"Gerçekten" haber verir 15 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Kurtarılacaklar - Harcanacaklar

Daha şimdiden “İtibarlılar” ve “İtibarsızlar” ayrımı başladı ya, benim içimde de “Kurtarılacaklar” ve “Harcanacaklar” şeklinde bir tasnif sürecine girildiği kaygısı oluşmaya başladı.

Baykal, pimi çekti: -Memleketin yetiştirdiği saygın evlatlar, mafya mensupları ile aynı kareye sokulup kirletiliyor. Böylece Baykal, Ergenekon çerçevesinde kendisini “Herkesin avukatı” olmaktan çıkarıyor, mafyalaştığına hükmettiği bir kesimi kurban veriyor, ama kimilerine de kol kanat geriyordu.

Bu bir kurtarma-harcama denklemiydi. Bu arada Ergenekon’a hep mesafeli yaklaşmış bulunan medyada, gözaltına alınan statü sahiplerinin herbirine ilişkin kahramanlık hikâyeleri oluşturulmaya başlandı.

-Bunlar nasıl soruşturma konusu yapılabilirdi? Bir yandan “Yargı bağımsızlığı” diye yer gök inletiliyor, diğer yandan Ergenekon dâvâsında görevli savcı ve yargıçlara yönelik boğma hamleleri geliştiriliyordu.

Medya kampanyasında Baykal’ın geliştirdiği tema epeyce tuttu ve onlar da bir “Harcanacak” listesi oluşturmaya, buna karşılık “Kurtarılacaklar” listesine kol kanat germeye yöneldiler. Şu anda “Kurtarılacak ve harcanak” listesi netleşmiş değil. Ama içimden bir ses, bu işler böyle olur, deyip duruyor. 12 Eylül öncesine ve sonrasına gidiyorum.

Ülkücü gençlere “vatan kurtarma misyonu” ile solcu gençlerle vuruşma görevinin verildiği zamanları...

Tam o günlerde muhtemel ki, solcu gençlere de, “Türkiye’yi emperyalizmin etkisinden kurtarma” misyonu verilmiş olmalıdır. Bu arada birileri de “Ülkede kaos derinleşsin ve ihtilâl ortamı oluşsun” hesapları içindedir. Tam o günlerde, sabah ülkücüyü vuran silah, öğleden sonra devrimcileri biçecektir.

Sonra ne oldu? 12 Eylül oldu. 5 General ülke yönetimine el koydu. Ülkücü ve solcu gençleri “Niye cinayet işlediniz?” diye topladı, cezaevlerinde aynı koğuşlarda topladı, işkence yaptı, yargıladı, kimini astı, kimini orada yaşlanmak üzere zindana koydu. Özellikle ülkücü gençler, şaşırdılar. Canları pahasına vatanı savunmanın karşılığı bu mu olmalıydı?

Darağacına gitmeyip de yıllar sonra saçları ağarmış olarak cezaevinden çıkabilenler, o yılların özeleştirisini yapacaklar ve sık sık “kullanılma” psikolojisini dile getireceklerdi. İtalya’da Gladio soruşturmasının ucu Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a, P-2 Mason Locasına kadar uzanmış. “İtibarlı - İtibarsız” demeden 622 kişi mahkum edilmiş.

Bugün bizde ne olacak? Mustafa Muğlalı’nın bir sorumluluğu olduğu kesin. Ama ya onu o göreve getirenler? Hep sütten çıkmış ak kaşık muamelesi mi görecekler?

Mesela günün adamı İbrahim Şahin, yeni zamanların Mustafa Muğlalı’sı ise, ötekiler kim? Şu anda neredeler?

Hangi “itibarlı” dünyada yaşıyorlar? Türkiye’dekinin, aslında Gladio’dan öte bir yapılanma olduğu anlaşılıyor...

“Özel harp” diye yola çıkıp büyük yanlışlıklar içine girenler olabilir. Geçen on yıllar içinde kimin kuyruğu kiminle dolaştı, kim hangi oyun için kimi kullandı, kim kimin canına okudu, bu trafiği ortaya çıkarmak zorun zoru bir iş. “Tetikçilik” son merhale işidir.

Oraya gelinceye kadar uzunca bir karar halkası vardır. Ve “karanlık olaylar dizisi”ne bakıldığında, on yıllar içinde çok geniş bir alanın, kanunsuzluklar alanı haline geldiği görülecektir. Böyle bir yapı, ancak “devlet kararı” ile tasfiye edilebilir. Ergenekon yargı heyeti, kelle koltukta bir görev yapıyor, doğru.

Ama bu görevin altından nasıl kalkacak sorusu, ciddi bir soru. Öyle göz gözü görmez bir süreç söz konusu ki, gözler kör olmasa da, muhtemelen filin elle tutulan organlarına göre tarif edilmesi gibi bir iş yapılmış olacak. Oysa Türkiye, büyük bir arınma harekatına muhtaç.

En azından “Ben Türkiye ile kolayca oynarım” diye düşünebilen odakların zihni bir arınma içine girmesini sağlayacak kararlılığın ortaya çıkması gerekiyor. Yargının en bağımsız şartlarda çalışması, soruşturmayı ve kararları oluşturması Türkiye için hayati değerdedir.

Şu anda bütün üniteleri ile devlet, özellikle hükümet ve askeri cenah büyük bir sınav veriyor. Keşke ana muhalefet ve ona eklemlenmiş olan medya grupları da, kimi odaklar üzerine kol - kanat germese ve koruma - kollama işi yürütmese...

Ahmet Taşgetiren

Bugün, 14.1.2009

15.01.2009


Ergenekon’un Susurluk’tan boşanma dâvâsı...

Son günlerde gördüğüm en ‘yaratıcı’ değerlendirmeydi. Şöyle: ‘Ergenekon soruşturması karaya oturunca mecburen Susurluk’un enkazında define aranıyor’...

Ergenekon soruşturmasının geldiği noktada hâlâ karartma ve sulandırma girişimlerine ilişkin bundan daha çarpıcı bir değerlendirme olamazdı. Susurluk mahkûmu İbrahim Şahin’in evinde bulunan krokiler üzerine yapılan kazıda, Ankara’da ortaya çıkartılan silahlar, patlayıcılar ve mühimmat üzerine yapılmış bir değerlendirmeydi bu.

Ergenekon’un önemi ve ciddiyetsizliğine inançsızlık üzerinden kurgulanarak, İbrahim Şahin üzerinde Ergenekon’u Susurluk ile marke etmeye mükemmel bir örnek.

Ancak, iki noktada bu parlak ‘slogan’ anlamsızlaştı:

1. ‘Susurluk’un enkazı’ndan ‘define’ değil, dolu lav silahları, patlayıcılar, bombalar; kısacası sabotaj ve suikast silahları çıktı ve bunların gömüldüğü tarihin Susurluk’tan çok sonraya denk geldiği anlaşıldı. Dahası, İbrahim Şahin söz konusu ‘kroki’yi üstlenmiyor ve krokinin üzerindeki el yazısının ona ait olmadığı da belirlendi.

2. Önceki gün muvazzaf Yarbay Mustafa Dönmez’in evlerinden birinde bulunan kroki üzerine Ankara Sincan Zir Vadisi’nde yapılan kazıda ortaya çıkartılan cephanelik.

Yarbay Mustafa Dönmez’in Susurluk ile bir ilgisi yok. Ergenekon sanığı. Bu arada ‘Karargâh Evleri’yle ilgili olarak Ergenekon’un 10. dalgasında gözaltına alınıp tutuklanan ikisi albay, dört muvazzaf subay da Ergenekon sanıkları.

Ergenekon karaya oturması bir yana, iyiden iyiye karaya çıktı gibi bir manzara söz konusu. ‘Define’ diye dalga geçilemeyecek ölçüde de, toprağın altından çıkanlar, sabotaj ve suikast silahları.

Ergenekon soruşturması, 48 saatten bu yana ‘güneşin balçıkla sıvanamayacağı’ noktaya gelip dayandı.

***

İşin gelip dayandığı noktada, üreyen soru işaretleri cevapları alınan sorulardan çok daha fazla. Ama, ortaya çıkmış cevaplara ilişkin soru üretmeye kalkarsanız, ya konuyu algılama yeteneğine ilişkin kendiniz hakkında kuşku yaratırsınız veya gerekli-gereksiz başka kuşkuları beslersiniz. Geçelim.

Cevabı aranması gereken sorularla uğraşalım. İnsanın aklına doğal olarak takılan sorulardan biri şu:

Yarbay Mustafa Dönmez, arandığı tarihten itibaren iki günü aşkın süre polisten ve Ergenekon savcılarından kaçtı. ‘Firari’ konumundayken, Sapanca’daki evinde 22 el bombasıyla birlikte Ankara Sincan’daki toprakaltı cephaneliğini gösteren krokinin ele geçtiğini de biliyordu. Hal böyle iken, firarda olduğu iki gün süresince kimlerle görüştü? Ne görüştü?

Ergenekon soruşturması herhalde böyle bir soruyu da sorarak, cevabını arayacaktır.

Şaka değil, toprağın altında define değil cinayet araçları çıkıyor. İstiklâl Marşımızın güftesinde yer alan ‘Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda’ dizesini durumu uyarlarsak, ‘Kim bu cennet vatanın uğruna feda edilmez ki/ Patlayıcı fışkıracak toprağı sıksan patlayıcı’ diyebilmek de mümkün.

Daha kim bilir neler çıkacak kazılacak toprakların altından. O silahları, bazılarının seri numaralarını silerek oraya gömen, kullanmak amacı taşıyan birtakım insanlar olmalı. O insanların örgütlenmesine ‘Ergenekon’ deniyor; yani konu o kadar karmaşık değil.

Hele Türkiye’de 17 bin kişinin faili meçhul cinayetlere kurban gittiğini, birçok insanın ölüm tehditleri aldığını, kimi ‘karargâhlar’da darbe tertipleriyle meşgul olanların ‘vatan hainleri listeleri’ çıkarttıkları, bu tür çalışmaların Ergenekon’un 10. dalgasıyla da belli kanıtlara dayandığını hesaba katarsak; ‘Ergenekon’un da ne olduğu hakkında fikir sahibi olabiliriz.

Böyle bir örgütlenmede profesörlerin, yazarların, üst düzey kamu görevi yüklenmiş insanların yer alması mümkün olabilir mi? Buna inanılabilir mi? O tür sıfatlar taşıyanlara yönelen bir soruşturma, siyasi iktidarın ‘intikamcılığı’ndan başka bir şeyle açıklanabilir mi?

Evet. Mümkündür. İnanılabilir. Açıklanabilir.

(...)

Bunlar mı ‘darbe’ yapacaktı? Toprağın altından çıkan bu ‘mühimmat’ ile mi darbe yapılacaktı gibisinden budalaca sorular sormaya gerek yok. Önemli ‘siviller’ darbenin ‘fikri ortamı’nı, o ‘mühimmat’la yapılacak sabotajlar ve suikastlar ise ‘maddi ortamı’nı hazırlamak için ‘işlev’ sahibi olacaklardı. Yoksa darbeyi onlar da yapmayacaktı, darbe o ‘mühimmat’ ile de elbette yapılmayacaktı.

Ergenekon soruşturması, ‘Darbe Günlükleri’ ve ‘Darbe Günlüklerinin pabucunu dama atan vahim belgeler’ ile buluştuğu takdirde ve oraya tam oturduğu vakit, ‘hedefi’ne varabilecektir. Zira, ‘toprağın altında bulunanlar’, sanıldığı gibi Ergenekon’u Susurluk’a götürmüyor.

Başa dönelim; özellikle 48 saat önce Sincan Zir Vadisi kazısıyla, Ergenekon, Susurluk’tan boşanmış ve ‘Darbe Günlükleri’yle izdivacına doğru yol almıştır.

Cengiz Çandar / Radikal, 14.1.2009

15.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır