karşı Yahudi lobisine yöneldi ve İsrail ile ilişkilerin güçlendirilmesi politikasını başlattı. İkili ilişkiler, 1997 yılında dönemin İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Bakü ziyaretiyle dönüm noktasına ulaştı. Benyamin Netanyahu- Haydar Aliyev, Azerbaycan ordusunun gelişmiş İsrail silahlarıyla donatılması, buna karşılık Azerbaycan petrolünün güvenli bir şekilde İsrail’e akması yönünde anlaşmaya vardılar. İsrail, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının önemli destekçisi oldu.

Washington Institute for Near East Policy uzmanlarından Soner Çağaptay ile Alexander Murinson’un araştırmalarına göre Azerbaycan-İsrail işbirliği İran yayılmacılığına karşı gelişti. İsrail, Azeri-İran sınırını erken uyarı sistemleri ile donatmayı başardı.

Bu dönemde bölgede iki önemli İsrailli yatırımcı ön plana çıktı. İkisi de enerji alanında dev yatırımlara yön verdiler: Shoul Eisenberg ve Yossi Maimon. Bakü’deki eski İsrail Ticaret Ataşesi, günümüzün Asya Kalkınma Bankası’nın Azerbaycan Temsilcisi Rafael Abbasov, Azeri-İsrail ‘örtülü enerji çalışmalarını’ organize eden karakterlerden biri olarak dikkat çekti. 1997’de sadece 2 milyon dolar olan Azeri-İsrail ticaret hacmi bugün 1.3 milyar dolara ulaştı! Azerbaycan İsrail’in enerji ihtiyacını karşılayan ikinci ülke konumuna çıktı.

Bakü havalimanı, Azerbaycan’ın tüm enerji alt yapı tesisleri, hatta cumhurbaşkanı ve ailesi İsrailli güvenlik şirketleri tarafından korunur hale geldi.

...Ve İsrail, Ceyhan’dan tankerler ile gelecek Azerbaycan petrolünün Aşkelon-Eliat boru hattı kullanılarak Hindistan’a sevkinde stratejik ülke olmaya hazırlanıyor...

Sanırım fazla söze gerek yok...

Ardan Zentürk / Star, 12.1.2009

13.01.2009


Hükümet hâlâ neyi bekliyor?

İsrail zulmüne karşı Türkiye halkı ayakta. Her gün Türkiye’nin her yanında yapılan anlamlılarından birisi Cumartesi günü Konya’da düzenlendi. Türkiye’nin her yanından gelen binlerce kişinin katılımıyla, İsrail pilotlarının eğitildiği hava üssü yakınlarında gerçekleşen mitinge katılanların mesajı doğrudan hükümete oldu. İsrail’in Türkiye’de eğitilen pilotlarıyla çocuklara misket bombaları atarak, hastaneleri ve sivil hedefleri bombalayarak yüzlerce kişinin ölümüne yol açarak hem savaş suçu hem de insanlık suçu işlediği ifade edildi. Bu suça Türkiye’nin daha fazla ortak olmaması gerekiyor. Bu anlaşmanın vebalini taşımak her geçen gün daha fazla zorlaşırken feshetmek için hükümet hâlâ neyi bekliyor?

Yasin Aktay

Yeni Şafak, 12.1.2009

13.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır