"Gerçekten" haber verir 15 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

. Hadis-i Şerif Meâli

Mazlumun bedduâsından sakın. Çünkü o, ancak Allah'tan hakkını almasını ister. Muhakkak Allah, hiçbir hakkını geri çevirmez.

Câmiü's-Sağîr, No: 68

15.01.2009


Avrupa ve Amerika ittihad-ı İslâma taraftar olmaya mecburdur

Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zındıka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var. O da Kur’ân’ın hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i az bir zamanda komünistliğe çeviren musibet-i beşeriye, siyasî, maddî kuvvetlerle susmaz. Yalnız onu susturan hakikat-i Kur’âniyedir.

Rehber Risalesindeki Leyle-i Kadir meselesi, şimdi hem Amerika, hem Avrupa’da eseri görülüyor. Onun için, şimdiki bu hükûmetimizin hakikî kuvveti, hakaik-i Kur’âniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla, ihtiyat kuvveti olan üç yüz elli milyon uhuvvet-i İslâmiye ile ittihad-ı İslâm dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hıristiyan devletleri bu ittihad-ı İslâma taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için, hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’ân’a ve ittihad-ı İslâma taraftar olmaya mecburdurlar.

Emirdağ Lâhikası, s. 297, (yeni tanzim, s. 576)

***

İşte Amerika ve Avrupa’nın zekâ tarlaları Mister Carlyle ve Bismarck gibi böyle dâhi muhakkikleri mahsulât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim ki:

Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hamiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasıl ki Osmanlılar Avrupa ile hâmile olup bir Avrupa devleti doğurdu.

..istikbalin kıt’alarında hakikî ve mânevî hâkim olacak ve beşeri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyettir ve İslâmiyete inkılâp etmiş ve hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki Kur’ân’a tâbi olur, ittifak eder.

Hutbe-i Şamiye, s. 38

***

Hürriyetin birinci senesinde İstanbul’da Câmiü’l-Ezher’in Reis-i Uleması olan Şeyh Bahid Hazretleri (r.a.) İstanbul’da Eski Said’e sordu:

“Mâ tekûlü fî hakkı hâzihi’l-hürriyeti’l-Osmaniyyeti ve’l-medeniyyeti’l-Avrubâiyyeh”

Said cevaben demiş:

“İnne’l-Osmaniyyete hâmiletün bidevletin Avrubâiyyeti fesetelidü yevmen mâ

Ve’l-Avrûbâ hamiletün bi’l-İslâmiyyeti fesetelidü yevmen mâ”

Yani, “Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin nedir?”

O vakit Eski Said demiş: “Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak” Şeyh Bahid’e söylemiş.

O allâme zat demiş: “Ben de tasdik ediyorum.” Beraberinde gelen hocalara dedi: “Ben bununla münazara edip galebe edemem.”

Birinci tevellüdü gözümüzle gördük. Bir çeyrek asır Avrupa’dan daha dinden uzak...

İkinci tevellüd de inşaallah yirmi otuz sene sonra çıkacak. Çok emarelerle, hem şarkta, hem garpta Avrupa içinde bir İslâm devleti çıkacak.

Emirdağ Lahikası, s. 345, (yeni tanzim, s. 671)

anarşilik: Başıboşluk. Din ve nizam tanımamak. Din ve nizam düşmanlığı.

Câmiü’l-Ezher: Ezher Üniversitesi.

emare: İşaret.

garp: Batı.

hakaik-i Kur’âniye: Kur’ân hakikatleri.

hakikat-i Kur’âniye: Kur’ân’ın hakikati.

hurafat: Hurafeler, batıl şeyler.

İsevî: Hz. İsa’nın dininden olan; Hıristiyan.

ittihad-ı İslâm: İslam birliği.

Leyle-i Kadir: Kadir gecesi.

maddiyunluk: Maddecilik. Sadece maddeye dayanan ve mâneviyatı inkâr edenlerin bâtıl akideleri.

muhakkik: Hakîkatı araştırıp bulan.

Reis-i Ulema: Âlimlerin reisi.

şark: Doğu.

tahrifat: Birşeyin aslını bozmalar, değiştirmeler.

tevellüd: Doğma, doğum.

uhrevî: Ahirete ait.

uhuvvet-i İslâmiye: İslâm kardeşliği.

zındıka: Dinsizlik, inançsızlık.

Bediuzzaman Said Nursi

15.01.2009


Çeçenlerden Gazze'ye kurulan duâ köprüsü

Bir avuç Çeçen, Rusya’ya karşı en güzel direnişi gösterdiği en zor günlerinde Çeçen komutanlar tüm dünyaya bir mektup yollamışlardı, zarfsız, adressiz. İstedikleri mekânlara ulaşması değil, gönüllere girmesiydi çünkü. Seslerini bu şekilde duyurmuşlar ve duâ istemişlerdi herkesten.

“İbadet etmekte olan yaşlılara, tüm kadınlara, ibadet edenlere ve herkese. Bu çağrı hepinize! Savaş gitgide kızışıyor, kalpler parçalanıyor. Durum çok ağır ve düşmanın vahşîce saldırıları dinmek bilmiyor. Dünya çapında tüm kâfirler işbirliği içinde bize karşı dolaplar çeviriyorlar. Uçaklar en yıkıcı bombalarla bombalıyorlar. Üzerimize top ateşleri yağıyor. Dağlar kar ve buzlarla kaplı.

***

“Ey İslâm Ümmeti! Aranızda Allah’a olan ahdine sadık olan kimseler yok mu? Samimiyetle ve alçakgönüllülükle ellerini kaldırdığı zaman duâsı kabul edilenler yok mu? Ya da bizi dualarınızda bile unuttunuz mu? Nerede gece yarılarında ısrarlı (Kunut) duâlarınız? Gerçekten, böyle muazzam bir ibadet şekline, bugünkü durumumuzdan daha çok hangi durum için ihtiyaç duyulmaktadır acaba?

“Allah’ın Rasülü (asm) şehit olan yetmiş arkadaşı için Kunut duâları etmişti. Bugün binlerce Müslüman kardeşiniz öldürülürken, sizin desteğiniz nerede?

“Ne zaman dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanların başına bir felâket geldiğini duysanız hemen Kunut duâlarınızla kardeşleriniz için Allah’a yalvararak onlara merhamet edip zafer ihsan eylemesi için duâ ediniz.”

Şimdi gece yarıları saatler bizim için vuruyor, ellerimiz daha bir sık açılıyor duâya. Otururken, yürürken, yatarken, kalkarken dilimizde dönüp duran duâlarımız var. Hep bir ahla bitiriyoruz cümlelerimizi ve âmin diyerek eşlik ediyoruz. Sıcak yataklarımız batıyor artık sırtımıza, yediğimiz yemekler çok geliyor. Daha fazla duâ için, daha fazla yakarış için dolduruyoruz kalbimizi ve beynimizi. Yüreğimiz ne çok susmuş, dilimiz uzaklarla konuşmayı unutmuş. Ateş hep düştüğü yeri yakmış. Çok duâ etmeliyiz diyoruz her adımda, o kadar etmeliyiz ki aldığımız nefes adedince gidip bu zulmü yapanlara çarpsın istiyoruz. O kadar etmeliyiz ki, bu sıcacık cümleler gidip Gazzeli bir çocuğu sarsın ve ısıtsın. O kadar etmeliyiz ki, Gazzeli gözü yaşlı annenin yaşlarını silsin, bir babanın yanan yüreğine ferahlık versin. Yüreğine baharlar geldiğinde bilsin bu meltemin bir duâyla estiğini.

Bu ahlar yerde kalır mı Allah’ım? Bu zulmün bir hesabı olmaz mı Allah’ım? Bu vahşeti yapanların evlerine huzur girer mi, başlarını yastıklara rahat koyarlar mı, rüya görürler mi, rüyalarında yeşillikler, mavilikler görürler mi Allah’ım? Annelerin duâları, babaların gözyaşları geri döner mi, bu çocuklar bir gün güler mi Allah’ım?

“Duânız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” diyorsun ya Rabbim. Yok bir kıymetimiz. Kalbimizdekini Sen biliyorsun, Sen anlıyorsun bizi. Sana ellerimizi açmazsak, duâ etmezsek ne ağırız, ne kötüyüz ve bu suskun halimiz zemheri gibi üşütüyor bizi. Duâ ediyoruz Rabbim ehemmiyetimiz olsun, insan olarak bir anlamımız olsun diye. Duâ ediyoruz Rabbim gidip birine ulaşsın diye. Duâ ediyoruz Rabbim, geç olsa da güç olsa da bir gün kabul olunacağını biliyoruz. Duâ ediyoruz ve duâyla varız. Hayata kattığımız anlam dilimizde, yüreğimizde, duâlarımızda. Ne güzel Sen’le konuşmak ve ne güzel Sana duâ etmek. Şimdi duâlarımızı bekleyen insanlar var Rabbim. Üşüyen çocuk, yaralı anne, dağlanmış baba, tek başına kalmış yaşlı, hasta herkes duâ bekliyor bizden. Bir zamanlar Çeçen komutanların bizlere hatırlattığı insanlığımızın gayesini şimdi hayata geçirme zamanı. Biliyoruz ki Gazzeliler de bizlerden aynılarını bekliyor. Biliyoruz ki, savaşın ortasında kalmış onca insana duâlarımızı yollamalıyız. Bir seher vaktinde, belki bir gece uyanışında, bir akşam karanlığında, gündüz aydınlığında ve her daim duâ.

Hani Sevgili (asm) Taif’te taşlanmıştı, hani bir bağda saklanıp hüznünü dile getirmişti ya Allah’a. Hani vahiy gelmiyordu, hani o (asm) çok üzgündü, hani yine hüznünü yollamıştı ya ellerini açıp duâyla. Unuttu sanmıştı ve ne çok üzülmüştü. Hani sonra yüzü gülmüştü Sevgili’nin (asm), hani vahiy gelmeye başlamıştı. Unutmamıştı Allah, unutmaz da. Habibini (asm) unutmayan Allah var Gazzeli çocukların duâlarında. Yolladıkları mektuplar dolu dolu ve boş gelmeyeceğini biliyor anneler, babalar. Bizi onlarla buluşturan ise duâlar var. Bekliyor şimdi Kunut duâları okunmak için bizleri. Bekliyor şimdi bütün duâlar yüreğimizden dile dökülüp, tüm mazlumlara ulaşmayı. Zaman duâ zamanı. Akrep duâya vuruyor, yelkovan âmin diyor, arz sarsılıyor.

SÜVEYDA GÜNER

15.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır