"Gerçekten" haber verir 13 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Zâlimler ve yardakçıları Cehennemdedirler.

Câmiü's-Sağîr, No: 1501

13.01.2009


Cehennem, mazlûmların intikamını alacak

Birinci Nükte

Cehennem fikri, geçmiş imân meyvelerinin lezzetlerini korkusuyla kaçırmıyor. Çünkü, hadsiz rahmet-i Rabbâniye, o korkan adama der: “Bana gel, tevbe kapısıyla gir. Tâ Cehennemin vücudu, değil korkutmak, belki sana Cennetin lezzetlerini tam bildirsin ve senin ve hukuklarına tecavüz edilen hadsiz mahlûkatın intikamlarını alsın, sizi keyiflendirsin.”

Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan, yine Cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebedîden hayırlıdır ve kâfirlere de bir nevî merhamettir. Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanât dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes’ut olur. Şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedî ile ademe düşeceksin veya Cehenneme gireceksin. Şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes’ut olduğun umum akraba ve asıl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece Cehennemden ziyade senin ruhunu ve kalbini ve mahiyet-i insaniyeni yandırır. Çünkü Cehennem olmazsa Cennet de olmaz. Her şey senin küfrünle ademe düşer. Eğer sen Cehenneme girsen, vücut dairesinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya Cennette mes’ut veya vücut dairelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. Demek, herhalde Cehennemin vücûduna taraftar olmak sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki, hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır.

Evet, Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun Hâkim-i Zülcelâlinin hakîmâne ve âdilâne bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcut ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebâni gibi pek çok zîhayatın celâldarâne meskenleridir.

İkinci Nükte

Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakikî adalete ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun vücudunu isterler. Çünkü, nasıl bin mâsumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlûm hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlûmlara bin rahmettir. Ve o zâlimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, birtek yolsuz merhamete mukabil, yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.

Aynen öyle de, Cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esmâ-i İlâhiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz, hem o esmâya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzip ile hukuklarına tecavüz ve mahlûkatın o esmâya karşı tesbihkârâne yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezâhür-ü rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyetlerle mukabelelerini ve aynadarlıklarını tekzip ile hukukuna bir nev'î tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki, affa kabiliyeti kalmaz, “Muhakkak ki Allah, Kendisine ortak koşulmasını affetmez” (Nisâ Sûresi: 4:48.) âyetinin tehdidine müstehak olur. Onu Cehenneme atmamak, bir yersiz merhamete mukabil, hukuklarına taarruz edilen hadsiz dâvâcılara hadsiz merhametsizlikler olur. İşte o dâvâcılar Cehennemin vücudunu istedikleri gibi, izzet-i celâl ve azamet-i kemal dahi kat’î isterler.

(Asa-yı Musa, s. 43, yeni tanzim, s. 79)

Lügatçe:

rahmet-i Rabbâniye: Bütün varlıkları terbiye ve idâre eden Allah’ın merhameti.

idam-ı ebedî: Âhiret inancı olmadığı için ölümü ebedî yokluğa gitmek olarak görme.

mülhid: Dinsiz.

adem: yokluk.

şerr-i mahz: tam bir şer, kötülük.

mahiyet-i insaniye: İnsanın mahiyeti.

küfr: inkâr.

hayr-ı mahz: tam bir hayır, iyilik.

daire-i vücud: Vücut dairesi, varlık sahası.

Hâkim-i Zülcelâl: Tasarruf ve idâresi herşeyi kuşatan, sonsuz büyüklük sahibi olan Cenâb-ı Hak.

hakîmâne: Her şeyi belli bir gaye ve fayda gözeterek yaparak.

âdilâne: Adâletli bir şekilde.

âlem-i beka: sonsuzluk âlemi.

zebâni: Cehennemde vazifeli azap melekleri.

zîhayat: Hayat sahibi, canlı.

celâldarâne: Büyüklük sahibine yakışır.

kâfir-i mutlak: Kesin ve tam olarak inkâr eden.

gaye-i hilkat: Yaratılış gayesi.

tezâhür-ü rububiyet-i İlâhiye: Cenâb-ı Hakk’ın terbiye ve idaresinin kâinattaki görüntüsü.

ubûdiyet: kulluk, ibadet etmek.

izzet-i celâl: Büyüklüğün izzeti ve şerefi.

azamet-i kemal: Kusursuz mükemmelliğin büyüklüğü.

Bediuzzaman Said Nursi

13.01.2009


Cennette, üzüntü ve sıkıntı olacak mı?

Bir gün bir aile ortamında ahiret ve Cennete dair bir sohbet esnasında bir kardeşimiz bir suâl sordu:

“Cennette uzun ve ebedî bir süre yaşanacak. Yaşa, yaşa, yaşa!.. Nereye kadar? Bu kadar uzun bir süre yaşamak insana bıkkınlık ve usanç vermez mi?”

Bu suale saf ve masum bir kardeşimiz gayr-i ihtiyarî güzel bir cevap verdi:

“Cennette üzüntü, sıkıntı ve bıkkınlık olmayacak ki; insan uzun yaşamaktan sıkılsın veya bıksın.”

Bu kardeşimiz kısa ve sade bir cümle ile mühim bir hakikati özetleyivermişti.

Evet, yukarıda naklettiğimiz suâl çokların aklına geliyor. Bilhassa dünyevî şartlar ve yaşayış içinden Cennet ve Cennetin nimetlerine bakılarak bu tür sorular soruluyor. Zannediliyor ki Cennet dünyadan biraz daha ileri bir yaşantıya sahip. Halbuki Cennet ve içindeki nimetler dünya aklı ve zevki ile ölçülemeyecek kadar yüksek ve ulvî.

Bu husus Risâle-i Nur’un bir çok bölümünde izah edilmiş.

29. Söz’de geçen aşağıdaki ifade meselemize mühim bir ışık tutuyor:

“Şu kâinata dikkat edilse görünüyor ki; içinde iki unsur var ki, her tarafa uzanmış, kök atmış. Hayır şer, güzel çirkin, nef’ zarar, kemâl noksan, ziyâ zulmet, hidâyet dalâlet, nur nâr, imân küfür, tâat isyan, havf muhabbet gibi âsârlarıyla, meyveleriyle, şu kâinatta, ezdâd, birbiriyle çarpışıyor, dâimâ tegayyür ve tebeddülâta mazhar oluyor, başka bir âlemin mahsulatının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette, o iki unsurun birbirine zıd olan dalları ve neticeleri, ebede gidecek, temerküz edip birbirinden ayrılacak; o vakit, Cennet-Cehennem sûretinde tezâhür edecektir.” (Sözler, 491)

Bu bölümdeki “Elbette, o iki unsurun birbirine zıd olan dalları ve neticeleri, ebede gidecek, temerküz edip birbirinden ayrılacak; o vakit, Cennet-Cehennem sûretinde tezâhür edecektir” ifadesi cennette üzüntü olup olmayacağına dair açık bir cevap veriyor.

Zira ahiret âlemlerinde zıtlıklar tam olarak ayrılacak. İyilikler ve hayırlı duygular Cennete, kötü ve şerli hisler ve işler ise Cehenneme gidecektir.

Bu hususu biraz daha net ifade etmemiz gerekirse:

Hayır Cennete; şer Cehenneme gidecektir.

İyilik Cennette; kötülük Cehennemde olacaktır.

Küfür, dalâlet, zındıka, münafıklık, fısk, fücur, zulüm Cehennemde; iman, ibadet, itaat, adalet, ahlâk Cennette yer bulacaktır.

Sıkıntı, elem, üzüntü, bıkkınlık, çaresizlik, fukaralık, perişanlık Cehennemde; sevinç, mutluluk, saadet, huzur, lezzet Cennette ebediyet kazanacaktır.

İşte bu misaller gibi ahirette bütün zıtlıklar ayrılması sebebiyle, Cennete giden Allah’ın has kulları ebedî olarak iyi, güzel ve mutlu duyguları yaşadığı için çirkin ve kötü duygulardan tamamen arınmış olacaklar. Bu sebeple kötü, çirkin ve can sıkıcı duygular insan davranışında etkili olmayacaktır. Belki ancak o duygular isim ve bilgi olarak insanda kalacaktır. Bu da bir ölçüde Cennet nimetlerinin lezzetini tam olarak bildirmek için istimal edilecektir.

Meyve Risâlesinde geçen aşağıdaki ifade bu hususu açıklar:

“Cehennem fikri, geçmiş iman meyvelerinin lezzetlerini korkusuyla kaçırmıyor. Çünkü, hadsiz rahmet-i Rabbâniye, o korkan adama der:

‘Bana gel, tevbe kapısıyla gir. Tâ Cehennemin vücudu, değil korkutmak, belki sana Cennetin lezzetlerini tam bildirsin ve senin ve hukuklarına tecavüz edilen hadsiz mahlûkatın intikamlarını alsın, sizi keyiflendirsin.”

Suâl: “Cenâb-ı Hakkın ‘Tevvab, Gafur, Settar’ gibi isimleri günahları affeden tecellîleri var. Cennette günah olmayacağına göre Allah’ın bu isimlerinin tecellîsi Cennette nasıl anlaşılıp bilinecek?”

Cevap: Evet, Cennette günah olmayacak, ancak insan Allah’ın Tevvab, Gafur, Settar ve Rahîm gibi isimlerinin tecellisi ile Cennete girecektir.

Cennette ebedî olarak bu isimlerin tecellisi ile ebedî lezzetlenecek. Zira Allah günahlarımızı affetmese Cennete gidemezdik. Günahlarımızı örtüp bize rahmeti ile muâmele etmese Cennetin o yüksek nimetlerinden istifade edemezdik.

İşte insanın Cennette ebedî olarak kalmasının sebebi Allah’ın Gafur ve Tevvâb gibi isimlerinin tecellisi ile olur.

Bu sebeple bu isimler de Cennette ebedî olarak tecelli etmiş olurlar.

Bu durumu dünyevî bir misâl ile de açıklayabiliriz.

Ömrünün yarısını fukaralık ve perişanlıkla geçirmiş bir insan Allah’ın Ganî ismine mazhar oluyor ve kendisini dünyada mesut edecek büyük bir zenginliğe kavuşuyor. Elbette ki bu insan fukaralığı zihninde tutarak Allah’ın Ganî isminin devamlı tecellisine mazhar olacaktır. Zira zenginliğin devamı bunu gerektirir.

İşte bu misal gibi, cennette ebedî saadete kavuşmuş bir mü’min de, ebedî olarak Allah’ın Tevvab ismine, Gafur ismine, Rahîm ismine mazhar olmaya devam edecektir.

[email protected]

HALİL AKGÜNLER

13.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır